Gerici faşist iktidarın “sadaka” rejimi

İşçi ve emekçiler emeğin kurtuluşu için ayağa kalktığı zaman “muhtaçlık” olgusunu da parçalayacak, onları yoksullaştırıp sadaka dağıtanlardan da hesap soracaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 31 Aralık 2023
  • 16:55

Türkiye kapitalizminin bugünkü temsilcisi AKP-MHP rejimi, tercih ettiği politikalarla bir grup azınlığı zengin ederken, milyonları derin bir yoksulluğa iten politikalarını sürdürüyor.  

Sermayeyi ülkeye çekmek için faiz artışları, ücretlerin baskılanması, sermayedarlara teşvikler, vergi indirimleri, emekçilere fahiş vergi zamları gibi icraatlar emekçilerin yaşam koşullarını daha da ağırlaştırdı. “Ekonomimiz büyüyor”, “Uçuyoruz”, “gözlerimiz ışıldıyor”, “emekçileri enflasyona ezdirmeyeceğiz” gibi her tarafından sahtekarlık taşan söylemlerle hayata geçirilen bu ekonomi politikaları ile saray rejiminin etrafına çöreklenmiş bir avuç yandaş sermayedar ihya edildi / ediliyor. Geniş emekçi kitleleri ise düşük ücret, hak kayıpları ve ağır çalışma koşulları altında yaşam savaşı vermekle baş başa bırakılıyor.  

AKP-MHP rejiminin, işsizliğin yaratacağı oy kaybından duyduğu korkudan kaynaklı yürüttüğü “geniş istihdam düşük ücret” politikasına rağmen DİSK’in son verilerine göre en az 8 milyon kişi işsizdir. Yine iş aramayı bıraktığı için verilere dahil edilmeyen milyonlarca genç var. Binlerce öğrenci barınma, ulaşım, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için okuduğu üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Geçinemediği için intihara sürüklenenlerin sayısında da gözle görülür bir artış yaşanıyor.

Her beş kişiden biri yardıma muhtaç

AKP-MHP rejiminin yarattığı bu tablonun bir başka yanında ise sosyal yardımlara muhtaç duruma itilen milyonlar yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde sarayın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, sosyal yardım alanların sayısındaki artışla övünerek yıkım tablosunun öteki yanına ışık tuttu. 4,4 milyon haneye 17,6 milyon kişiye yoksul olduğu için yardım yapıldığını aktaran Göktaş, “7/24 çalışan destek hattımızla vatandaşlarımız yardımlara artık daha kolay erişebiliyor” diye konuştu.

  Bu sayının AKP’nin iktidara getirildiği 2002’de 1 milyon olduğu biliniyor. Sosyal yardım almanın şartlarına bakıldığında 4,4 milyon hanede çalışan bulunmuyor. Öte yandan 17,6 milyon kişinin sosyal yardım alması demek bir başka ifadeyle; ülke nüfusuyla (84,78 milyon) oranlandığında her beş kişiden birinin sosyal yardımla yaşadığını gösteriyor. Ki bunlar yalnızca resmi veriler…

Sadaka ile kontrol altında tutulan kitleler

Derin yoksulluğun başlıca sorumlusu olan rejimin övündüğü “sosyal yardım” verileri, bu rejimin ne kadar “hayırsever” olduğunu değil; yardıma muhtaç, üretime katılamayan dev bir kitlenin yaratıldığını gösteriyor. Kitlesel olarak yardıma muhtaç hale getirilen emekçiler sosyal yardım politikaları ile daha da edilgenleştirilmiş ve “karın tokluğuna” gerici rejime bağlanmıştır. AKP-MHP iktidarı sahip olduğu kitle desteğini yarattığı bu sadaka rejimine de borçludur.

Açlık sınırının çok altında bir maaşla yaşayan emeklilerin maaşlarına zam yerine bir seferliğine mahsus 5 bin TL verilmesi, depremde her şeyi kaybeden depremzedelere kalıcı konut sağlamak yerine tek seferliğine ödeme yapılması, pandemi döneminde sağlıklı beslenme koşullarından yoksun milyonların küçük bir kısmına yine tek seferlik ödemeler yapılması, barınma sorunu yaşayan gençlerin cemaat yurtlarına ve burslarına mecbur bırakılması, doğa talanına sebep olan projelerin “size iş veriyoruz” diye pazarlanması, seçim dönemlerinde emekçi mahallerine bir torba kömür, iki paket makarna dağıtılması, AKP-MHP rejiminin izlediği, “yoksullaştır, sadaka dağıt, oy al” politikasının bazı örnekleridir. Bunlar devlet kurumları aracılığıyla bilinen bazı icraatlar olsa da “sadaka dağıtımı” esas olarak tarikat, cemaatler ve vakıflar eliyle yürütülmektedir. Vakıflar aracılığıyla devletten muazzam ödenekler alan tarikat ve cemaatler yoksulluğa itilmiş milyonları, din istismarının yanı sıra iş-aş sadakaları ile de kontrol altında tutmaktadır.

***

Gerici faşist rejim, iktidarı boyunca kendisinin ve çevresinin servetine servet katarken, üzerinde oturduğu zenginliği üreten emekçilere kırıntılar dağıttı. Zenginin daha zengin olması ancak böyle mümkün olabilirdi.

Cumhurbaşkanlığının 2023’te 6,6 milyar olan bütçesi 2024 yılında yüzde 85 artırılarak 12,3 milyar liraya çıkarılacak. Saray önümüzdeki yıl günde 33,6 milyon lira harcayacak, saatte 1,4 milyon, dakikada 23 bin lira, yani önümüzdeki yıl sarayın dakikalık harcaması 2 asgari ücrete eşit olacak.

Sarayın milyarlık harcamasının konuşulduğu bütçe görüşmelerinde konuşan AKP’li vekil Saffet Bozkurt sosyal yardım için ayrılan kaynakları artırarak toplumun tüm kesimlerini gözeteceklerini iddia etti. Yoksulluğun geldiği boyutu yardımlarla örtme telaşı içinde olan bu küstah takımı sosyal yardımları artırarak lüks ve şatafata olan düşkünlüklerini unutturacaklarını sanıyorlar.

Sermayedarların gasp ettiklerine bakarsak; sadece son dört yılda sanayi sektöründe sermayenin cirosu yüzde 528 artarken, aynı süreçte işçilik maliyetlerindeki artış ise yüzde 74 oranında kaldı. TÜİK tarafından yayınlanan resmi verilere göre, 2021 yılında işçiler tarafından 9 trilyon 85 milyar TL’lik değer yaratılırken, işçiler yarattıkları bu değerden yalnızca 1 trilyon 2 milyar TL pay alabildiler. Genel imalat sanayinde ise 2017 yılında yüzde 9,1 olan ciro içinde emek maliyeti oranı 2021 yılı sonuna gelindiğinde yüzde 6,9’a kadar geriledi. Benzer bir tablo, ücretli emeğin milli gelirden aldığı paydaki dramatik gerilemede de görülebilir.

Hakları gasp edilen milyonlarca emekçinin sosyal yardımlarla yaşamaya mahkûm edilmesi ve durumdan vazife çıkaran sarayın bakanının pişkince övünmesi milyonların yoksulluğunu nasıl istismar ettiklerini göstermektedir. Saray eşrafı bu cüreti, işçi ve emekçilerin henüz bir sınıf olarak hakları ve onurları için mücadele sahnesine çıkmamış olmasından alıyor. İşçi ve emekçiler emeğin kurtuluşu için ayağa kalktığı zaman “muhtaçlık” olgusunu da parçalayacak, onları yoksullaştırıp sadaka dağıtanlardan da hesap soracaktır.

K. Düşgör