Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan... 68 kuşağının üç yiğit devrimcisi, bundan tam elli üç yıl önce, 31 Mayıs 1971’de Adıyaman Gölbaşı’nda bulunan İnekli köyünde askerlerle girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler.
68 kuşağının birçok devrimcisi gibi, onlar da kısacık yaşamlarını devrim mücadelesini büyütmek, ileriye taşımak onuruyla yaşadılar. Tıpkı yaşamları gibi ölümleriyle de bu topraklarda devrim davasının en fedakâr ve militan temsilcileri oldular. Bıraktıkları devrimci miras, yarım asırdır yol göstermeye devam ediyor.
Kuşkusuz 68 kuşağının ideolojik ve politik açıdan birçok eksikliği vardı. Ancak onlar, devrim mücadelesini samimiyetle ve düzeni tam karşı cephelerine alarak sürdürdüler. En ağır bedelleri tereddütsüzce ödediler. Kimi zaman sokak ortasında kurşunlandılar, kimi zaman darağaçları kuruldu onlar için. Kimi zaman Kızıldere’de kuşatıldılar, kimi zaman Nurhak’ta yüzlerce kurşunla ya da işkenceyle zindanlarda katledildiler. Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan, Kadir, Taylan, Alpaslan, Mahir, Ömer, Saffet, İbrahim ve daha nicesinin ömrü 20’lerinde kaldı. Ancak, hayatın anlamının uzun yıllar sadece nefes alıp vermek olmadığını kısa ve onurlu yaşamları ile ortaya koydular. Yaktıkları meşale işçilerin, emekçilerin ve gençlerinin ellerinde taşınmaya, mücadeleleri yol göstermeye devam ediyor. Mücadele ettikleri düzen nihai yenilgisini alana dek, yeni Sinanlar, Alpaslanlar, Kadirler doğmaya devam edecek!
**
Dünya çapında yükselen devrimci dalganın etkisini gösterdiği 60’lı yıllarda, Türkiye’de de büyük bir sosyal uyanış yaşanıyordu. İşçi ve emekçiler fabrika işgalleri gerçekleştiriyor, mitingler düzenliyor; devrimci gençlik ise üniversite ve yurt işgalleriyle, boykotlarla bir araya geliyor, anti-emperyalist bir duruşla ABD’nin 6. Filo’sunu denize döküyor, ODTÜ’ye gelen Vietnam Kasabı Komer’in arabasını yakıyordu. 60’lı yılların sonunda TİP reformizminden kopan devrimci gençlik, Dev-Genç’i kurdu. Dev-Genç’in bağrından ise devrimci örgütler doğuyordu; THKP-C, THKO, TKP/ML...
Devrimci yükseliş, sınıf hareketinde de yaşanıyordu. 15-16 Haziran’da on binlerce işçi İstanbul’un göbeğinde tüm engellemelere rağmen gerçekleştirdiği büyük yürüyüşle burjuvazinin ödünü koparıyor, büyük sermayedarlar “devrim oldu” korkusuyla yurt dışına kaçıyordu.
Elbette emperyalistlerin güdümündeki egemenler, yükselen ve artık düzenin sınırlarına sığmayan devrimci harekete karşı kayıtsız kalmadı. Duydukları büyük korku ile 12 Mart 1971’de askeri faşist darbeyi gerçekleştirdiler. 12 Mart faşizmi ile yüzlerce devrimci tutuklandı ya da aranır duruma düştü.
Dönemin devrimci örgütleri mücadelede yeni yol ve yöntemlere başvurdular. Düzenin zorbalığına karşı silahlı mücadeleyi yükseltmek için THKO önderleri ve militanları olan Denizler ve Sinanlar ilk hazırlıkların ardından yola koyuldular. Deniz, Yusuf ve Hüseyin yakalanıp tutsak edildi. Askeri faşist cuntanın mahkemeleri göstermelik bir yargılamanın ardından Denizler hakkında idam kararı verdi. Elbette ki onları katletmek öyle kolay olmayacaktı. Gerilla mücadelesi yürütmek için Doğu Anadolu kırsalına ulaşabilen THKO militanları, Denizlerin zindandan kurtulmasını sağlamak için bir eylem planı hazırladılar. Kürecik’te bulunan ABD üssüne eylem gerçekleştirecek, karşılığında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın bırakılmasını sağlayacaklardı.
Sinan’lar bölgede birkaç aydır bulunuyordu. Başta kış şartları olmak üzere birçok zorluk yaşamışlardı. Ancak bölge halkının yoğun sevgisi ve ilgisi ile karşılaşmışlardı. Onları gören yoksul halk son ekmeklerini dahi onlarla paylaşıyordu. Öyle ki bugün hala o bölgede yaşayan ve devrim mücadelesine sevgi ve saygı besleyen halk “Sinanlar buradan da geçti” der. Adeta efsane gibi kulaktan kulağa yayılır hikayeleri.
Kürecik’teki ABD üssüne eylem düzenlemek için yaptıkları hazırlıklar sırasında yolları Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesindeki Nurhak Dağı’nda bulunan İnekli köyüne düştü. 31 Mayıs sabahı İnekli köyü kırsalında dinlenirken, bir çoban ile karşılaştılar. Çobana avcı olduklarını söylediler. O güne kadar bölge halkının hep iyi davranışlarıyla karşılaştıklarından çobanın onları gördükten sonra gitmesine izin verdiler.
Sinanları gören çoban, hemen köyün faşist muhtarına haber verdi. O dönemde neredeyse hiçbir köyde telefon bulunmazken, İnekli köyünde telefon bulunuyordu. Bu büyük talihsizlikle birlikte, muhtarın haber verdiği askerler birkaç saat geçmeden bölgeye geldiler. Sinan’lar Nurhak’ta kuşatıldılar. Arazi şartları da oldukça kötüydü. Daha önceleri babası Adnan Cemgil’e “Faşistler beni asla sağ ele geçiremeyecekler” diyen Sinan Cemgil, yoldaşları Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’la birlikte direnmeyi seçerek, iki saate yakın süren çatışmada ölümsüzleştiler.
Yüzlerce kurşun isabet eden cansız bedenleri köy meydanına götürülürken, askerin ve köydeki faşistlerin tehditlerine rağmen, insanlar dışarıda olan biteni izliyordu. Kadınlar bu üç yiğit devrimci için ağıtlar yakıyordu. Sinan Cemgil’in ailesi, cenazeleri almak için İstanbul’dan köye gelmişlerdi. Orada duran köylülere Sinan’ın annesi Nazife Cemgil şöyle sesleniyordu:
“Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar”
Sinanların ardından Kızıldere’de On’lar, Ulucanlar’da Denizler, Diyarbakır zindanında İbrahimler direnmeye devam ettiler! 71 devrimci kopuşunun önderlerinin neredeyse tamamı katledildiler! Katliamlarla bitiremedikleri devrimci mücadele ise hep sürdü, sürüyor.
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!
İ. Y. Gün