İnsanlık tarihinde en büyük sınavlar salgın hastalıklar, savaşlar ve yokluklar gibi felaket dönemlerinde verildi. Bu yıkıcı felaketler her dönem bir avuç azınlık olan yöneticilerin gerçek sınıfsal kimliklerini ortaya serdi, yüzlerindeki maskeleri düşürdü. Herkesin aynı gemide olduğu yalanını açığa çıkardı, üzeri örtülmek istenen sınıf savaşımının görünür hale gelmesini sağladı. Bu felaketler insanlık tarihinde nice acılara yol açtığı gibi nice atılımlara da gebe oldu. Beraberlerinde toplumsal dönüşümleri ve devrimleri de getirdi.
Bugün de insanlık büyük bir sınav veriyor. Kapitalist sistemin doğayı yıkıma uğratmasının ürünü virüsler sebebiyle ve sistemin hizmetindeki hükümetlerin burjuvazinin çıkarını ön planda tutarak önlem almaktan kaçınmaları sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetti, kaybediyor. Bu tür yıkımlardan bile kâr elde etmeye çalışan bu sistem aşı bulma yarışından sonra aşı satma yarışına girmiş bulunuyor. İşçi ve emekçilerin yaşamları hiçe sayılıyor.
Pandemi süreci tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sermaye devletinin hangi sınıfın çıkarları üzerinde yükseldiğini, siyasi iktidarın hangi sınıfı temsil ettiğini gözler önüne serdi. Virüs testine ulaşmakta yaşanan zorluk sonucu işçi ve emekçiler ölümün pençesine terk edildiler. Bürokrat takımı düzenli testlerini yaptırırken, emekçiler bekledikleri uzun kuyruklardan belirti göstermediği için gerisi geri eve-fabrikaya gönderildiler. Sokağa çıkma yasakları uygulanırken, işçi ve emekçilerin ellerine izin kâğıtları tutuşturuldu. Önce işten atma yasaklandı denildi, sonra ücretsiz izin dayatıldı.
Pandemi sebebiyle her gün yüzlerce kişi hayatını kaybederken, tartışmalar aşının güvenli olup olmadığından aşı listelerine ve aşı imtiyazlarına kaydı. Sermaye iktidarının temsilcileri kendilerine sınırlı sayıdaki aşıları temin ederken işçi ve emekçiler aşı sırasını beklemeye koyuldu. Aşının koruyuculuğuna ilişkin şüpheler de sürüyor.
Zamlar birbirini izliyor!
İşçi ve emekçiler Covid-19’a yenilmemek için umutlarını kaybetmemeye çalışırken diğer yandan açlık ve sefalete karşı da mücadele veriyorlar. Öyle ki, pandeminin yarattığı korku ve çaresizlik ard arda gelen zamlarla birlikte geri plana düşmüş durumda.
Yelpazesi oldukça geniş olan zamlar gıdadan sanayi hammaddelerine kadar uzanıyor. Yüzde yüzlere ulaşan fiyat artışlarını akşamları pazarlardan yansıyan görüntüler ortaya koyuyor. Özellikle temel gıda ürünlerindeki artış işçi ve emekçileri açlığa mahkûm etti. Marketlerde peynir, yumurta ve sıvıyağ gibi temel gıdalara vurulan kelepçeler, durumunun vahametini ortaya koyuyor.
AKP’li Tarım ve Orman Bakanı, zamların stokçuluktan kaynaklandığını, pandeminin etkisiyle dünyada panik halinin olduğunu söylüyor. “Mayıs ayında bir rahatlama bekliyoruz, o zaman fiyatlar düşecek” minvalinde sözlerle emekçilerden sabretmeleri isteniyor. Öte yandan, aşı sırası ayları bulacağı için, pandemi bitene kadar “kalan sağlar bizimdir” denilmiş oluyor.
Stokçuluğa karşı önlem aldığını söyleyen bakanlık, “Denetimler sonucunda 562 işletme bazında 9 bin 870 ürün incelenmiştir. İnceleme sonucu elde edilen veriler Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu tarafından değerlendirilecek ve firmaların savunmalarının alınmasının ardından haksız fiyat artışında bulunduğu tespit edilenler hakkında 10 bin liradan 100 bin liraya, stokçuluk faaliyetinde bulunduğu tespit edilenlere ise 50 bin liradan 500 bin liraya varan idari para cezası yaptırımı uygulanacaktır” açıklamasında bulundu. Bu Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu’na daha yakından bakıldığında, kurulun bazı bakanlıklar, TOBB, TESK, üretici ve tüketici örgütleri, perakende sektörü temsilcilerinden oluştuğu görülüyor. Yani kendi kendilerini denetleyecek, kendi kendilerini sözde cezalandıracak ve bir süre sonra verilen cezaları silerek kendi kendilerini affedeceklerdir.
“Stokçuluk”tan yakınan, sorumluluğu ona yükleyen bakanlık, doğalgaz ve gübreye yapılan zamları ise es geçmektedir.
Yıkım düzenine karşı mücadeleye!
Dinci-faşist iktidar dostlar alışverişte görsün tutumu içindedir. İşçi ve emekçilerin bir kesimine dağıtılan 1000 lira ve esnafa verilen 750 lira kira yardımı ile işçi ve emekçilerle alay edilmektedir. Düzenli yardım, ücretlere zam, borçların affı vb. bekleyen işçi ve emekçilerden sabretmeleri istenmektedir. Öte yandan yandaş şirketlerin milyon dolarlık vergi borçları silinmekte, köprülerde üzerinden geçmeyen arabaların ücretleri ödenmektedir. Saraylara, yollara, patronların kasalarına paralar aktarılırken, işçi ve emekçilere açlık sınırının altında asgari ücret dayatılmaktadır.
Pandemi turnusol kâğıdı işlevi görmektedir. Yalanların, din ve milliyetçilik histerilerinin arkasına sakladıkları yüzleri artık ortadadır. AKP-MHP iktidarı burjuva sınıfının çıkarlarının bekçiliğini yapmaktadır. İşçi ve emekçilerin yaşamları onlar için zerre kadar değer taşımamaktadır.
Bu düzen ayakta kaldığı sürece, daha nice çocuk yatağa aç girecek, nice anne-baba ceplerinde intihar notları ile bulunacaktır. Bu sömürü ve soygun düzeninin işçi ve emekçilere, onların çocuklarına reva gördüğü yaşam budur. Bunu değiştirmek, bu gerçekliği bilince çıkarmaktan, örgütlenerek düzene mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.
Z. Kaya