Yaşanan ekonomik kriz, uzun bir süredir işçi ve emekçilerin yaşamını giderek daha da zorlaştırıyor. Milyonlarca işçi ve emekçi hiper enflasyon altında yaşam savaşı verirken AKP-MHP iktidarı, rant/talan temelinde kurduğu rejimini ayakta tutmak için her yolu başvuruyor. Sırtını gerici sermaye gruplarına yaslayan rejim, sermayeyi koruyan ve büyüten politikalarını ısrarla sürdürüyor.
Bir yandan sahte TÜİK verileri ile enflasyonu düşük göstermeye çalışıyor, öte yandan saray rejiminin sözcüleri ekonomiye dair söylemleri ile topluma pembe tablolar çiziyor. Zira ekonomide yarattıkları çöküş, inkâr edilerek ya da “olmamış” gibi gösterilerek yok olmuyor. Aksine milyonların sırtındaki yük her geçen gün büyüyor. Yüksek enflasyonun yaratmış olduğu yoksulluğun üzerine kitlesel işsizlik de ekleniyor. Alım gücü düşüyor, temel ihtiyaç maddeleri karşılanamıyor. Milyonlarca aile sağlıklı beslenemiyor, gıda ve sağlığa erişemiyor.
Tablo böylesine ağırken sarayın pişkin bakanlarından Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “veciz” sözlerine bir yenisini daha ekledi. Katıldığı bir TV programında sarf ettiği sözlerle utanmaz tutumunu bir kez daha gözler önüne serdi. “Tatlı bir enflasyon” olduğunu iddia eden Nebati küstahça şu sözleri sarf etti:
“Yabancı ülkenin bir bakanıyla sohbet ediyoruz, ‘sizin enflasyon çok yüksek’ dedi ben de doğru dedim. Biz bununla mücadele edeceğiz, bunu çözeceğiz, kararlıyız ama bakın ben bu enflasyonla sokağa çıkabiliyorum. Siz yüzde 10’luk enflasyonla sokağa çıkamıyorsunuz.”
“Enflasyon kontrol altında” diyerek göreve geldiği Aralık 2021’de yüzde 21,31 olarak devraldığı enflasyonun resmi rakamlarla 7 ayda yüzde 273,53 artarak yüzde 79,6’ya çıkmasında önemli bir payı olan Bakan Nebati, aynı konuşmasında “büyümeden” taviz vermediğini bir kez daha belirtti.
Son dönemde açıklanan verilere göre, ekonomide büyüme kaydedilirken, işçi ve emekçilerin milli gelirden aldıkları pay sürekli düşüyor. AKP-MHP rejimi kapitalistlerin kârlarını güvence altına almakla yetinmiyor, sürekli olarak arttırmalarını da sağlıyor. Sonuçlar da gösteriyor ki “büyüme” dedikleri sermayenin büyümesi, emekçilerin yoksullaşmasıdır.
Sermayenin demir yumruğu AKP, tercih ettiği politikalarla Aralık 2002’de devraldığı yüzde 29,7’lik bir enflasyonu 20 yılda enflasyonu yüzde 79,6’lara kadar taşıdı. Son verilere göre Türkiye, dünyada Venezuella, Lübnan, Sudan ve Zimbabve’den sonra en yüksek enflasyonun yaşandığı 5. ülke durumunda. Dünyanın pek çok ülkesinde emekçiler hayat pahalılığına, yüksek vergilere, zamlara, düşük ücretlere karşı sokağa çıkıyor, gösteri ve eylemler gerçekleştiriyorlar.
Nebati’nin de farkında olduğu bu gerçek, tablonun tüm boğuculuğuna rağmen işçi ve emekçilerin tepkisi henüz kitlesel bir düzeyden uzaktır. Düzen muhalefeti de sokağa çıkma konusunda AKP-MHP gericiliği ile aynı noktada buluşuyor. Kitlelerin öfkesini seçime endeksleyen düzen muhalefeti, “biz halledeceğiz” diyerek kitleleri beklemeciliğe ve edilgenliğe hapsediyor. Böylece hem sermaye iktidarı hem de düzen muhalefeti kitlelerinin öfke ve tepkisini kontrol etmek konusunda aynı safta buluşuyorlar.
Saray rejimi pek çok alanda batağa saplandığı halde işçi ve emekçilerle adeta dalga geçen küstahça ve utanmazca politikalarını kitlesel bir karşı koyuş olmamasından dolayı sergileyebiliyorlar. Lüks ve şatafatlarından zerre vazgeçmeyen, emekçileri derin yoksulluğa ve sefalete mahkûm eden din istismarcısı gerici-faşist güruhun bu vahşi saldırılarını durdurabilecek güç işçi ve emekçilerin tepkisini örgütlü bir güce dönüştürerek sokağa çıkması, soygun/talan düzeninden hesap sormasından geçiyor.