Son sözü direnenler söyler!

Halkların verdiği mücadeleler, bu düzenin yıkılabileceğini ve devrimci bir değişimin mümkün olduğunu göstermektedir. Kapitalist emperyalizme karşı verilen bu savaş, halkların gerçek özgürlüğüne ve barışa ulaşmasının tek yoludur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 25 Ekim 2024
  • 19:00

Kapitalizmin tarihsel gelişimi, sermayenin çıkarlarını genişletme çabasıyla sömürü, savaş ve işgallerle şekillenmiştir. Orta Doğu bu emperyalist stratejilerin merkezinde yer almış; zengin enerji kaynakları ve stratejik önemi nedeniyle büyük güçlerin hedefi olmuştur. ABD ile Batılı müttefikleri, kapitalist düzenlerini korumak ve hegemonyalarını yaymak amacıyla bölgeye fiili saldırılarını sürdürmektedirler. Bu emperyalist/Siyonist saldırganlık, halkların iradesi yok sayılarak savaş ve yıkımın bir döngüsü olarak devam ettiriliyor.

Orta Doğu’daki savaşların arkasındaki temel nedenlerden biri enerji kaynaklarının sömürülmesi ve bu kaynakların kontrolüdür. Filistin, Lübnan ve Yemen’de süren çatışmalar, ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalist bloğun bölgedeki hâkimiyet mücadelesinin bir parçasıdır. ABD, İsrail’e verdiği koşulsuz/sınırsız destekle, bölgedeki çıkarlarını korumaktadır. Enerji kaynaklarını talan etme hedefi, bu desteğin en önemli nedenlerinden biridir.

Kapitalist sistemin doğası gereği, enerji kaynaklarına erişim ve kontrol, Batı’nın Orta Doğu’daki varlığını sürdürmesi için vazgeçilmezdir. İsrail, bu stratejinin bir parçası olarak bölgedeki saldırgan politikasını sürdürürken, Filistin halkının maruz kaldığı soykırım Batı tarafından desteklenmektedir. Marx’ın “ilkel birikim” kavramı bu bağlamda aydınlatıcıdır; savaşlar ve işgaller, kapitalizmin sürdürülebilmesi için gerekli olan kaynakların ele geçirilmesi sürecinin bir parçasıdır.

Ukrayna cephesi

Orta Doğu’da olduğu gibi Ukrayna’da da emperyalist güçlerin çıkarları savaşın merkezindedir. ABD ile Batı, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı kullanarak savaşırken bu bölgedeki stratejik ve ekonomik çıkarlarını güvence altına almak istemektedir. Ukrayna, Batı’nın enerji yollarını ve ticaret koridorlarını kontrol etme arzusunun bir yansıması olarak, jeopolitik önemi nedeniyle savaşın merkezine oturmuştur.

Rosa Luxemburg’un “Ya sosyalizm ya barbarlık!” uyarısı bu noktada anlam kazanmaktadır. Kapitalist emperyalizm, savaşları ve işgalleri halkların özgürlük mücadelesini bastırmak için kullanmakta, onları yıkım ve sefalete sürüklemektedir. Ukrayna’daki savaş, Batı’nın bölgedeki çıkarlarını koruma ve Rusya’yı zayıflatma stratejisinin bir parçası olarak şekillenmiştir. Batı, Ukrayna’yı bir piyon gibi kullanarak yıkıma sürüklemiş ve kapitalist çıkarları uğruna savaşı bir araç haline getirmiştir.

Halkların direniş cephesi

Kapitalist sistemin dünya halklarına dayattığı bu savaş ve işgal düzeni, ancak güçlü bir devrimci alternatifle son bulabilir. Filistin, Lübnan, Yemen halklarının emperyalist/Siyonist saldırganlara karşı verdiği mücadele, kapitalizmin yarattığı emperyalist sömürüye karşı direnişin önemli bir örneğidir. 13 aydır devam eden soykırım savaşında Filistin’de “taş üstüne taş, omuz üstüne baş bırakmayan” Siyonist İsrail ve ona “koşulsuz” destek sunmakta kusur etmeyen ABD ile Batı, hedeflerinin hiçbirine ulaşamamıştır. Ukrayna’da sürdürdükleri emperyalist savaşta da benzer bir sonuç yaşanmaktadır.

Ukrayna savaşı da emperyalist çıkarların bir tezahürüdür. Sermaye medyası aracılığıyla yaratılmak istenen “Ukrayna mağduriyetinin” yerini, emperyalist emeller uğruna Ukrayna halkının mağduriyeti almıştır. Antonio Gramsci’nin “Kültürel Hegemonya” kavramı, emperyalist güçlerin halkları nasıl baskı altında tuttuğunu anlamak için önemlidir. Kapitalist sistem, sadece ekonomik olarak değil, ideolojik araçlarla da kendi düzenini sürdürülebilir kılmaktadır.

Bu nedenle halklar sadece saldırganlık ve ekonomik sömürüye karşı değil, aynı zamanda emperyalizmin kültürel ve ideolojik tahakkümüne karşı da mücadeleyi büyütmelidir. Sonuç olarak, kapitalist emperyalizm dünya genelinde halkların iradesini baskılayan bir düzen kurmuş; savaş ve işgalleri bu sistemin devamlılığının bir aracı haline getirmiştir. Orta Doğu’daki ve Ukrayna’daki savaşlar, bu emperyalist sömürü düzeninin çarpıcı örnekleridir. Ancak halkların verdiği mücadeleler, bu düzenin yıkılabileceğini ve devrimci bir değişimin mümkün olduğunu göstermektedir. Kapitalist emperyalizme karşı verilen bu savaş, halkların gerçek özgürlüğüne ve barışa ulaşmasının tek yoludur.

Yerinde bir sözdür: “Son sözü direnenler söyler!”