Hapishaneler sermaye devleti için adli mahpusları cezalandırma yerleridir. Politik nedenlerle tutuklananlar için ise cezalandırma yeri olduğu kadar, egemenlerin ifadesiyle “rehabilite etme” yeridir aynı zamanda. Yani tutsakları inancından arındırma, soyutlama yeridir. Tutsakları inancından arındırmanın yegane yöntemi ise psikolojik ya da fiziki işkencedir.
Hemen belirtelim hapishanelerde sadece siyasi tutsaklara işkence yapılmıyor. Adli mahpuslara da işkence yapılıyor. Ama bu işkence kamuoyuna pak yansıtılamadığı için üstü örtülebiliyor. Bundan dolayı adli mahpuslara kelimenin tam anlamıyla keyfi işkence yapılıyor. Siyasi tutsaklara ise “teslim almayı” hedefleyen sistematik bir işkence uygulanıyor.
Tecrit, sistematik işkencenin başında geliyor. 19-22 Aralık 2000 katliamı sonrası açılan F tipleriyle başlayan hücre tipi hapishane saldırısı alfabenin diğer harfleriyle adlandırılan yeni hücre tipi hapishanelerin inşasıyla sürüyor. Yeni bir harfle isimlendirilen her hapishanede, tecrit daha da derinleştiriliyor. Tecrit derinleştirildikçe yasaları ayaklar altına alan keyfi uygulamalar da sistematik bir hal alıyor. Örneğin hapishane yönetimlerinin dayattığı ayakkabı araması işkence gibi görünmeyebilir, oysa sistematik işkencenin ayrılmaz bir parçasıdır. Tutsaklar ayakkabı aramasına engel olmaya çalışmasa, onur kırıcı diğer aramalar ardından hemen gelir. Çıplak arama, ağız içi arama gibi saldırılar sistematik olmasa da birçok yerde uygulanmaya çalışılıyor.
AKP iktidarında hapishaneler ve işkence arttı
AKP iktidarında hapishaneler burjuva muhaliflerin bile işkencehane dediği yerlere dönüştürüldü. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hapishanelerde işkence daha görünür oldu. Hem işkence arttı hem de cemaatten tutuklananlar bir örgütlülüğe sahip oldukları ve gördükleri işkenceyi kamuoyuna yansıtabildikleri için insanlığa karşı işlenen bu suçlar teşhir olmaya başladı.
Öte yandan derinleşen kriz adli suçların artmasına ve bundan kaynaklı tutuklananların sayısında patlamaya neden oldu. Bu ise hapishanelerin kapasitelerinin çok üstünde bir doluluğa ulaşmasına yol açtı.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün son verilerine göre Türkiye’de 399 ceza infaz kurumu bulunuyor. Bu hapishanelerin toplam kapasitesi 289 bin 974 kişi. Buna karşın Ocak 2023 sonu itibariyle hapishanelerde 341 bin 497 kişi bulunuyor.
Sadece hapishanelerin aşırı dolu olması bile birçok hak ihlallerine yol açıyor. Koğuşlarda ve hücrelerde neredeyse kapasitesinin 2 katı mahpus kalıyor. Bu durum, yaşamı zorlaştıran bir hak ihlali. Koğuş ve hücrelerde kapasitenin çok üzerinde insan yaşıyor olması bile sağlık açısından ciddi bir risk oluşturuyor.
Söz konusu devrimci tutsaklar olduğunda ise bu risk, sistematik işkencenin bir parçası haline getiriliyor. Üç kişilik hücrede 6 tutsağın kalması tecridin kırılması olarak algılanmasın. Tersine tecrit aynen devam ediyor: Üç kişi değil de 6 kişi diğer insanlardan yalıtılıyor ve adeta nefes almanın zor olduğu bir mekana dönüştürülüyor hücreler.
Hapishanelerde kapasitenin çok üstünde insanın bulunuyor olması, her şeyden önce sağlığa erişimi, diğer bir ifadeyle yaşam hakkını riske atıyor. 2022’de en az 76 mahpusun yaşamını yitirmesi yaşam hakkı ihlalinin sadece kamuoyuna yansıyan kısmıdır. Kamuoyuna yansımayan çok daha fazla ölümün gerçekleştiği ise mahpuslar tarafından ifade ediliyor.
Yaşamını yitiren mahpusların en az yarısı tedavisi engellenen hasta mahpuslardan oluşuyor. Çoğunluğu siyasi tutsaklar olmak üzere azımsanmayacak sayıda “şüpheli” ölümler de var. “Şüpheli” denen her ölüme cinayet demek mümkündür. Kamera kayıtlarının bir şekilde yok edildiği, bunu fırsat bilen faillerin suçlarını inkar etmesinden dolayı ölümler hep “şüpheli” kalıyor.
Sermaye devletinin “çözümü” yeni zindanlar inşa etmek
Tepesinde AKP-MHP iktidarının bulunduğu sermaye devletinin artan mahpus sayısına “çözümü” yeni zindanlar inşa etmek oluyor. 2023’te 20 yeni hapishane yapılacağı belirtiliyor. Böylece hapishane sayısı 419'a yükselecek.
Hapishane yapımına 2023 yılında 2 milyar 563 milyon 500 bin lira ödenek ayrıldı. Böylece AKP’ye göre hem mahpus sayısının artması sorununa “çözüm” bulunacak hem de AKP’li inşaat şirketlerine yeni rant alanları açılacak.
Hapishane sayısını arttırmak yerine mahpus sayısını azaltmayı çözüm olarak görmüyor AKP-MHP rejimi. Çünkü kadın katilleri, uyuşturucu baronları ile rejimin yağma çarkından pay alan soyguncular tutuklanmıyor. Bunun dışında ise bugün AKP’nin kısmen aleyhine söz söyleyenler bile tutuklanıyor. Rejimin tutuklamalarda gösterdiği pervasızlık sorunu daha da derinleştiriyor. Zira düzenin yasaları uygulansaydı bugün siyasi tutsakların en az 1/3’ü cezaevinde olmazdı.
Öte yandan tutuklama adli olaylarda sadece bir tedbir. Yasalara göre hükmü Yargıtay tarafından onanmamış herkes suçsuz sayılır. Yani hapiste olmaması gerekir. Özcesi yazılı yasalara uyulsaydı birçok hapishanenin boş kalma ihtimali olurdu. Hal böyleyken hapishane yapımıyla övünmek, AKP-MHP rejiminin ucubeliğini gösterebilir ancak.
Bu kokuşmuş düzen ayakta kaldıkça, yazık ki, zindanlar dolup taşmaya devam edecek. İnsanların kriminal suçlara sürüklenmesini sınırlayacak, zindanların giderek gereksiz hale geleceği bir yaşamın kapıları ise ancak sosyalizmde açılabilir.