Sermayenin “demir yumruğu” olan saray rejimi, henüz güçlü bir sınıf hareketinin basıncı altında olmadığı için krizin faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkabiliyor. Lüks ve şatafat içinde yüzen AKP şefi ve müritleri, yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırmacı düzenlerini sürdürebiliyor.
Gerçekleri tersyüz eden saray beslemesi medya ise yalan haber ve yorumlarla dolup taşıyor. Krizin yıkıcı etkisini yaşayan, etinde-kemiğinde hisseden emekçilerle, enflasyonun yüksek olmadığını, bunun sadece “abartılı bir algı”dan kaynaklandığını vaaz ederek, küstahça alay ediyorlar.
***
Sarayın emrindeki Sayıştay raporları bile, AKP düzeninin tepeden tırnağa, saraydan belediyelere kadar boylu boyunca çürüme ve yozlaşma içinde debelendiğini gözler önüne seriyor. Devletin bütçesini, ülkenin zenginliğini, doğasını, ormanlarını talan ederken, din istismarına da özel bir ağırlık veriyorlar. İmamlara “sarayın soytarıları” rolü biçen yasalar hazırlanırken, minik çocuklara bile Ortaçağ artığı zihniyetlerini dayatmaya başladılar. Çirkefi din şalıyla örtme çabaları arttıkça riyakarlıkları daha da belirginleşiyor.
Saraylar içinde sefahat sürerken kendilerine “bu fakir” gibi sıfatlar takabilecek kadar riyakar olan bu zihniyet, yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırmacılık paçalarından akarken bile ahlaktan, değerlerden söz edebiliyor. Bu gücü, devlet kurumlarını ele geçirmekten, devasa boyutlara varan bir servete sahip olmaktan, sermaye sınıfının desteğinden, burjuva muhalefetin budalalığından alıyor.
***
Yozlaşma ve ahlaki çürüme sadece içeride değil saray rejiminin dışa dönük icraatlarına da damga vuruyor. Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden Suudi kralla pazarlık yaparken, İdlib’de toplanan cihatçı katil sürülerini bir aparat olarak kullanıp, komşu Suriye’nin topraklarını ilhak etme hesapları yapıyorlar.
Yerel seçimlerin tarihi netleşince HDP’ye karşı sürek avı başlatan zorba rejim, sık sık gece yarıları evleri basıyor, insanları zindanlara atıyor. Kürt hareketini hedef almakla yetinmiyor, hak arayan işçilere saldırıyor, hayatını devrim davasına adamış bir komünistin cenaze törenine katılanları hedef alıyor. Kendini bir nebze güvende hissedebilmek için toplumsal dinamikleri soluksuz bırakmaya çalışıyor.
Bu zorba rejim toplumsal meşruiyetten yoksun olduğunun farkında olduğu için kendisine biat etmeyenlere şiddet araçlarıyla saldırıyor. Haklara ve özgürlüklere düşmanlığı ne kadar derinse, halkların özgürleşme mücadelesinden de o kadar nefret ediyor. Bundan dolayı Suriye topraklarından bir parça koparma hırsı gözünü bürümüşken, Kürt halkına karşı düşmanlığı sınırlar ötesine taşıyor. HDP kadrolarının evlerini gece yarıları tepeden tırnağa silahlı polis timleriyle basarken, Kobanê’ye füze fırlatıyor. Kürt hareketine ülke içinde göz açtırmama hesapları yaparken, Rojava Kürtlerinin kazanımlarının ortadan kaldırılabilmesi için histerik bir ruh haliyle ortalıkta dolanıyor.
***
İçeride ve dışarıda çarçur edilen toplumsal serveti işçi sınıfı ve emekçiler üretiyor. Buna rağmen krizin ve sınır ötesi saldırganlığın faturası doğrudan veya dolaylı yollarla işçi ve emekçilerin sırtına yıkılıyor.
Bu pervasızlığı yapan saray rejimi emekçileri din istismarı ve şoven ırkçılıkla zehirlemeye çalışıyor. Bu ideolojik iki zehri emekçilere yutturmak hem sermaye sınıfı hem saray rejimi için büyük bir önem taşıyor. Zira bu iki zehirle sersemleyen emekçiyi kendi sınıfına yabancılaştırmak mümkün olduğu gibi, gütmek de kolaylaşıyor.
İşçi ve emekçilerin din istismarcısı ve ırkçı-şoven bezirganlara karşı uyanık olmaları, hem kendileri hem de çocuklarının onurları ve gelecekleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu zehri yutanlar sınıf düşmanlarının elinde “rehin oyuncaklar” olmaya da razı olacaklardır.
Onurlu her işçi veya emekçinin tutumu tam tersi olmalıdır. Emekçiler arasına nifak sokan dinci gericiliği ve şoven ırkçılığı reddetmeli, kendi sınıflarının birliği, mücadelesi, onuru ve geleceği için çaba sarf etmelidirler.
Artık hamasi nutukları, riyakar vaazları elinin tersiyle itmeli, saray rejiminde sefahat sürenler ile kapitalistlere karşı net bir sınıfsal tutum geliştirilmelidir. İşçiler ve emekçiler krizin ve yayılmacı heveslerin faturasını reddetmeli, din bezirganlığına da şovenizme de halklara düşmanlığa da prim vermemelidir. İşçilerin birliğini sağlamak, halkların kardeşliğini inşa etmek, sosyal yıkıma ve sefalete karşı mücadelenin önünü de açacak, krizin faturasını saray rejimi ve kapitalistlere ödetmenin koşullarını hazırlayacaktır.