Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sanayi Odası toplantısında, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile sermayedarların atışması, “gemisini kurtaran kaptan” sözünü hatırlatan ibretlik yaklaşımlara yeni bir örnek oldu. Kavcıoğlu'nun sermayedarları “stokçulukla” suçlaması, sermayenin verilen teşviklerle ucuz kredi alarak dövize yatırılması vb. üzerine söylenenler, aynı gemide yıllardır semirenlerin artık çıkar ortaklıklarının “çatırdadığı”nı gösterdi. Bir taraf kalpazanlık yaparak sürekli para basan, devletin bütün olanaklarını seferber ederek hazineyi şirket kasalarına bağlayanlar. Diğer tarafta bugüne kadar işi vahşet düzeyine vardıran, yasal ve yasadışı tüm “ekonomik enstrümanlarla” işi sömürü, soygun, yağma ve talana çevirmiş “iş insanları!” Amaçları, hedefleri ve yürüdükleri yol bir olan bu cehennem zebanilerinin birbiriyle atışması, “ekonominin kitabını” yazanların artık gelinen noktada yazacak sayfalarının tükendiğini gösteriyor.
Toplantı sırasında kapitalist iktisadın terminolojisi kapsamında ifade edilen bir dizi söz yığınını bir kenara bırakıyoruz. Aynı zamanda stokçuluk, dolandırıcılık, paradan para kazanma çabası, ekonomik kriz karşısında çözüm olarak ifade edilen ve tek amacı sermayenin ihtiyaçlarına yanıt üretmek olan uygulamaları ve sermayedarların buna rağmen doymaz bir iştahla giriştiği işlemler vb. bilenen sermaye reflekslerini de es geçiyoruz.
Üzerine konuşulan, tartışılan, atışılan tüm konular yaratılan “değer” ve bu değerin paylaşımı üzerine sürüyor. Ancak kapitalist iktisadın yok saydığı, en iyi ihtimalle üretim sürecinde bir maliyet kalemi olarak geçen ve tüm “değeri” yaratan işçilerin tartışmalarda isminin dahi geçmemesi önemli. İlk olarak altının kalınca çizilmesi gereken nokta bu.
İkincisi ise, AKP-MHP iktidarının tam bir yağma zihniyetiyle yıllardır sürdürdüğü ve gelinen yerde gerici ideolojik yaklaşımlarla süslenen, kapitalist ekonominin de yabancı olduğu “yeni yazılan” kitap referanslı uygulamaların yıkımı her geçen gün derinleştirdiği gerçeği. Düne kadar pınarın başını birlikte tutanlar, akan sudan testilerini dolduranlar, çeşme kurumaya başlayınca birbirlerini suçlamaya başladılar. AKP-MHP iktidarı; ekonomik krizin faturasının kabarması, işlerin toparlanabilmesinin zora girmesi, artan enflasyon ve döviz fiyatlarının yarattığı siyasal yıkımı seçimlere kadar telefi etmek için canla başla çalışıyor. Bunun için esasında sermayedarlara diyor ki, “bu yıkımı beraber yarattık, biz çalıştık, siz kazandınız, bedelini tek başına ben ödemem.” Sermayedarlar ise, bir yandan kendilerinin de aktif bir tarafı olarak yaşanan ekonomik yıkımı hafifletmeye, bugüne kadar elde ettikleri devasa kârları güvenceye almaya ve bu öngörülemez süreçte vurgunculuğa devam etmeye çalışıyorlar.
Düne kadar aynı çıkarların yol gösterdiği taraflar el ele-kol kola yürüyorlardı. Fakat ülkenin son yirmi yılında siyasal iktidar ile sermayenin tam bir mutabakat eşliğinde ortaya çıkarttığı krizler silsilesinde testi kırıldı. Oklar birbirine döndü, kırılan testinin sorumlusu aranıyor! Yaşanan gerilim ve tartışmanın özü, karşılıklı atışmanın manası bu. Yoksa AKP aynı AKP, sermaye aynı sermaye!
AKP'nin zayıflamasının da getirdiği bir cesaretle sermayedarların ülkenin kötü yönetildiğinden dem vurmalarının, tersinden AKP'nin ise sermayeyi verilen ucuz kredileri istismar etmekle suçlaması, parayı güvenceye almak için yurtdışına çıkartmaları, stokçuluk yapmaları vb. herkesin bildiğini tekrarlama ihtiyacı dün değil ama bugün yaşanıyor. 20 yıllık AKP yönetiminin her anına sirayet eden bu ölü soyuculukşu sıralar birbirini suçlamanın argümanları olarak kullanılıyor.
Yiyiciler aralarında yaşanan atışmaların sonucu ne olur, bilemeyiz. Ancak üzerine kıyamet koparttıkları ekonomiyi emekleri üzerine inşa ettikleri işçiler, sadece bir maliyet hesabı olmaktan çıkmaz ve kendi sözünü söylemez ise, ortalığa saçılan pisliklerin boyutu artacak, bugün kavga edenler tekrar el ele vererek faturayı işçi sınıfı ve emekçilere çıkartacaklardır.
Ülkenin dört bir tarafında ve giderek yaygınlaşıp güçlenen eylem pratiğiyle işçiler tam da buna karşı mücadele ediyorlar.