Uluslararası alanda insan hakları üzerine araştırmalar yapan, raporlar hazırlayan ve öneriler sunan bir örgüt olan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiye’deki plastik geri dönüşüm tesislerine ilişkin hazırladığı son raporda tesislerde çalışan işçilerin çalışma koşullarına dikkat çekti. Raporda tesislerde çalışan çoğu çocuk ve kayıt dışı göçmenlerin haftalık 72 saate varan, İSİG önlemlerinin alınmadığı, sigortasız ve kuraldışı çalıştıkları belgelendi. Öte yandan işçilerin çoğunda solunum yolu hastalıkları, nefes darlığı, kadınlarda düşük, cilt sorunları, gözlerde yanma gibi pek çok sağlık probleminin varlığı tespit edildi.
“‘Sanki Bizi Zehirliyorlar: Türkiye'de Plastik Geri Dönüşümünün Sağlık Üzerindeki Etkileri” başlıklı 89 sayfalık raporda plastiğin üretilmesinden geri dönüşümüne kadar ilerleyen süreçler ve ortaya çıkan kimyasalların insan sağlığına verdiği zararlar anlatıldı.
***
Kapitalist üretim ilişkilerinin yaratmış olduğu tüketim alışkanlıkları sonucu çok fazla plastik atık çıkar. Plastiğin geri dönüşümü ise maliyetli bir süreç. Avrupa Birliği ülkeleri bu maliyetten kaçınmak için plastik çöplerini, geri dönüşüm sürecinin kurallı işlemediği, bu işlemin denetimsiz ve kontrolsüz, insan sağlığını hiçe sayan şekilde yapıldığı Çin başta olmak üzere Türkiye, Malezya, Hindistan, Mısır gibi ülkelere gönderiyor. 2018 yılına dek dünyanın plastik çöpünün çoğunu toplayan Çin, aldığı yasak kararı ile artık plastik çöpü kabul etmiyor. Bu nedenle 2018’den sonra plastiğin rotası Türkiye’ye doğru kaydı. Veriler de bunu doğruluyor. 2018’den 2020’ye kadar AB’nin Türkiye’ye plastik atık ihracatı yüzde 1200 artışla 38 bin tondan 446 bin tona fırladı. Türkiye Avrupa’dan en çok plastik atık alan ülke oldu.
Çevre sorunu da sınıfsal…
Plastik krizi, çevre sorunları içinde önemli bir başlık olarak dünyanın gündeminde yer tutuyor. Ancak bir çevre meselesi gibi görünen ve çevre hakkı ihlali olarak öne çıkan plastiğin geri dönüşümü, yarattığı sonuçlar bakımından tümüyle sınıfsal bir sorun.
Yine rapordan yansıyan sonuçlara göre kuralsız geri dönüşüm tesisleri Adana’nın emekçi mahalleleri olan Şakirpaşa, Onur, Ova ve Uçak’da, İstanbul’da ise Bayrampaşa, Sultangazi, Tuzla ve Esenyurt’ta bulunuyor.
Adana, Mersin limanına yakınlığı, su kaynaklarının bulunması, ucuz işgücü ve göçmen nüfusu barındırması nedeniyle Türkiye’deki plastik geri dönüşüm sektörünün kalbi durumda.
Yerleşim yerlerine yakın kurulan geri dönüşüm tesislerinden çıkan kimyasal gaz doğrudan mahallede yaşayanları etkiliyor. Eritilen plastik hiçbir filtreden geçmeden havaya karışıyor. Kimyasal partiküller hava yoluyla bölgede yaşayanları etkiliyor. Tesisin 10 metre yakınlarında bulunan okulların bahçelerinde çocuklar plastiğin çıkardığı gazdan kaynaklı zehirleniyor. Plastiğin yıkandığı su yine arıtma işlemi yapılmadan içme ve kullanma suyuna karışıyor.
Tesis, yaydığı zehrin yanı sıra çıkardığı gürültü ile de bölgede yaşayanların gündelik alışkanlıklarını belirlemede belirleyici bir etkiye sahip.
“Tabii ki geri dönüşüm sadece gettolarda olacak. Bu iş zengin mahallelerinde yapılmaz.”
Bir geri dönüşüm tesisi sahibinin ağzından dökülen yukarıdaki sözler bu tesislerin yapılması için seçilen alanların tesadüf olmadığını gösteriyor. HRW’in bölgede yaşayanlarla yaptığı görüşmelerde hemen hemen her evde en az bir astım hastası olduğunu gösteriyor.
Zehir kusan tesislerde çalışmak
Geri dönüşüm tesislerinde çalışanlarla görüşülerek hazırlanan raporda işçilerin asgari ücretin altında ücrete çalıştığı ve çoğunun çocuk olduğu ya da çocuk yaşta bu işe başladığı bilgileri yer alıyor.
Plastik atığın ayrıştırıldığı, parçalandığı, yıkandığı, eritildiği ve küçük toplar haline getirildiği geri dönüşüm tesislerinde kaç kişi çalıştığı ise kayıt altına alınmadığı için bilinemiyor. Ancak çalışanlarda çok daha fazla sağlık sorunu tespit edilmiş. İş sağlığı konusunda konuşan 20 işçiden 14’ünde yaptıkları iş nedeniyle nefes darlığı, şiddetli baş ağrısı, göğüste sıkışma hissi ve astım gibi hastalıklar mevcut.
İş sağlığı ve güvenliği kanunu kapsamında atık toplamak tehlikeli işkolunda yer almasına rağmen bu alanda çalışanların çoğu sigortasız olduğu için sağlık hizmetlerinden dahi yararlanamıyor.
Rapor, Türkiye’deki sağlık sisteminin meslek hastalıklarla mücadele konusunda yetersizliğine dikkat çekiyor. Raporda yer alan verilere göre geri dönüşümde çalışsın ya da çalışmasın yetişkinlerde başlayan astımların yaklaşık yüzde 18’i mesleki etkenlere bağlı, kanser vakalarının ise yüzde iki ila sekizi işyerinde maruz kalınan etkenlere bağlanabilir.
Plastik geri dönüşüm tesislerinde çalışan işçilere, yeterli koruyucu ekipman verilmemesi ve makinelerde etkili filtre sistemleri bulunmaması halinde tehlikeli süreçlerin yakınında geçirdikleri uzun saatler nedeniyle plastik geri dönüşümü sırasında yayılan zehirli kimyasallara yüksek oranda maruz kalıyorlar. Zehirli kimyasallara mesleki sebeplerle maruz kalındığında hastalıkların çıkması yıllar ya da on yıllar alsa bile çalışanların sağlık hakkı ihlal edilmiş demektir.
Bir çevre sorunu olarak plastik atıkların geri dönüşümü aslında insanın sağlıklı yaşama ve çalışma hakkının çıplak bir ihlalidir. Kapitalizmin gelişmesiyle yıllık plastik üretimi 1950’den bu yana 190 kattan daha fazla artmıştır. Üstelik 2060’a kadar da 3 katına çıkacağı tahmin ediliyor. Ve bugüne dek plastiklerin yalnızca yüzde 9’u geri dönüştürülmüş. Önüne geçilemediği takdirde dünya üzerindeki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleterek suya ve gıdaya ulaşımı tehdit edeceği açıkça ortadadır. Bu tehditle doğrudan karşı karşıya kalacak olansa işçi, emekçi ve yoksul kesimlerdir. Canlılığın devamını tehdit eden bu çevre sorunun çözümü de “Bir bardak temiz su için bile sosyalizm!” mücadelesinin dolaysız bir parçasıdır.