Türk sermaye devleti baştan beri Kürt sorunu konusunda ırkçı-inkârcı bir politika izlemiş, ancak hiçbir iktidar bu konuda dinci-gerici-şoven saray rejimi kadar pervasız olamamıştır. Orta çağ artığı ideolojiye dayanan bu rejim, kaba bir riyakarlıkla ‘Kürt sorununu çözme’ iddiasıyla ortaya çıkmış, bu bağlamda ‘Oslo Barış Süreci’ni başlatmış, ardından ‘Kürt açılımı’ ilan etmiştir. Gerici rejimin bu kirli oyununun finali, 28 Şubat 2015’te “Dolmabahçe Mutabakatı”nın bir seremoni ile ilan edilmesi oldu.
Dolmabahçe seremonisinde kimin hangi koltukta otaracağını Tayyip Erdoğan saptamış, AKP ile HDP heyetleri mutabakatı birlikte ilan etmiş, ‘Kürt sorunu çözüm yoluna giriyor’ yanılsaması yaratılmıştır. Bu olaydan kısa bir süre sonra sahneye çıkan Erdoğan, mutabakata karşı olduğunu ilan etmiş, bu olayın kendisinden habersiz planlandığı yalanını ortaya atmıştır. 2015’in 7 Haziran’ında yapılan seçimlerde hezimete uğrayan AKP, Kürt halkına karşı amansız bir kirli savaş başlatmıştır.
2015 Temmuz ayında IŞİD cellatlarını kullanmaya başlayan rejim, 2015 Kasım ayında yapılan seçimlere kadar yüzlerce kişinin öldürülmesine zemin hazırladı. AKP seçimleri bu sayede kazanmış, faşist parti MHP’yi yanına alarak rejimini tahkim etme sürecini hızlandırmıştır. 2016’da ise ‘Hendek Savaşları’ adı altında İsrail’in Filistin’de uyguladığı savaş taktiğini, yani ‘yakıp yıkarak katletme’ sürecini başlatmıştır. Kürt sorunu konusunda söylemde de pratikte de faşist partiyle buluşan Erdoğan’la müritleri, o günden bu yana hem Kürt halkına hem Kürt hareketine saldırmaktadır.
Rejim o kadar kokuşmuş ki, tüm bunlara rağmen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde tecrit altında tuttuğu Abdullah Öcalan’dan mektup getirmiş, Osman Öcalan’ı ise sarayın borazanı TRT televizyonuna çıkarmıştır. Bunlar faşist partinin de onayı ile olmuştur. Bu manevraları seçimleri kaybetme korkusuyla yaptılar, ancak buna rağmen hezimete uğradılar. Seçimler yaklaşırken ‘olağan koşullarda’ hezimetin kendileri için kaçınılmaz olduğunu bilen AKP-MHP şeflerinin bir kez daha ‘Öcalan Kart’ını kullanmaya çalıştığına dair riayetler dolaşmaya başladı.
‘Çözülmüş’ sorunun ‘çözüm süreci’
Uzun süreden beri beka sorunu yaşayan saray rejimi, seçim hezimetini önleyebilmek adına, ‘ruhunu şeytana satmaya’ hazır olduğunu gösteren tutumlar sergiliyor. Birçok kirli oyun ve dolaplar çeviren rejimin Abdullah Öcalan’ı kullanmak için de hazırlık yaptığı belirtiliyor. Medyada görevli saray beslemeleri, Erdoğan’ın yeni bir ‘çözüm süreci’ ilan etmek için faşist parti reisini ikna etmeye çalıştığını söylüyor.
Anlatılanlara göre saray rejimi, hem AKP’den uzaklaşan Kürtleri geri kazanmak hem HDP’ye oy veren Kürtlerin Millet İttifakı adayına destek vermelerini önlemek istiyor. AKP şefinin yıllardan beri İmralı’da tecrit altında tuttuğu Öcalan’ı bu amaçla kullanmak istediği belirtiliyor. Oysa seçimleri kazanmak için ‘Kürtlere şirin görünme’ oyununu hazırlayan Erdoğan, bir süre önce “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur. Biz o sorunu çözdük” diye vaaz vermişti. Buna göre Erdoğan ile müritleri, çözdükleri sorun için ‘çözüm süreci’ başlattıklarını ilan ederek, Kürt halkını kandırabileceklerini var sayıyorlar.
Böylesine bir senaryoyu medya üzerinden piyasaya sürerek Kürt halkıyla küstahça alay edenler siyasi, ahlaki, insani kısacası her açıdan nasıl da tam bir çöküş içinde olduklarını ispatlıyorlar.
