AKP-MHP iktidarının politikaları sayesinde koronavirüs salgını kontrol altına alınmak bir yana hızla yayılıyor. Haziran’dan itibaren salgının kontrol altına alındığını iddia eden AKP şefleri “yeni normalleşme” ile birlikte, salgının daha çok yayılmasına zemin hazırladılar. Yalan ve demagojilerle toplumu aldatmaya çalışan AKP iktidarı, bir avuç kapitalistin “ekonomik sağlığını” düşünerek salgına karşı “önlem” alıyor. Bu nedenle işçi ve emekçiler salgın belasıyla baş başa bırakılmıştır. Örneğin “sosyal mesafe” kuralını veya maske takmayı ağızlarına pelesenk edenler insanların üst üste bindiği otobüsleri veya kalabalık şekilde üretim yapılan fabrikaları, madenleri, işletmeleri yok sayıyorlar.
Her türlü eylem ve direnişleri pandemiyi bahane ederek yasaklayan AKP iktidarı, kendi çıkarları söz konusu olunca da pandemi dinlememektedir. Ayasofya’nın açılışında gerçekleştirdikleri ‘namaz seremonisi’ için yüz binlerce kişiyi bir araya toplayıp şov yaparak salgının yayılmasına büyük bir katkıda bulunmuştur. Gelinen yerde salgının önü alınamamakta ve böyle giderse öncekinden de vahim bir tablonun ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Her geçen gün hasta sayılarındaki dramatik artış, günlük ağır hasta ile iyileşenler arasındaki açının büyümesi, doluluk oranı nedeniyle hastanelerin artık kilitlenmeye başlaması, yoğun çalışma temposuna dayanamayan sağlık emekçilerinin istifa etmeleri veya emeklilik istemlerindeki artış vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Sarayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise her gün attığı twitlerle bu olumsuz tablo karşısında “üzüntüsünü” beyan ederek topluma telkinlerde bulunup kurallara uyma çağrısı dışında bir şey yapmıyor. Tablo gerici-faşist rejimin, bir kez daha milyonların hayatını riske attığını göstermektedir. Toplum karşısına çıkıp timsah gözyaşları döken Sağlık Bakanı’nın kurucusu olduğu Medipolitan hastanesi pandemi sürecinde sermayesini üç kat arttırmıştır. Sağlık emekçilerini alkışla yetinen, taleplerini yok sayan AKP’li bakanın esas aldığı şeyin sermayenin büyümesi olduğunu gösteren bu örnek bile her şeyi açıklamaya yeter.
Vakalardaki artışın zirveye çıktığı bir dönemde “normalleşme”de ısrar eden AKP iktidarı, il bazlı bazı önlemler hayata geçirmek zorunda kalmıştır. Gerici faşist rejimin pandeminin başlangıcından beri temel politikası, gerçek tabloyu gizlemek olmuştur. Test sayıları sınırlı tutulmuş, pandemiden kaynaklı ölen kronik hastalar yansıtılmamış, testi pozitif çıkmayan hastalar sayılara dahil edilmemiş vb. pek çok yöntemle Türkiye’de salgının kontrol altına alındığı yalanı öne sürülmüştür. Son olarak da yoğun bakımda yatan entübe edilen hastaların sayılarının açıklanmasından vazgeçilmiştir. Kişi hastalık belirtileri göstermesine rağmen test yapılmamakta veya testi pozitif çıkan kişiyi eve gönderip kendisini karantinaya alması gerektiği söylenmektedir. Böylelikle testi pozitif çıkan kişi, hastaneden eve giderken toplu taşıma araçlarına binmek zorunda kalarak salgının yayılmasına neden oluyor. Alınan göstermelik önlemlerden biri de rejimin İçişleri Bakanı’nın duruma müdahale etme şeklidir. Belirli günlerde sıkıyönetim ilan ederek toplumu terörize etme yoluna giden S. Soylu, baskı ve zor araçlarını seferber ederek sokaklarda korku atmosferi yaratarak güya “salgını durdurmaya” çalışıyor.
Eylül ayından itibaren mevsimsel grip hastalığı da eklenirse Ekim ve Kasım aylarının daha da zor geçeceğini söyleyen bilim insanları, bazı önlemler alınması gerektiğini ısrarla hatırlatıyorlar. Genel olarak kalabalığın önüne geçebilmek için (mesai saatlerinin kısıtlanması böylelikle işe giriş ve çıkış saatlerinin çakışmasını engelleyerek kalabalığın önüne geçilmesi gibi) bazı önerilerde bulunan bilim insanlarına kulak tıkayan gerici-faşist iktidar yine aynı senaryo ile karşımıza çıkıyor. Tekrardan günah keçisi ilan edilen 65 yaş ve üstü kişilere belirli kısıtlamalar getirilerek sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar. Gerici iktidar çalışma hayatında yeri olmayan 65 yaş ve üstü yurttaşlara tecrit hayatı yaşatarak onlara eziyet ediyor.
Bir türlü bitmek bilmeyen koronavirüs salgını, dünyanın bütün yükünü sırtında taşıyan işçi ve emekçilerin üzerine ek yükler bindirmektedir. Gerici-faşist iktidar pandemi süresince işçi ve emekçileri açlığa terk ederken kapitalistlere kıyaklar sunarak daha da semirmelerine hizmet etmiştir.
Pandeminin tekrardan zirve yapacağı ve önümüzdeki aylarda daha da ağırlaşacağı göz önüne alınırsa genelde toplumun özelde emekçilerin büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacağı kesindir. Bu ağır sonuçları yaşamamak için işçi ve emekçilerin bir an önce silkinip harekete geçmeleri gerekmektedir. Toplumun ihtiyaçlarını göz ardı eden, ancak bir avuç asalak kapitalistin çıkarını düşünen sermaye iktidarı, işçi ve emekçiler örgütlü mücadeleyi yükseltmedikçe, bu pervasız tutumunu değiştirmeyecektir.