Bölgesel boyutlarıyla Kürt sorunu, Türk sermaye iktidarının içte ve dıştaki temel politik gündemlerinden biri olmaya devam ediyor. İçerde Kürt halkına ve hareketine karşı histerik bir düşmanlık ve saldırganlığı tırmandıran, işi Kürtlerin şarkılarına, halaylarına ve renklerine saldırmaya-yasaklamaya vardıran sermaye iktidarı, bölgedeki dış politikasının hedefine de Kürtlerin bölgesel kazanımlarını koymuş durumda. Bu yeni de değil. AKP iktidarının emperyalizmin ve Siyonizm’in taşeronu olarak Suriye’ye dönük kirli, kanlı ve yıkıcı politikalarının iflasından bu yana, Türk sermaye iktidarının Ortadoğu’ya ilişkin dış politikasının temelini Kürt sorunu oluşturmaktadır. Suriye ve Irak’ta sınır boyunca 30-40 km derinliğinde “güvenli” ya da “tampon” bölge oluşturma çabası ve yıllardır devam eden sınır ötesi askeri operasyonlar da bu hedefle bağlantılıdır.
Ortadoğu’da izlenen Türk dış politikası, öteki hedeflerin yanı sıra Kürtlerin kazanımlarını tasfiye etmeye odaklıdır. Suriye Kürdistanı üzerinden gündeme getirilen bu politika, gelinen aşamada Güney Kürdistan’da somut biçimler kazanmış ve KDP suç ortağı haline getirilmiştir. Şimdi buna Irak hükümeti ekleniyor. Irak üzerinden de Kürt halkının kazanımları hedef alınmakta ve Bağdat rejimi buna ortak edilmek istenmektedir. Sermaye iktidarı bu konuda önemli mesafeler alındığını, “zafer” edalarıyla açıklıyor. Emperyalizmin ve Siyonizm’in çıkarları doğrultusunda Suriye’deki gerici iç savaşta taşeron olarak yer alan Türk devleti, Suriye’nin yakılıp yıkılmasında önemli bir rol oynadı. İzlediği Suriye politikası onu batağa sapladığı için şimdi Şam yönetimiyle barışmak istiyor. Türlü nedenlerin arasında Kürt halkı ve hareketinin Rojava kazanımlarını tasfiye etme hedefi de yer alıyor.
Türk sermaye devleti, Ortadoğu’da yaşanan yıkımın, çekilen acıların ve akıtılan kanın önde gelen sorumlularından biridir. Türkiye’nin dinci-faşist iktidarı, emperyalizm ve Siyonizm’le suç ortaklığı eşliğinde ve yayılmacı emelleri uğruna Ortadoğu halklarına karşı suç işlemeyi sürdürüyor. Suriye ve Irak’taki işgalci güç konumunu güçlendirmek ve yaymak istiyor. Bunu yaparken de aynı zamanda Kürtlerin bölgesel düzeydeki kazanımlarını tasfiye etmek için çırpınıyor. Emperyalist hegemonya mücadelesinin ana sahnesi olan Ortadoğu’da karşı karşıya duran ABD ve Rusya arasındaki çekişmenin yarattığı manevra olanaklarından da yararlanarak hedeflerine varmayı amaçlıyor. Hedefleri arasında Kürtlerin kazanımlarını yok etmek olduğu gibi, komşu ülkelerin sınır bölgelerini işgal etmek gibi sinsi hesaplar da yer alıyor.
“Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadele Mutabakat Zaptı”
Türk sermaye iktidarı genel olarak Ortadoğu, özel olarak Kürt sorunu konusunda izlediği dış politikadaki hedeflerini gerçekleştirme çabası içindedir. Irak ile geliştirilen ilişkiler ve varılan anlaşmalar da bunun bir parçasıdır. Türkiye, özellikle PKK’ye karşı bölgesel düzeyde sürdürdüğü tasfiye-imha amaçlı saldırılarında kendisine yeni suç ortakları arıyor. Bu suç ortaklığında KDP’nin yanına Irak yönetimini de eklemek istiyor. Irak hükümetiyle açtığı yeni sayfa ile kimi “başarılar” elde etmiş bulunuyor. Türkiye ve Irak dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat yetkililerini bir araya getiren “Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması” toplantısı bunun göstergelerinden biri.
“Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması” toplantısının dördüncüsü 15 Ağustos’ta Ankara’da gerçekleştirildi. Görüşmelerin ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin “Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadeleye Dair Mutabakat Zaptı” imzaladıklarını duyurdular. Tarafların “tarihi” olarak nitelendirdiği anlaşma kapsamında, iki önemli merkez kurulacak. Bunlardan biri, Bağdat’ta kurulan Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezidir. Merkez, söylendiğine göre “sadece terörizmle değil, insan kaçakçılığı, narkotik gibi sınır ötesi organize suç örgütleriyle de ortak mücadeleye” odaklanacak. İkinci merkez ise Musul yakınlarında yer alan ve 2015’den bu yana Türk devletinin kontrolünde olan Başika Üssü’nde kurulacak. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, bu üssün kontrolünün Irak Silahlı Kuvvetleri’ne devredileceğini kaydetti.
Anlaşmanın “tarihi önemine” özel vurgu yapan Fidan, bu anlaşmayla “Terörle mücadele konusunda Irak’la geliştirmekte olduğumuz anlayış birliğini sahada somut adımlarla ilerletmeyi arzuluyoruz” diyor. İki ülke, geçen yıl aralık ayında ve Mart 2024’te benzer toplantılar yapmış, özellikle güvenlik alanında işbirliği yapmayı kararlaştırmışlardı. Tayyip Erdoğan’ın Nisan ayında Irak’a yaptığı ziyaret sırasında da 27 anlaşma ve mutabakat zaptı imzalanmış, taraflar “güvenliğin” yanı sıra ekonomi, ticaret, su, enerji, elektrik, ulaştırma gibi diğer alanlarda da ortaklığı derinleştirme yönünde adımlar atmışlardı. Taraflar, bu alanlardaki gelişmeleri ve hazırlıkları kurdukları Ortak Daimi Komiteler aracılığıyla ilerletmeyi ve sonuca bağlamayı kararlaştırmışlardı.
Erdoğan’ın ziyareti sırasında Irak, PKK’yi yasaklı örgütler listesine almıştı. 15 Ağustos’ta Ankara’da gerçekleştirilen toplantıdan önce ise Irak Yüksek Yargısı, PKK’yle ilişkili olduğu iddia edilen Ezidiler Demokrat ve Özgürlük Partisi, Demokratik Mücadele Cephesi Partisi ve Özgürlük Hareketi’nin faaliyetlerini yasaklayan ve mallarına el koyulmasına zemin hazırlayan bir karar aldı. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Türk devletini memnun eden kararın önemine vurgu yaparak bu adımı, Irak’ın “PKK ve paravanlarıyla” mücadelede kararlı olduğunun göstergesi kabul etmek gerektiğini savundu. PKK’nın sadece Türkiye için değil Irak’ta toplum ve demokratik süreç için de tehdit oluşturduğunu öne sürdü.
Türkiye ve Irak dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat yetkililerinin Ankara’da imzaladıkları “Askeri, Güvenlik İşbirliği ve Terörle Mücadele Mutabakat Zaptı", Türk sermaye devleti ile KDP’nin stratejik ortaklığına Irak’ı da dahil etme çabasıdır. Merkezinde ise Kürt hareketini ve Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etme hedefi vardır. Kürt halkının meşru ulusal özgürlük ve eşitlik istemleri uğruna verdiği mücadeleyle elde ettiği kazanımlar tehdit altındadır. Kürt halkı ve hareketinin büyük fedakarlıklar ve bedellerle bölgesel düzeyde elde ettiği ulusal demokratik kazanımları savunmak ve bu kazanımları gasp etmeye dönük her türlü saldırganlığa karşı Kürt halkının yanında yer almak, Türkiyeli işçilerin, emekçilerin ve devrimcilerin temel görevleri arasındadır.