Faşist tek adam diktasına da, ücretli kölelik düzenine de HAYIR!

Hem hiçbir yasa ve kural tanımayan bu gözü dönmüş saldırganlığı püskürtmek için hem de hak ve taleplerimiz, insanca onurlu bir yaşam ve gelecek uğruna kenetlenerek her alanda mücadeleye hazırlanmalıyız!

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Şubat 2017
  • 12:38

İşçiler, emekçiler kardeşler!

14 yıldan beri yönetimi elinde tutan AKP, anayasa değişikliği ile, tek adam diktasına dayalı, din istismarcısı faşist rejimine yasal kılıf uydurmak istiyor. Baskı ve teröre dayalı bir rejimle ülkenin üzerine bir kabus gibi çökmeyi hedefliyor.

Başarılı olabilirlerse eğer, işçilere, emekçilere, Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere ve toplumun diğer ilerici kesimlerine hiçbir hak, hukuk, yasa ve kural tanımadan saldıracak, o ilkel ve zorba zihniyetlerini dayatmak için harekete geçecekler.

Bu din istismarcısı, inanç sömürücüsü, şoven milliyetçi gerici rejimin şu ana kadarki icraatları, yapmak istedikleri hakkında da açık bir fikir veriyor.

Onlar sermaye sınıfının organik parçasıdırlar!

İktidarları döneminde büyük kapitalistler servetlerini katladılar, yandaş patronlar palazlandırıldılar, kendileri de rüşvet, yolsuzluk, haraç gibi kirli yöntemlerle yağmadan paylarını aldılar. Onlar sadece “siyasetçi” veya “yönetici” değil, aynı zamanda asalak sermaye sınıfının birer üyesidirler.

Bütün bu servetleri üreten işçilere ve emekçilere ise ya kaba bir sefaleti ya işsizliği ya da iş cinayetlerine kurban gitmeyi reva gördüler.

Hak arayan işçilerin ve emekçilerin üzerine polislerini saldılar. Grevleri yasakladılar, zorunlu BES kesintisi adı altında işçileri soyuyorlar, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan milyarları çalıp patronlara aktardılar. “Kiralık işçilik” adı altında “köle pazarları” kurdular.

Onlar, kendilerini “baş”, işçi ve emekçileri ise “ayaklar” kategorisinde gören bir zihniyetin temsilcileridir. Bu zihniyet, hak arama mücadelesine girişen işçi ve emekçilerden nefret eder. Çünkü onlara göre “işçi kullar” sömürü ve köleliğe itaat etmekle mükellefler. Onları bağlayan insani değer, ahlaki ilke, vicdani duygu gibi şeyler olmadığı için, dikta rejimlerinde sendikaya, greve, TİS’e, hak aramaya da yer yoktur. 

Emekçilere saldırı, kapitalistlere güvence!

İşçilere, emekçilere, toplumun ezilen diğer kesimlerine, devrimci ve ilerici güçlere azgınca saldırıyorlar. Kendilerine biat etmeyenleri “terörist” ilan ediyorlar. Oysa herkes biliyor ki, Fethullah çetesiyle de, IŞİD-El Nusra cihatçılarıyla da ortaklık kuranlar onlardır.

Emekçilere hışımla saldıran AKP, büyük kapitalistlere ise güvenceler veriyor. Sömürü ve kölelik çarklarının “istikrarlı” bir şekilde dönmeye devam edeceğini vadederek, ‘hele bu dikta rejimini sağlamlaştıralım, o zaman ne sendika bırakırız ne toplu iş sözleşmesi, ne grev olur ne de muhalefete göz açtırırız’ mesajını veriyor. Referandum sonrasında yeni bir saldırı paketinin hazır olduğunu saklama gereği dahi duymuyor.

OHAL’i kalıcı hale getirmek istiyorlar

12 yıl boyunca birlikte yönettikleri, birlikte çalıp çırptıkları, birlikte kumpas kurdukları Fethullah çetesinin darbe girişimini, kendi darbelerini tamamlamanın fırsatına çevirdiler. 15 Temmuz’dan beri saldırganlıklarının ne haddi hesabı ne ölçüsü ne yasası ne de kuralı var. Olağanüstü Hal ortamında hazırlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülkeyi yönetiyorlar. “FETÖ”nün suç ortakları oldukları halde, “FETÖ ile iltisaklı” oldukları gerekçesiyle on binlerce emekçiyi işinden/ekmeğinden ettiler.

