Pandemi yaşamın her alanındaki yansımaları üzerinden tartışılıyor. Pandemi “önlemleri” kapsamında çalışma yaşamı, eğitim, zindanlar vb. alanlar için alınan kararlar, toplumsal yaşamda eşitsizlikleri ve hak gasplarını getiriyor.
Pandeminin çalışma yaşamı ile zindanlara yansımaları elbette ki farklı. Fakat işçileri de tutsakları da hedef alan saldırılarda “pandemi” bahanesinin öne sürülmesi çok benzer. Her iki alanda da hedeflenen uygulamalara ilişkin kararları alınıp hayata geçiriliyor, uzayan salgın vesile edilerek “normalleştirilme“ye çalışılıyor. Nasıl ki ekonominin hayata somut yansımaları pandemiyle görünmez kılınmaya çalışılıyorsa, zindanlarda da işlemeyen ya da yavaş işleyen her şeye pandemi gerekçe olarak sunuluyor.
Krizin ardından gelen pandemi döneminin başından itibaren sermayenin çıkarlarını ve ihtiyaçlarını gözeten kararlar alındı. Kapitalist patronların kârlarından zarar etmelerinin önüne geçecek her türlü “hijyen” tedbirleri ve ekonomik “önlemler” belirlendi. “Yüksek güvenlikli” zindanları “yüksek güvenlikli izolasyon” altında tutmak için de en sıkı kararlar alındı/alınıyor. Bugüne kadar tutsakların sağlığı ve hijyeni konusunda birçok soruna tanık oldum. Hasta tutsakların tedavilerinde aksamaların sıkça yaşandığı zindanlarda “tutsakların sağlığını düşünme” veya sağlık hakkının her şeyden önce olması “duyarlılığı” nereden geliyor?
Alınan kararlar açık ki “önlem” değil. Yılların mücadelesi ile kazanılan, yine mücadelenin seyri içinde elde kalan hakların daha da sınırlandırılmasıdır. Haklar askıya alınarak tecrit yoğunlaştırılmaktadır. Paralel bir şekilde çalışma yaşamında da işçi sağlığı önemsenmemektedir. Esnek ve güvencesiz çalışma yerleşik hale getirilmeye, elde kalan son haklara el konulmaya çalışılmaktadır.
İşçinin ve ailesinin sağlığının göz ardı edilmesi, çalışma yaşamının ısrarla sürdürülmesi, işçilerde, fabrikalarda sürekli vaka çıkmasına rağmen önleyici ve koruyucu bir yaklaşımla davranılmaması, fabrikaların toplama kampına çevrilmesi, kıdem tazminatının fona devredilmesi için yeni hamleler yapılması, fonların kapitalistlerin kullanımına açılması, kısa çalışma ve ücretsiz izin ile esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin olağanlaştırılması...
Pandemi ile birlikte çalışma yaşamında öne çıkan örnekler bunlarken, zindanlardaki tablodan ise şunlar yansıyor: Spor ve sohbet gibi ortak etkinliklerin iptal edilmesi, aylarca aile ve yakınlarla, avukatlarla görüş yapılamaması, mevsim geçişinde kıyafetsiz kalınması, kapsamlı sağlık imkanlarından yararlanamama, mahkemelere gidememe, savunma yapamama, dolayısıyla tutukluluk halinin uzaması, test sonuçları değerlendirilmeden her koşulda karantina uygulanması ve karantina sürecinin uzatılması, anne tutsakların çocuklarını yanlarına alamaması, alması durumunda bir daha çıkartamaması, anne ile çocuğun yalnız kalmalarının dayatılması…
Bakanlık tarafından alınan kararların her zindandaki uygulama biçimlerinde de değişiklikler yaşanıyor. Kararların nasıl uygulanacağı tümüyle cezaevi yönetimlerinin (müdürlüklerin) keyfine kalıyor. Keyfiyet, yapılması gerekenlerin yavaş işlemesi, yan yana iki zindanda bile farklı uygulamaların yaşanmasına yol açıyor.
Pandemi sonrası Kandıra F1
F tipleri tecrit merkezleri olarak planlanmıştır. Zindanlara yönelik devletin gerçekleştirdiği 19 Aralık 2000 katliamından beri Kandıra’da olan bir tutsağın tabiriyle, “F tiplerinde hiçliğin yorgunluğu” yaratılmaya çalışılmaktadır. “Cezaevlerini teslim alma” bakışıyla zindanlardaki politik atmosfer, direngenlik, dayanışma dağıtılmak istenmiştir. Ama hiçbir dönem bunu başaramamışlardır. F tipi saldırısının kendisi de büyük bir zindan direnişi ile yanıtını almıştır. Tutsaklar tecriti kırmanın, duvarları anlamsızlaştırmanın yolunu her zaman buldular, buluyorlar.
Kandıra zindanları, 19 Aralık’ın ardından sürgünlerle gelinen ilk yerlerdendir. Kandıra yine bir ilkini, F tipi formatında ilk ve halihazırda tek kadın zindanı olmasıyla da yaşamaktadır. Dört yılı aşkındır kadın tutsakların koşulların iyileştirilmesi yönlü mücadelesi sürmektedir. Mart başında pandeminin ilan edilmesiyle birlikte yeni sorunlar ortaya çıkarken, bununla birlikte yeni mücadele imkanları da doğmuştur.
Kandıra F1 açısından (özellikle de burada kalan kadınlar için) öne çıkan sorunları ve mücadele taleplerini şöyle sıralayabiliriz:
- Ortak etkinlikler yaptırılmamaktadır. Tutsaklar aylardır hücrenin içerisinde yaşamaktadır. Uzun yıllardır burada olanların 7 aydır karantina yurtlarından katbekat kapsamlı karantina uygulamaları altında olduklarını belirtmek gerekiyor. Ortak etkinlikler (spor, sohbet, vb.) pandeminin başından beri yapılamıyor. Son iki aydır çim alana, ayda sadece bir kere ve hücre hücre (sadece beraber kalanlar) çıkılması yönlü bir düzenleme yapılıyor. İzole yaşayan, Covid-19 çıkmamış tutsakların bir araya geleceği etkinliklerin yasaklanması tecriti derinleştirme hamlesinden başka bir şey değildir. Ortak etkinlikler yapılmaya başlanmalıdır!
- Kapsamlı sağlık imkanlarından yararlanılamamaktadır. Zindanlarda çok sayıda hasta tutsak var. Zindan koşulları hızla belli hastalıkların çıkmasına neden oluyor. Her iki durumda da belli günlerle sınırlı sağlık imkanıyla yetinme zorunluluğu yaşanıyor. Pandemi koşullarında -çok zorunlu olmadıkça- hastaneye gitmeyi tutsaklar tercih etmiyorlar. (Dışardaki insanlar için de hastaneye gitmek kaçınılan bir durum.) Zorunlu hallerde gidildiğinde, dönüşte iki haftalık karantina uygulamasına maruz kalınıyor. Zindan içindeki sağlık imkanları genişletilmelidir. Sürekli doktorun yanı sıra farklı alanlardan doktorların bulunması sağlanmalıdır!
-Küçük çocuğu olan anneler çocuklarını yanlarına alamamakta, almaları durumunda dayatmalara maruz kalmaktadır. Pandeminin başından beri anne olan kadın tutsaklar çocuklarını yanlarına alamıyor, hatta göremiyorlar. Yanlarına almak isteyenler, Bakanlık tarafından bir defaya mahsus alabilme, aldığında geri çıkartmama, çıkarması durumunda bir daha yanına alamama dayatmalarına maruz kalıyor. Ya çocuğunu görmemeyi sürdürme ya da çocuğa da tutuklu muamelesi yapılmasını kabul etme ikileminde bırakılıyor. Çocuğunu yanına getirmesi durumunda, karantina başlatılıp anne ve çocuğun sürekli yalnız kalması dayatmasına dönüştürülüyor. Anne ile çocuğun her zamanki koşullarda kalması sağlanmalı, çocuğa tutuklu muamelesi yapılmamalıdır!
-Görüşler sınırlı sayıda ve sınırlı insanla kapalı şekilde yapılmaktadır. Pandeminin ilanıyla birlikte açık ve kapalı görüşler iptal edildi. Haziran ayıyla birlikte ayda bir kez tek kişi, Ağustos itibarıyla ayda iki defa iki kişi ile kapalı görüşler gerçekleştiriliyor. “Teması azaltma” gerekçesiyle açık görüşlerin yapılmadığı varsayılsa bile, kapalı görüşlerin haftalık düzende neden yürütülmediğinin geçerli bir açıklaması yok. Camlar ve demir parmaklıklar arkasından telefon ile yapılan kapalı görüş için sayı sınırlamasının kaldırılması ve buna uygun koşulların oluşturulmasının çabası da görülmemektedir. Haftalık görüş koşulları yaratılmalıdır!
Pandemi sürecinde alınan kararların normalleşmesine izin vermeyelim!
Salgın sürecinde başlatılan her uygulama olağanlaştırılmaya çalışılıyor. Çalışma yaşamının da zindanların da “yeni normali”ni pandemi döneminde alınan kararların belirlemesi isteniyor.
Toplumun her kesiminde tepkiler birikiyor. Bu, kapitalistlerin ve sermaye devletinin dümenindeki AKP-MHP rejiminin korkularını büyütüyor. Tam da bundan dolayı tepkisini ortaya koyan, düşüncesini özgürce ifade etmek isteyen, hakkını arayan tutuklanıyor, tutuklanmakla tehdit ediliyor. Zindanlara dönük politikalar, zindanların iç atmosferi egemenler için her dönem olduğu gibi bu dönemde de özel bir önem taşıyor.
Bu toplumun işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri, ilericileri, devrimcileri açısından da, tutsaklar açısından da saldırılara yanıt verebilmek, dayatmalara karşı bir set kurabilmekten geçiyor. Pandemi dönemiyle çalışma yaşamından zindanlara hayata geçirilen ya da geçirilmeye çalışılanların “normalleştirilmesi”ne izin vermeyelim. Zindanlardan yükselecek ses dışarıya, dışarıda büyüyecek örgütlü mücadele zindanlara güç olacaktır.
Elif Alçınkaya
Gebze İşçilerin Birliği Derneği Başkanı
1 Ekim 2020
Kandıra F1