‘Barış’ değil ‘şoven-ırkçılık’ süreci
Kirli oyunlara, sahte söylemlere değil de saray rejiminin icraatlarına bakıldığında barış değil ama ırkçı-şoven-inkarcı bir histeri sürecinin işlediği görülür. Bu süreç öncesi bir yana Temmuz 2015’ten beri pervasızca işletiliyor. Bu süreçte sayısız cinayet işleyen rejim, HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş’ı 4 Kasım 2016’dan beri hapiste rehin tutuyor. HDP’in kazandığı bütün belediyelere saray rejimi tarafından kayyum atandı. HDP kadrolarını hedef alan onlarca toplu tutuklama saldırısı gerçekleştirildi. Kürt basını özel bir şekilde hedef alındı ve sadece geçen hafta 16 Kürt gazeteci tutuklandı. Kürt halkına karşı baskı ve zorbalık her alanda pervasızca uygulanıyor. HDP sürekli kapatılma tehdidi altında tutulurken, birçok milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıp zindana atma hazırlığı yapılıyor. Saray rejiminin borazanlığını yapan medyaya ise iğrenç bir ırkçı-şoven söylem egemendir. Dışarıda da Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak için histerik bir saldırı var. Kandil ve çevresi bombardıman altında tutulurken, Rojava’daki kazanımların ortadan kaldırılması, halen saray rejiminin dış politikasının merkezinde yer alıyor.
Bu liste çok daha fazla uzatılabilir. Ancak bu kadarı AKP-MHP iktidarının ırkçı-şoven zihniyetini gözler önüne sermeye yeter de artar bile. Bu kadar gözü dönmüş saldırganlık saray rejiminin ‘fıtratında var.’ Zira bu rejim her tür demokratik hak ve özgürlüklere düşmandır. Sömürülen sınıfların hak arama mücadelesinden nefret eden bu zihniyet, ezilen bir halkın özgürlük ve eşitlik talepleri uğruna mücadele etmesini ‘terör’ diye kodlayarak saldırganlığını meşru göstermeye çalışıyor. Böyle bir rejimin demokratik bir sorunu çözmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Burjuva sınırlardaki demokratik hak kırıntılarına bile tahammül edemeyen bir zihniyetin, Kürt sorunu gibi düzen içi bir çözüm için bile belli demokratik adımlar atılmasını gerektiren bir sorunu çözmenin yanına bile yaklaşamaz.
“İnkar ve imha siyasetinin çözülmesi süreci var bu iktidarda”
Saray dalkavuklarının yaydığı rivayetler, bazı çevrelerin HDP hakkında belli spekülasyonlara girişmesine vesile ediliyor. Kimi senaryolara göre HDP’nin saray rejimiyle ittifak yapma ihtimali var. Kimileri bu iddiaları ortaya atsa da HDP liderleri farklı şeyler söylüyor. Düzen muhalefetinin kurduğu ‘Altılı Masa’ Kürt halkına bir şey vaat etmese de bu, ırkçı-inkarcı politikayı pervasızca uygulayan AKP-MHP rejimine belli vaatler karşılığında destek verileceği anlamına gelmiyor. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın tartışmalarla ilgili yaptığı değerlendirme de buna işaret ediyor:
“Yeni bir çözüm süreci var mı yok mu' diye herkes kulislerde bir laf attı ortaya. Bu lafı ortaya atanların dahi ortada ne çözüm sürecinin olduğuna dair ellerinde bir belge var ne de böyle bir izlenim var. Sadece laf olsun diye 'Çözüm süreci olacak mı, olmayacak mı?' diye tam da seçimlere yakın bir dönemde atılan bu lafların içinin boş olduğunu hepimiz biliyoruz. Valla bizim görebildiğimiz kadarıyla iktidarda bir çözülme var. Fiyaskoya dönüşen inkâr ve imha siyasetinin çözülmesi süreci var bu iktidarda. Sadece iktidar değil, bu meseleye ciddiyetle yaklaşmayan diğer siyasetler de çözülme aşamasına gelmiştir ve çözülecektir. Çünkü artık yolun sonuna gelindiğinin herkes farkında. Bu siyasetleri halk kesinlikle aşacak ve denklem dışı bırakacak, çözmeyen, çözülecektir!”
Buldan’ın değerlendirmesi, iktidarın Kürt halkına ve hareketine hakaret anlamına gelen kirli manevrasının tutmayacağına işaret ediyor. Buna karşın saray rejiminin Kürt sorunu konusunda yeni bir oyun çevirme ihtimali yüksektir. Ancak bu kadar olaydan sonra başta Kürt halkı olmak üzere, konuyla ilgili olan herkesin gördüğü yalın bir gerçek var: Irkçı-inkarcı politikaların bayraktarlığını yapanlar, çözmek bir yana Kürt sorununu daha da derinleştiriyorlar. Bir başka yalın gerçek ise, -geçici ya da kalıcı, devrimci ya da düzen içi-, Kürt sorununun çözümü yönünde adım atılabilmesinin temel koşullarından biri, bu dinci-ırkçı-şoven zihniyete karşı çok yönlü, kitlesel bir mücadelenin yükseltilmesidir.