"Bulu o koltukta oturabilir ama Boğaziçi’ni yönetemez"
2 Ocak’ta bir gece yarısı kararnamesiyle Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasının yankıları sürüyor.
Yüzlerce öğrencinin hedef gösterildiği, gözaltına alındığı, 10 öğrencinin tutuklandığı, onlarcasına ev hapsinin verildiği bu sürecin sonunca ‘Melih Bulu istifa eder mi?’ şimdilik bilinmiyor. Ancak direniş 38. gününe girerken, Türkiye ve yurtdışından gazeteci, yazar, akademisyen, sivil toplum örgütü, birçok kesim Boğaziçililere destek açıklamaları yapılıyor.
Türkiye’de üniversitelerin geldiği noktanın yeniden sorgulanmasını sağlayan Boğaziçi’ndeki direniş nereye evrilir, bir sokak hareketine dönüşür mü, kestirmek zor fakat tarihe yazılacağı kesin.
Tıpkı bundan tam 44 yıl önce Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) MHP’ye yakınlığı ile bilinen Hasan Tan’ın atanmasıyla başlayan 9 aylık direniş gibi.
44 yıl öncesi ile bugün kıyaslanamaz elbet ancak aradan geçen 44 yılda iktidarlar değişse de icraatlarının değişmediği çok net.
1977’de ODTÜ’ye MHP’li Hasan Tan, 2021’de Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu. Amaç aynı: Tek tip, bilim üretmeyen, iktidarın sözünü tekrarlayan üniversiteler…
O dönemin meşhur “Hasan Tan ODTÜ’ye rektör olamaz” sloganı 9 aylık bir direnişin ardından karşılık bulmuş ve Hasan Tan istifa etmişti.
44 yıl sonra yine aynı tarih yazılır mı, zaman gösterecek.
44 yıl öncesini 77-78'de ODTÜ’de Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) başkanlığını yapan Ahmet Asena’dan dinliyoruz.
Hasan Tan ODTÜ’ye rektör olamadı, peki Melih Bulu Boğaziçi’ne olur mu? Ahmet Asena 1977-78’de yaşanan 9 aylık direnişi ve bugünle benzerliklerini bianet’e anlattı.
Asena’ya göre; 44 yılda değişmeyen tek şey aynı profildeki siyasi yapıların iktidarda olması ve aynı politikaları tekrar ediyor olmaları.
Sözü Ahmet Asena’ya bırakıyoruz:
"1970’li yıllarda ODTÜ, özel bir yasaya bağlı olarak Bakanlar Kurulu tarafından seçilen bir Mütevelli Heyeti tarafından yönetiliyordu.
"1970’lerin sonlarında iktidarda bulunan Süleyman Demirel hükümeti de ODTÜ’ye kendisine paralel bir mütevelli heyeti atadı. Yeni atanan mütevelli heyet MHP’ye yakınlığıyla tanınan Hasan Tan’ı 13 Şubat 1977’de ODTÜ Rektörlüğü görevine getirdi.
"O dönem politik çekişmelerin yaşandığı, çok radikalleştiği bir dönemdi. Toplumun hemen hemen her kesiminde öğrenci gençliği içinde, işçilerde, köylülerde ciddi bir muhalefet oluşmuştu, bunun sindirilmesine yönelik saldırılar nedeniyle siyaset çok radikalleşmiş ve çok sertleşmişti.
"O ortam ODTÜ’ye yöneldiler çünkü ODTÜ o dönemde bir sembol haline gelmişti. Sadece 78’in sembolü olmak anlamında değil, ODTÜ 12 Mart sonrasında da ciddi baskılara uğramıştı.
"ODTÜ'yü yönetecek kapasitesi yoktu"
"Hasan Tan özel olarak görevlendirilmiş bir isimdi, akademik siciliyle ODTÜ'yü yönetecek kapasitede olmadığı görülüyordu. Ama iktidarın söylediklerinin dışına çıkmayacak bir isimdi. Doğrudan ODTÜ'yü tek tipleştirmek, kendi kontrollerine almak ve sindirmek için atanmıştı.
Bilinçli bir tercihti, mütevelli heyet Hasan Tan atandığında neler olacağını çok iyi biliyorlardı. Hasan Tan'ın rektörlüğe getirilmesinin ardından ODTÜ protesto ve istifalar yaşandı. Aynı gün akademik konsey toplandı ve hemen atamaya itiraz edildi. İdari görevleri olan bütün öğretim üyeleri, dekanlar, bölüm başkanları, rektör yardımcıları, dekan yardımcıları herkes görevinden istifa etti.
"Sözcülüğünü Cahit Arf'ın yaptığı ODTÜ Akademik Konsey Üyeleri ise bir basın toplantısı düzenlediler ve Hasan Tan ile iş birliği yapmayacaklarını açıkladılar.
"Bunların üzerine Hasan Tan üniversiteyi 15 gün kapatma kararı aldı. Kapatma kararının ardından jandarma üniversiteyi işgal etti. Üniversite içinde yükselen direnişe üniversite dışından da her gün destek büyüdü.
"Sen bu okulu yönetemezsin, dedik"
"O dönem dört unsur bir araya gelmişti. Birincisi öğretim üyeleri; Yakup Kepenek, Ersin Tolunay, Mustafa Parlar, kendi alanında en seçkin isimler öğretim üyeleri hareketi içinde yer aldılar ve 'sen bu okulda görev yapamazsın' dediler.
