25 Temmuz’da “Demokratik Çözüm Deklarasyonu”nu açıklayan HDP, aynı gün eyleme geçti. HDP milletvekillerinin Diyarbakır’daki Ekin Ceren Parkı’nda başlattığı ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ 1 Ağustos’tan itibaren İstanbul’da devam ediyor. İstanbul’dan sonra eylemin Van’a, ardından ise İzmir’e taşınacağı belirtildi.
Eylemle ilgili açıklama yapan Osman Baydemir, “…Bu ülkede herkes hür ve eşitçe yaşayıncaya kadar, bu halkın evlatları özgür oluncaya kadar, KHK ile oluşan hak gaspları telafi edilinceye kadar, Sur’daki yıkım duruncaya kadar bu mücadele devam edecek” dedi.
***
“Durmayalım, Dur Diyelim, Faşizmi Durduralım” şiarıyla gerçekleştirilen eyleme katılan vekiller gece de nöbet yerini terk etmiyor. Diyarbakır’da eylemin gerçekleştirildiği parkı ablukaya alan kolluk kuvvetleri, halkın eyleme destek vermesini engellemeye çalıştı. Polisin kabalığı o kadar belirgindi ki, DTK Eşbaşkanı’nın bile parka girmesi engellendi.
Halkın eyleme destek vermesi polis zorbalığıyla engellenirken, AKP beslemesi medya tetikçileri, “halk HDP’ye sırtını döndü” türünden yalanları haber diye servis ediyor. Belli ki, dinci faşist rejim bu pasif eylemden bile çok rahatsız olmuş.
***
Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda 12 HDP milletvekilinin katılımıyla devam eden eyleme sendika ve meslek örgütleri destek verdi. Destek açıklayan KESK, TMMOB ve İTO Adalet Yürüyüşü’ne katılanları da nöbete çağırdı. Eylemle ilgili yazılı bir açıklama yapan DİSK yönetimi de “Vicdan ve Adalet Nöbeti” eylemini desteklediğini duyurdu.
Eylemin İstanbul ayağı için hazırlıklar yapan HDP yöneticileri, 6 gün boyunca farklı etkinlikler gerçekleştirerek, kitlesel bir katılım sağlamayı hedeflediklerini belirttiler. AKP iktidarının tüm mağdurlarını eyleme çağıran HDP İstanbul il eşbaşkanları, faşizme karşı mücadelenin önemine vurgu yaptılar.
Böyle bir eylem tarzıyla faşist zorbalığı durdurmak mümkün olmasa da, iki yılı aşan sessizliğin ardından HDP’nin eylem yapmasının her şeye rağmen bir anlamı var. Zira dinci faşist dikta rejiminin pervasızlıkta sınır tanımayan saldırganlığına karşı her samimi eylem, kendi sınırları içinde anlamlıdır.
***
Tümüyle burjuva parlamentosuna angaje olan HDP ile destekçileri, AKP iktidarının saldırganlığının doruğa çıktığı bir dönemde, özenle sokak eylemlerinden uzak durdu. Kuşkusuz ki, Kürt halkı da Kürt hareketi de azgın bir devlet terörüne maruz bırakılıyor. Bu yoğun baskıların HDP’yi pasif konuma ittiği söylenebilir. Ancak sessizlik dinci zorbaların saldırganlığını azaltmamış, tersine daha da azgınlaşmalarını kolaylaştırmıştır.
7 Haziran’da parlamento T. Erdoğan AKP’si tarafından devre dışı bırakılmışken, diğer eylemlerden uzak durmak adeta bir felç hali yarattı. Partinin eşbaşkanları dahil çok sayıda milletvekili hapse atılırken, HDP yönetimindeki tüm belediyelere “kayyım” adı altında AKP’li başkanlar atandı. Kürt halkının iradesini küstahça ayaklar altına alan bu sürek avına rağmen, HDP’den kayda değer bir ses çıkmamıştı. Oysa düzenin parlamentosu devre dışı iken, yazılı anayasa çöpe atılmışken, bu zorbalığa karşı durmanın meşru, militan bir kitle mücadelesinden başka yolu yoktu. Halen de yok…
***
Görünen o ki, düzenin efendilerine kendini kabul ettirme ve burjuva parlamentosuna bağlanan umutlar kolayca elden bırakılmak istenmedi. Kürt sorunu dahil toplumsal sorunların çözüm adresi olarak gösterilen parlamento dinci-faşist AKP-MHP koalisyonunun elinde bir oyuncak haline getirildikten sonra bile, bu kuruma bağlanan umutlar canlı tutulmuş görünüyor. Toplumsal sorunların çözümünü düzenin kurumlarında aramanın böyle vahim sonuçlar yaratması kaçınılmazdı.
Düzenin ana muhalefet partisi CHP liderinin bile sokağa çıkmasından sonra, nihayet harekete geçen HDP, iddialı bir şiar yükseltmiş bulunuyor. Umulur ki, yükselttiği bu şiarı gerçekleştirmek için farklı araç ve yöntemlerle mücadeleye devam etsin.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet yürüyüşü” ve Maltepe mitingine milyonlarca kişinin ilgi göstermesi, dinci dikta rejimine karşı biriken öfkenin boyutu hakkında somut bir fikir verdi. HDP tabanının da aynı ruh hali içinde olduğunu tahmin etmek güç değil. Zira devleti eline geçiren AKP’nin zorbalığına maruz kalan geniş toplum kesimlerinin “adalet” talebi her zamankinden daha yaygın, daha yakıcı bir hal almıştır.
***
HDP’nin yakıcı bir hal alan adalet talebini gündeme getirip faşizmi durdurma şiarını yükseltmesi, en azından partinin eylem çizgisi açısından ileriye doğru atılmış bir adım sayılabilir. Ancak eylem biçimi ile yükseltilen şiar arasında geniş bir açının olduğunu da vurgulamak gerekiyor.
Bu kadar iddialı bir şiarla gerçekleştirilen bir eylemde konuşan parti sözcüsü Osman Baydemir’in AKP şefine hitap şekli, yazık ki parlamentarizm ufkunun bir milim bile aşılamadığını gösteriyor.
“Hâlâ mümkünatı var. Çık halktan, Demirtaş’tan özür dile. Gör bak, bu kötü gidişat bir hayra evrilebilir. Yanlışta, kinde ısrar etme. Savaşta ısrar etme, çünkü bunun kazananı olmayacak.”
Faşist tek adam diktasını tahkim eden T. Erdoğan’a bu ifadelerle seslenen Baydemir, böyle bir anlayışla faşizmi bir milim bile geriletmenin mümkün olmadığını kendisi ilan etmiş oldu.
***
Evet, faşist baskı ve zorbalığı durdurmak gibi çok temel bir sorunla karşı karşıya bulunuyoruz. Bu uğurda yükseltilen her mücadelenin kendine göre bir anlamı da var. Yine de vurgulamalıyız ki, bu sorun ne iyi niyetli çağrılarla ne düzen kurumlarından medet ummakla çözülebilir. Dinci-faşist diktayı durdurmanın yolu, saldırıya maruz kalan toplum kesimlerinin meşru/militan bir mücadele hattında buluşturulmasından geçiyor. O halde işçi sınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, Alevilerin, kadınların, gençliğin kararlı/birleşik direnişini örgütlemek, günün acil görevi kabul edilmelidir.