Yaz aylarına Marmaris'te yaşanan orman yangını gündemi ile girdik. Amazon Koyu’ndan başlayan ve 5 gün süren yangında 4 bin 500 hektarlık kızılçam ormanı göz göre göre yok oldu. Geçen yıl da birçok kentte çok ciddi orman yangınları yaşanmış, bir dizi önlemin alınmadığı ortaya çıkmıştı. Gelinen noktada halen daha önlemlerin alınmadığı ortada. Büyük bir çevresel ve ekolojik yıkıma yol açan yangınlar üzerinden iktidar ve düzen siyaseti yalnızca demagojik açıklamalar yaparak sorunu kriminalize etmeye çalışıyor.
Yangın felaketi nedeniyle geçen yıl 139 bin 503 hektarlık ormanlık alan kaybedilmişti. Türkiye'nin ciğerlerinin yok olduğu bu felaketlerin kısa sürede sonlandırılması için kritik bir öneme sahip yangın söndürme helikopterlerinin Türkiye'nin envanterinde neredeyse hiç bulunmadığı, olanların ise çürümeye terk edildiği ortaya çıkmıştı. Bu yıl ise sözde yangın söndürme helikopterleri temin edildi, çürümeye terk edilenler ise kullanılabilir hale getirildi. Türk Hava Kurumu’nun (THK) 1969 model olduğu için “eski” denilen uçaklarına karşı bu yıl Tarım ve Orman Bakanlığı'nın temin ettiği helikopterlerden biri 1963, diğeri ise 1962 model. Getirilen bu helikopterler ise tamamen şaibeli. ABD’li Columbia Helicopters Inc. Havacılık Şirketi’nin envanterinden çıkardığı 1962 yapımı N6674 kayıt numaralı helikopter dünyanın en uzun uçuş süresine sahip. 82 binin üzerinde uçuş saati ile ABD'li şirketin uçuştan çektiği helikopter Türkiye'deki yangınları söndürmek için bakanlık tarafından satın alındı. Bir diğer getirilen helikopterin ise en son uçuşunu 2018 yılında gerçekleştirdiği biliniyor. Tarım ve Orman Bakanlığı benzer helikopterlerden 10 adet satın aldı. Elden düşme, ikinci el helikopterlerin orman yangınlarını söndürmek için getirilmesi “dostlar alışverişte görsün” demekten öte bir anlam taşımıyor. Bazı ekologların yaptıkları açıklamalarda ise yangın söndürme helikopterlerinin yeterli bir önlem olmadığı yaz aylarında yanma olasılığı yüksek ormanlarda yangını arttıran kuru ot, ince dal vb. maddelerin her sene düzenli olarak temizlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Orman kıyımının ve çevresel yıkımın gerisinde, sistemin rant ve talan politikaları, gerekli önlemlerin alınmaması, dahası herhangi bir doğal felakete gerek kalmaksızın ormanların, tarım arazilerinin ve kıyıların yapılaşmaya açılması gibi politikalar yer alıyor. Kâr hırsı uğruna çevre geri dönüşü olmayan bir felakete sürükleniyor. Yalnızca orman yangınları değil sermaye devleti tarafından çevre katliamının bin bir çeşidi gerçekleştiriliyor. Öyle bir doğa anlayışları var ki, Aydos Ormanı “Millet Bahçesi” adı altında yağmalanmak isteniyor. Topluma “yeşil alan oluşturuyoruz” denilirken ağaçlar katlediliyor. Ormanlar, dereler, nehirler şirketlere peşkeş çekiliyor.
Toplumda orman yangınları oteller ile özdeşleşmiş durumda. Geçen yıllarda çıkan yangınlardan biliniyor ki yangının ardından tekrardan yeşillendirileceği söylenen arazilere lüks oteller inşa ediliyor. Kısacası yaşanan hiçbir olay bu düzende ranttan bağımsız düşünülmüyor, düşünülemez de.
Bugün Marmaris'te yakılan ağaçlar, İliç'te siyanürle zehirlenen Fırat Nehri, Dersim'de kesilen ormanlar bu toplumun geleceğidir. Ormanların ortalama yüzde 58’i, tarım alanlarının yüzde 60’ı madenlere ruhsatlanmış durumda. Para hırsı ile gözü dönmüş sermayedarlar, bu toplumun geleceğine göz dikmektedir.
Doğamıza, çevremize sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Geri dönüşü olmayan felaketlere geçit vermeyelim!