AKP rejimi her yerinden dökülen iktidarını korumak için yalan ve demagojiyi etkili bir silah olarak kullanıyor. Ekonomideki kötü gidişata ilişkin açıklama yapan bakanların adı hep değişti ancak değişen bakanların söylemleri hep aynı kaldı. Son olarak iflasın eşiğindeki ekonominin başına oturtulan Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de baştan itibaren ekonominin iyiye gittiğine ilişkin gerçek dışı açıklamalar yapmaktan hiç geri durmadı. Nebati, damat Albayrak'ın kitlelerle alay eden pişkin açıklamalarına rahmet okutan cinsten açıklamalar yapmaya devam ediyor. Bu açıklamaların arka planında ise ekonomideki baş aşağı gidişin ağır faturasının işçi ve emekçilere ödetilmesi gerçeği durmaktadır.
TÜİK'e göre Tüketici Fiyat Endeksi temmuz ayı enflasyonu %79,6, ENAG'a göre %176. DİSK-Ar'a göre emeklilerin hissettiği gıda enflasyonu ise %120. Temel mutfak giderlerinin fiyatlarının %100'ü aşması ve bunun sonucu olarak artan gıda fiyatları yoksulluğu ve sefaleti daha da derinleştiriyor. Yeterli ve dengeli beslenmek imkânından yoksun olan emekçilerin gıda yetersizliğinin neden olduğu hastalıklara yakalanma oranı her geçen gün artıyor. Gelişim çağındaki çocuklar süt, yumurta ve et gibi protein içerikli temel gıdalara ve meyve-sebzeye ulaşamıyor.
Milyonlarca emekçinin artan yaşam maliyeti ve düşük ücretler sonucu yaşam savaşı verdiği, sefalet ücretine, ağır çalışma koşullarına ve sendika düşmanlığına karşı işçi direnişlerinin arttığı bir dönemde ekonominin iyiye gittiği yalanının hiçbir inandırıcılığının olmadığının AKP rejimi de farkındadır. Yeni bir seçim sürecinde kazanın altı harlanırken "ekonominin iyiye gittiği" masalları ve "gözlerime bakın ekonomi gözlerdeki ışıltıdır" sözleri milyonların aldatılmasına artık yetmiyor. Bakan Nebati, şimdi de dünya ekonomisindeki daralmaya karşın Türkiye ekonomisinin büyüdüğü iddiasıyla ekonominin iyiye gittiği yalanına dayalı sahte vaatlere sarılmaya başladı. Her geçen gün toplumsal tabanı eriyen AKP iktidarı, bu kez kitlelerin kendilerine güvendiği masallarını uydurarak sarsılan imajlarını korumaya çalışıyor. A Haber ve A Para ortak yayınına katılan saray rejiminin sadık bakanı Nebati, sarf ettiği sözlerle milyonlarca işçi ve emekçiyle adeta dalga geçti:
"Yabancı ülkenin bir bakanı ile sohbet ediyoruz. Sizin enflasyon çok yüksek dedi, doğru dedim. Biz bununla mücadele edeceğiz, biz bunu çözeceğiz, kararlıyız. Ama bakın dedim ben bu enflasyonla sokağa çıkıyorum. Siz %10'luk enflasyonla sokağa çıkamıyorsunuz."
Patlama noktasına gelen emekçilerinin karşısına ancak onlarca polis koruma ordusu ile çıkabilen tekstil patronu bakan Nebati, şunlar ifade ediyor:
"Ben sokağa çıktığım zaman 20 yıllık birikimimle çıkıyorum. Birazcık sabır dediğim zaman şunu söylüyorlar; ‘biz sabretmeye hazırız, yeter ki siz çözün2. Biz de diyoruz ki çözeceğiz" sözleri ile yalan ve aldatmaca politikasına yeni bir düzey katmış durumda.
Bu sözlerinin devamında ise, ülke tarımın AKP politikaları ile iflas ettiği ve ülkenin gıda ihtiyacının yerli üretimle karşılanamadığı bugün, çiftçilerin mutlu olduğu yalanını söyleyebiliyor. AKP, 22 yıllık icraatı ile ülke tarımını emperyalist tekellerin sofrasına sundu. Buğday ve ay çiçek başta olmak üzere gıda teminini de dışa bağımlı hale getirdi. Bu politikalarla hem küçük üreticiyi hem de milyonlarca işçi ve emekçiyi büyük bir yıkımla karşı karşıya bıraktı. İşte bundan dolayıdır ki sermaye iktidarının sözcüleri milyonlarca işçi ve emekçinin büyüyen öfkesini kontrol altında tutmak için yalan ve demagojiyi başvurmaktan başka bir çıkış yolu bulamıyorlar.
Ancak kitle tabanı eriyen dinci-faşist iktidarın sözcülerinden bakan Nebati'nin bir Avrupa bakanına övünerek ifade ettiği "sokağa çıkabiliyoruz" söylemi öncelikle sınıf ve kitle hareketinin baskı ve zorbalıkla kontrol altında tutulduğunun bir itirafıdır. Yıkım politikalarının sorumlusu olan sermaye iktidarının sözcülerinin, bugün hala sokağa çıkabiliyor ve demagojik açıklamalar yapabilme cüretini bulabiliyorlarsa, bu kitlelerin ekonomik-mali krizden hoşnutsuz olmadıklarından değil ideolojik ve fiziki şiddetle baskı altında tutulduğu içindir. Ve bakan Nebati’nin bu açıklaması sınıf ve kitle hareketinin güçlenen dinamiklerinden duyulan korkunun da bir ifadesidir. Geleceksizliğe ve sömürüye mahkum edilen işçilerin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin, sokağa çıkarak hesap sorma iradesi ortaya koyması kendinden öncekiler iktidarlar gibi AKP iktidarı için de korkulu bir kâbustur. Kokuşmuş düzen ve çöken ekonomi karşında sokağa çıkan Sri Lanka emekçileri gibi örneklerin çoğalması karşısında AKP rejiminin sözcüleri aynı akıbete uğramamak için ideolojik ve fiziki saldırılarını arttırıyorlar. Baskı ve zorbalıklarını tamamlayan dinci-gerici hegemonya ve sınıf kimliğini erozyona uğratan kültürel yozlaştırmayla milyonları teslim almaya çalışıyorlar.
Gerici-faşist iktidarının üzerinden atamadığı 'Gezi korkusu' da aynı zamanda ayaklarını bastıkları toplumsal tabanı da kaybederek sokağa çıkan ve mücadele eden kitleler tarafından tarihin karanlık sayfaları arasına gönderilme korkusundan kaynaklanmaktadır. Artan işçi direnişlerini ekonomik ve siyasal-kültürel alanlarda kangrenleşen sorunlara karşı biriken tepkinin farklı biçimlerde kendini açığa vurmasının ilk sinyalleri olarak görülmelidir. İşte bu nedenle ülke tarihinin en büyük ekonomik-sosyal yıkımın saldırısı karşısında yaşam savaşı veren işçi ve emekçilerin sermaye iktidarının bu saldırılarına karşı vereceği en iyi yanıt; fabrikaları, sanayi havzalarını, kentleri birleşik-kitlesel bir sınıf hareketinin merkezi haline getirerek fiili-meşru mücadeleyi büyütmek olmalıdır.
M. Devrim