"İkincisi de öğrencilerdi, öğrenciler de çok kararlı davrandılar. Öğrencilerde de kararlı bir karşı koyuş vardı. Üçüncü ayakta ise aileler vardı. Öğrenci Aileleri Derneği kurulmuştu ve aileler sürece müthiş sahip çıkmışlardı.
"Dördüncüsü ise; işçiler ayağı vardı. İşçilerde de çok büyük tepki vardı. İşçileri sindirmek için ülkücü işçileri okula doldurmuşlardı ve bunlar okulda saldırı düzenliyorlardı bu nedenle işçiler de tavır almışlardı.
"Yani bir eğitim kurumunu var eden dörtlünün direnişi söz konusuydu. Bu dörtlü size karşı çıktığı zaman o koltukta oturabilirsiniz ama yönetemezsiniz ve yönetemediler.
"Hasan Tan bir misyonla gelmişti"
"Öğrencilerin otobüsleri kurşunlandı, öğretim üyelerinin evleri bombalandı. 2 Aralık 1977 tarihinde ise, işçi kılığındaki faşistler tarafından büyük saldırı gerçekleşti.
Öğrenci arkadaşımız Ertuğrul Karakaya jandarma tarafından öldürüldü. Kanlı bir dönem yaşadık ve bütün bunlara rağmen direnmeye devam ettik.
"Hepimiz Hasan Tan ile o devam edilmeyeceğini biliyorduk. Düzenden kastım şu: Bütün tarafların yan yana gelerek demokrasi içinde sorun çözme alışkanlığı yok edilecekti.
Yani Hasan Tan sağcıydı diye ayaklanmadık. Hasan Tan'dan önce gelen rektörlerimiz de sağcıydı ama onlar eğitimi önceliğe koyuyorlardı.
Hasan Tan ise başka bir misyonla gelmişti. Üniversiteyi geliştirmek değil, yok etmenin hesabını yapıyordu, kavga buydu ve 9 ay süren mücadelenin sonunda Hasan Tan istifa etmek zorunda kaldı.
"Dün ODTÜ bugün Boğaziçi"
"O zamanın hükümetinin bugünle bir paralelliği var. Yine siyasal İslamcı, ultra milliyetçi faşist düşüncelerin bir koalisyonuydu. Bugün de yönetimde böyle bir ittifak var, onlar o gün ODTÜ’yü ele geçirmeye çalışmışlardı. Bugün de Boğaziçi’ni ele geçirmeye çalışıyorlar.
Hasan Tan ülkücüleri işçi statüsünde üniversiteye doldurmuştu. Bu ülkücülerin de içinde olduğu saldırılar yaşanmıştı.
1978 ile 2021’in koşulları birbirinden farklı, ancak çok benzer olan bir yanı var. O da iktidar kendisine muhalif olan ve toplumun önde gelen kesimlerinin olabileceğini düşündüğü Boğaziçi veya ODTÜ’yü zaptetmek istiyor.
"O koltukta oturur ama Boğaziçi'ni yönetemez"
"Melih Bulu o koltukta oturmaya devam edebilir ama Boğaziçi’ni yönetemez. Boğaziçililer bugünden kazandı. Hasan Tan da rektörlük koltuğunda dokuz ay oturdu, atamalar yaptı ama üniversite çalışmadı. O koltukta oturuyor olmanız orayı yöneteceğiniz anlamına gelmez.Üniversitenin bilgi üretmesi lazım, teknoloji üretmesi lazım bunu yapamadığınız sürece o rektörün varlığı hiçbir anlam ifade etmez.
"Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişte uzun soluklu olacağa benziyor ama şimdiden Boğaziçililer toplumun sempatisi kazandı. Dertlerini bu topluma çok iyi anlattılar. Boğaziçi’nde okuyup ailesi AKP’li olan bir çok öğrenci var ve aileler çocuklarının haklı olduğunu biliyor. Bu çok önemli bir kazanım. Baskı rejimler karşısında otosansüre gitmeden direnmek gerekiyor.
"Boğaziçililer hayır denileceğini gösterdi"
"Bir de bu tür süreçlerde omurga organizasyona ihtiyaç olur, o dönem omurga organisyon Öğrenci Temsilciler Konseyi’ydi. Öğrenciler, kendi sınıflarından, bölümlerinden, fakültelerinden temsilciler seçmişlerdi. Öğrenciler, kendi seçtikleri arkadaşlarıyla kararlar aldılar.
"Hasan Tan hiçbir yere nüfuz edemedi. Yönetemedi ve mütevelli heyette görev süresi dolan üyelerin yerine Ecevit hükümeti atama yaptı ve Hasan Tan istifa etti. Bu atamalar olmasaydı da Hasan Tan gidecekti, çünkü çalışamıyordu ve yurt dışında bazı üniversitelerle ders vermek için görüşmeler yapmıştı.
"Boğaziçililer öğrencileriyle, akademisyenlikleriyle Türkiye toplumuna korkmadan hayır denilebileceğini gösteriyor. Toplumu kutuplaştırmaya saflaştırmaya çalışarak, bununla iktidarını pekiştirenlere “biz farklılıklar yaşamak istiyoruz” diyor. Bu Türkiye için bir umuttur."
Ruken Tuncel – Bianet / 11.02.21