Büyük çalkantılara ve altüst oluşlara gebe yeni bir tarihsel dönem içerisindeyiz. Kapitalist sistemi pençesine alan ekonomik kriz, günbegün derinleşen sosyal-siyasal bunalımlar, emperyalist güçler arasında kızışan hegemonya mücadeleleri... İşte içerisinde yaşadığımız dönemin öne çıkan ve toplumsal, siyasal yaşamı doğrudan etkileyen gelişmeleri bunlar.
“Kapitalist düzende ve emperyalist sistemde bu türden tıkanmalar, emperyalist savaşlarla aşılır. Bunalımlara her zaman militarizm ve silahlanma yarışı eşlik eder. Çelişkilerin yoğunlaşması ve keskinleşmesinin emperyalistler arası ilişkilere bir yansımasıdır bu. Pazarlar daralıyor, hammadde kaynaklarının önemi artırıyor ve bunlar üzerine sert bir rekabet başlıyor. Bu da savaş gücünü arttırmayı, savaş aygıtlarını güçlendirmeyi gerektiriyor.” (Tarihsel çağ ve tarihsel dönem I / H. Fırat - www.tkip.org)
Halihazırda Ortadoğu’da süren yıkıcı savaşlar, Kafkasya ve Asya-Pasifik’te emperyalist güçler arasında tırmanan gerilim bu değerlendirmeyi tüm yönleri ile doğruluyor. Dünyanın birçok ülkesinde ve emperyalist metropollerde dizginlerinden boşalan siyasal gericilik ise yeni tarihsel dönemin ortaya çıkardığı bu gelişmeleri bir başka cepheden tamamlıyor.
***
Türkiye’de emperyalist-kapitalist sistemle köklü ve çok yönlü bağımlılık ilişkisi olan bir sermaye düzeni hüküm sürüyor. Dahası, Türkiye emperyalist sistemin bunalımlarının yoğunlaştığı bir coğrafyanın tam göbeğinde yer alıyor.
Bugünün Türkiye’sinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelerin ve bu gelişmelere bağlı olarak cereyan eden olayların arka planında Türkiye kapitalizminin kendine has yapısal sorunlarının yanı sıra, parçası olduğu emperyalist dünyanın çok yönlü bunalımları yer alıyor.
Bu nedenle, günümüz Türkiye’sinde yaşanan her gelişmeyi bu geniş perspektif üzerinden ele almak, olayların görünümlerinden çok arka planına bakmak kritik bir önem taşıyor.
***
Tırmandırılan savaş politikaları, sıcak para ve petro-dolarlarla dengede tutulmaya çalışılsa da her an kırılmaya gebe olan ekonomi, günbegün yoğunlaşan faşist zorbalık, darbe girişimleri, kanlı kitle katliamları... Son 4-5 yıl içerisinde Türkiye’de yaşanan gelişmelere bakıldığında, içinden geçilen tarihsel dönemin bu topraklara has ve kendine özgü yansımaları olduğu açıkça görülebiliyor.
Zira, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kapitalizm tekliyor, burjuvazi ise çareyi bir kez daha işçi ve emekçileri boğazlamakta, sömürüyü katmerleştirmekte, savaş politikalarını devreye sokmakta ve faşist zorbalığı kalıcılaştırmakta arıyor.
***
Bu aynı yıllar içerisinde yaşanan ve günlere yayılan Haziran Direnişi, kadın cinayetleri ve taciz-tecavüz saldırıları karşısında gündeme gelen öfke patlamaları, işçi sınıfı içerisinde yaşanan Metal Fırtına vb. fiili-meşru çıkışlar dönemin diğer önemli gelişmeleri oldu.
Tüm bunlar, çok yönlü ve yapısal sorunların pençesinde debelenen ve çareyi sömürü koşullarını ve baskı politikalarını ağırlaştırmakta arayan Türkiye kapitalizminin sınıf ve emekçi kitleler içerisinde yarattığı öfke birikiminin yansımaları idi.
Evet, Türkiye toplumu her açıdan zor, bir o kadar karmaşık ve belirsizliklerle dolu bir dönem içerisinden geçiyor. Günümüz Türkiye’sinde olayların seyri rasyonelliğini yitirmiş durumda. Bir yandan sömürü katmerleşiyor. İşçi ve emekçilerin yaşamlarını adeta cehenneme çeviren sosyal ve iktisadi yıkım programları uygulanıyor. Faşist baskı ve zorbalık ise zıvanadan çıkmış durumda. Tüm bunlara paralel olarak AKP iktidarı toplumsal yaşamı dinselleştirmek için hummalı bir çalışma yürütüyor. Öte yandan işçi sınıfı, emekçiler ve sermaye iktidarının hedefinde olan tüm toplumsal kesimler biriktiriyor. Yeni patlamalar yaratacak enerji toplumun derinliklerinde günbegün mayalanıyor. Açığa çıkacak kanallar oluştuğunda ise, tıpkı Haziran Direnişi’nde ve Metal Fırtına sürecinde olduğu gibi kendisini tüm gücüyle ortaya koyacaktır.
***
Gelişmelerin seyri gösteriyor ki; işçi sınıfını, emekçileri, devrimci ve ilerici güçleri çok daha çalkantılı günler bekliyor. Bu yönüyle çetin sınıf mücadelelerine ve güçlü fırtınalara hazırlanmak, tüm bu kesimler açısından güncel ve kritik bir sorumluluk olarak öne çıkıyor.
“Her biçimiyle burjuva gericiliğinin Türkiye toplumunu boğucu bir kuşatma altında tutması güncel olgusu geçici olmaya mahkumdur. Kapitalizmin onulmaz çelişkileri karşı konulmaz bir biçimde Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini bir kez daha devrimci sınıf mücadelesi alanına yöneltecektir. TKİP bu bilinçle, bundan beslenen bir devrimci güven ve iyimserlikle hareket etmekte, tüm güncel çabasını bu süreci hızlandırmaya yoğunlaştırmakta, bunu ise şaşmaz bir biçimde proletarya devrimi hedefine bağlamaktadır.” (TKİP III. Kongre Bildirisi)