Tüm icraatları, emellerine ulaşabilirlerse eğer, ülkenin içine itildiği karanlık cendereyi daha da sıkacaklarına, çok daha acımasız, kuralsız ve pervasız olacaklarına, OHAL’i yoğunlaştırarak “olağan” hale getirmeye hazırlandıklarına işaret ediyor. 

Halkı “iç savaş”la tehdit ediyorlar

Dikta rejimini kurabilmek için her yol ve yöntemi kullanırken, halkı iç savaş çıkarmakla tehdit etmeye de başladılar. Çetelerini zabıta yapıp silahlandırıyor, yandaş esnaflara silahlı eğitim veriyor, AKP’li şeflere sağda solda “iç savaşa hazırlanın” vaazları verdiriyorlar.

Daha önce 400 vekil alamadıkları için kirli savaşı başlatmış, Kürtlerin yaşadığı mahalleleri yakıp yıkmış, binlerce kişiyi katletmiş, cihatçı katillerin kent meydanlarını mezbahaya çevirmelerine göz yummuşlardı. Şimdi aynı arsızlıkla kurmak istedikleri gerici faşist dikta rejimi için kan dökmeye hazırlandıklarını beyan edip halka gözdağı veriyorlar. Emekçiler ve tüm ilerici güçler ülkeyi kan gölüne çevirebilecek kadar gözü dönmüş bir zihniyetle karşı karşıya.

Umutlarını ırkçı Trump’a bağlamışlar

Bu zihniyetin temsilcileri ABD emperyalizminin yeni şefi Donald Trump’a umut bağlamış durumdalar. Artık ne İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamlardan söz ediyor ne Trump’ın kararıyla 7 İslam ülkesinin vatandaşlarına Amerika’ya giriş yasağı getiren ırkçı kararına bir şey diyorlar. Medyadaki besleme kalemşorlar ise, Trump’a methiyeler dizerek haysiyetsizce yaltaklanıyorlar.

AKP şeflerinin “Rakka’yı kurtarmak için orduyu Amerika’nın emrine vermeye hazırız” açıklamaları, “milli” olma iddialarının kofluğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Altı yıldan beri IŞİD, El Nusra gibi çetelerin vahşi icraatlarına utanmazca destek vermelerinin bir nedeni de emperyalist efendilerine yaranmaktır. Zira ABD’nin desteğine geçmişte olduğundan çok daha fazla muhtaçlar ve nefes alırken bile bunu hesaba katıyorlar.  

HAYIR demeli ve mücadeleye devam etmeliyiz!

İşçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçiler ve toplumun ezilen kesimleri kendilerine dayatılan bu gerici faşist-dikta rejimini reddetmeli, referandumda HAYIR demeli, hakları, talepleri ve gelecekleri uğruna mücadeleyi yükseltmelidir. Çünkü, bu ölçüsüz ve kuralsız saldırı din bezirganlarına biat etmeyen herkesi hedef almakla birlikte; en ağır bedeli işçiler, emekçiler ve ezilenler ödeyecek.

Onlar bir yandan saldıracak, tehdit edecek, öte yandan ise din istismarına, inanç sömrüsüne, milliyetçi nutuklara, “terör” demagojisine devam edecekler. İşçileri, emekçileri etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalayıp güçsüzleştirmek için ellerinden gelen herşeyi yapacaklar. Zira yıllardır bu söylemleri kullanarak işçi ve emekçileri aldatmayı başardılar.

Artık hiçbir onurlu işçi ve emekçi bu sahtekarlara itibar etmemelidir. HAYIR diyerek, bu pervasız saldırganlığı püskürtmelidir. Fakat gericileri sandıkta yenilgiye uğratmak kendi başına yeterli değildir. Öncesinde olduğu gibi 16 Nisan’dan sonra da kararlı, örgütlü ve birleşik bir mücadele çok büyük bir önem taşımaktadır.

O halde hem hiçbir yasa ve kural tanımayan bu gözü dönmüş saldırganlığı püskürtmek için hem de hak ve taleplerimiz, insanca onurlu bir yaşam ve gelecek uğruna kenetlenerek her alanda mücadeleye hazırlanmalıyız!

Dikta rejimine, ücretli köleliğe, iç savaş tehditlerine, sosyal yıkıma HAYIR!

Her türlü sömürü, baskı ve kölelikten arınmış, kardeşçe yaşanacak bir dünya için sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu