AKP-MHP iktidarı, her geçen gün derinleşen krizle beraber ekonomisi iflasın eşiğine gelen Türkiye’de bir yandan baskı ve zorbalığı tırmandırırken öte yandan yayılmacı-fetihçi hırslara dayalı politika izlemeyi sürdürüyor. Yoksulluğun ve sefaletin görülmemiş boyutlara ulaşması, işsizliğin on milyonları aşmasına rağmen saray rejimi kapitalist sistemin ihtiyaçlarına yanıt veren adımlar atıyor. AKP şefi her kamera karşısına çıktığında salgınla ilgili yalan söylemlerde bulunarak, işçi ve emekçilere pembe bir tablo çizmeye çalışmakta, “yerli-milli” safsataları ile bilinçleri bulandırmaktadır. Ama gerçekte olan tam tersidir.
İşte böyle bir dönemde, salgından kaynaklı sıkıntı yaşayan milyonlara tek bir yardımda bulunamayan, salgının ilk aylarından beri topluma ücretsiz maske dağıtımını bile gerçekleştiremeyen AKP-MHP iktidarı, birçok ülkeye “hibe ve yardımlar” yapıyor. Daha önce Nijerya’dan Kongo Cumhuriyeti’ne, Afganistan’dan Nijer’e ve Somali’ye kadar bir çok ülkeye sözde yardım yapılmıştı. Geçtiğimiz hafta ise yapılan antlaşmalar gereği Tunus’a 5 milyon dolar hibe/yardım yapılacağı resmî gazetede yayınlandı. Kendi ülkesindeki işçi emekçileri açlığa, sefalete sürükleyen AKP-MHP iktidarı diğer ülkelere yaptığı yardımlarla “bu bonkörlük neyin nesi” dedirtmeye devam ediyor. Yapılan yardımların herkeste “güçlü Türkiye” algısı yaratmak gibi bir amacı olabilir, ancak asıl sebep başkadır. Zira, emperyalist güç dengelerinin değişmeye başladığı dünyada, Türk sermaye devleti kendine daha geniş alan açmak için yayılmacı-fetihçi bir politika izlemektedir.
Bu politika üzerinden, Suriye, Libya, Azerbaycan gibi ülkelerde savaşın bizzat tetikleyicisi konumunda olan Türk sermaye devleti, bu bölgelerde beslediği on binlerce cihatçı çetelere para akıtarak, tetikçilerine düzenli maaş ödemeleri gerçekleştiriyor.
İşte yapılan yardımlar da bu politikaların bir yansımasıdır. Bunun son örneklerinden biri olarak, geçtiğimiz günlerde Somali’nin IMF borcunu ödeme kararı alan AKP-MHP iktidarı, bunu insani bir yardım gibi göstermek istese de gerçekte olan son yıllarda Somali üzerinden elde edilen kazanımları korumaktan başka bir şey değildir. 2011 yılından beri Somali’ye yardım bahanesi ile birçok yayılmacı politika hayata geçirildi. Bir yandan her yıl milyonlarca lira akıtılan Recep Tayyip Erdoğan Hastanesi yapılırken, bir yandan ise Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük askeri üssü Somali’ye kuruldu. Bununla beraber Somali’nin en büyük limanı olan Mogadişu Limanı’nı AKP’ye yakınlığıyla bilinen Albayrak grubu işletiyor. Bu son yardımla eş zamanlı olarak Somali Devleti limanın işletme hakkını 14 yıl daha uzattı. Emperyalist devletler yıllardır birçok ülkeye “demokrasi ve insan hakları getiriyoruz” adı altında yeraltı ve yerüstü zenginliklerini vahşice sömürerek o ülkedeki halklara yıkım ve gözyaşı getirmekten başka bir şey yapmamıştır. Emperyalist efendilerinden öğrenen ve yayılmacı-fetihçi hevesleri olan Türk sermaye devleti de bugün birçok ülkenin iç işlerine karışmakta, askeri üsler kurmakta, cihatçı çeteler eliyle hakları kıyımdan geçirmekte, ardından o ülkelerle ticari antlaşmalar yaparak zenginliklerine el koymaya çalışmaktadır. Bugün kendi ülkesindeki ekonominin iflasına rağmen dışarıya yapılan hibe/yardımların arkasında da bu yayılmacı-fetihçi hevesler vardır.
Ancak gerçek olan bir şey var ki pandeminin de etkisiyle gitgide derinleşen bir ekonomik krizle beraber, Türkiye’nin büyümesi durmuş, yabancı sermaye girişleri yavaşlamıştır. Artık bu hevesleri gerçekleştirmek için AKP-MHP’nin elinde tek bir kaynak kalmıştır. O kaynak da işçi ve emekçilerin cebidir. Yayılmacı-fetihçi politikanın faturası işçi ve emekçilere kesilerek, sefaletleri daha da arttırılmaktadır.
İşçi ve emekçiler bu faturayı ödememek için, yayılmacı maceralara girişen AKP-MHP rejiminin kölelik dayatmalarını reddetmeli ve fetihçi-yayılmacı politikalar karşısında mücadeleyi büyütmelidir.