Dinci-faşist AKP MHP iktidarı toplumsal yaşamın bütün alanlarını kesen dinci-gerici ideolojik saldırılarını sürdürüyor. Yargıdan eğitime, medyadan siyasete uzanan bu küstah saldırılarla işçi ve emekçiler, gençler, kadınlar, özellikle de çocuklar hedef alınıyor. “İtaatkar/biatkar insan tipi” yaratama peşinde koşan iktidar devlet kurumlarını, medyayı, sermayeyi elde tutmanın sağladığı olanaklardan pervasızca yararlanıyor. Gerici ideolojisini dayatıp toplumsal yaşamı tamamen dönüştürmek için bütün kamu kaynaklarını kullanıyor.
Dinci-gerici ideolojiyi topluma dayatma saldırısının temel halkasını eğitim sistemi ve kurumları oluşturuyor. AKP İktidarı 2002’den bu yana 4+4+4 sistemi başta olmak üzere neredeyse bütün okulların İmam Hatip Ortaokulu/Lisesine dönüştürülmesine varıncaya değin bu yolda sayısız adım attı. Müfredat adım adım dinci-gerici bir içerikle dolduruldu. Matematik, Fen Bilimleri gibi alanlarda büyük ihtiyaç olmasına rağmen öğretmen atamaları minimuma indirilirken İlahiyat Fakültesi Mezunlarına ciddi bir kadro imkanı sağlandı. Eğitimle yakından-uzaktan alakası olmayan Vaizler, İmamlar okullara “değerler eğitimi” adı altında öğretmen olarak atandı. Dinci-gericiliği topluma dayatma histerisiyle karma eğitim dahi tartışmaya açıldı. Karşı bir direniş gelişmediği için bu küstahça dayatmalar alabildiğine yaygınlaştırıldı. Bu saldırı, gelinen yerde ÇEDES ve geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıktan tarikat ve cemaatlerle yapılan protokolleri savunması ile doruk noktasına ulaştırıldı.
Sarayın Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, protokolleri savunmak için TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı;
"Millî Eğitim Bakanlığı'nın 2023 yılı itibarıyla geçerli 2 bin 709 tane protokolümüz var. Bu protokollerden bin 167 tanesi resmî kurumlarla, 550 tanesi STK'larla, 986 tanesi ise Tema’dan Kızılay'a bir sürü STK'yla. Bunların içerisinde sizin 'tarikat, cemaat' dediğiniz, bizim 'STK' dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız. Ben o STK'larla protokol imzalamaya devam edeceğim. Çocuklarımın dağa çıkmaması için sizin insan kaynağınıza, insan yetiştirmemek için buna devam edeceğim.”
Bu demagojik açıklamaya karşı tepkiler yükselince hemen geri adım atarak “cemaatler ile protokol” yapılamayacağını söyledi. Söylem de geri adım atsa da dinci-gerici iktidar genelde toplumu, özelde çocukları hedef alan gerici saldırganlıktan vaz geçmeyeceğini 2002’den bu yana yaptıklarıyla kanıtlamıştır. Nitekim Ensar Vakfı, Süleymancılar, Menzil Tarikatı, İsmailağa Cemaatine bağlı sayısız vakıf, TÜGVA gibi cemaat ve tarikatların cirit attığı vakıflar ile MEB’in onlarca sözleşmesi ve protokolü halihazırda mevcuttur.
Bu gerici karanlık örgütlenmelerle yapılan protokollerle yoksul işçi ve emekçi çocukları hedef alınıyor. AKP-MHP iktidarı, bu icraatlarıyla emekçi çocuklarını bu din istismarcısı karanlık yuvalarının içine atıyor.
Geçtiğimiz yıllarda Aladağ’da öğrencilerin kaldığı devlet yurdu kapatılmış, yoksul emekçi çocukları Süleymancılar’a ait özel bir yurda mecbur bırakılmıştı. Yurtta ihmaller sonucu çıkan yangın katliama dönüşmüş, 11 küçük çocuk bu karanlık oluşumlar tarafından ölüme itilmişti. İlkokullarda sayısız protokolle yer edinen Ensar Vakfı’nda 40 küçük çocuk istismar edilmişti. Antalya’da bir cemaate ait yurtta Mehmet Sami Tuğrul isimli üniversiteli kafası kesilerek katledilmişti. Bunlar tarikat ve cemaatlerin eğitim alanında örgütlenişlerinin ve palazlandırılışlarının en bilindik sonuçlarıydı. Kuşkusuz sayısız istismar olmakta, birçok cinayet işlenmektedir. Şu veya bu şekilde açığa çıkan suçlar ise buzdağının görünen kısmından ibarettir.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in savunduğu, okullarda yer alması için canını dişine taktığı tarikat, cemaat ve vakıflar işçi ve emekçi çocukları için bugün en büyük tehlikelerden birini teşkil ediyor. İşçi ve emekçilerin “bir gelecek” umudu ile okullara gönderdiği çocuklar dinci gerici iktidar tarafından adeta esir alınmakta “kindar, dindar ve sorgulamayan birer asker” gibi şekillendirilmek istenmektedir. Kokuşmuş rejimin bu ucube ortakları milyonlarca emekçi çocuğuna bu karanlığı reva görürken kendi çocuklarını, torunlarını birden fazla yabancı dille eğitim veren özel okullarda, kolejlerde, yurtdışındaki üniversitelerde okutmaktadırlar!
Çocuklarımızı bu dinci gerici karanlık ideolojinin etkisinden kurtarmak için mücadele etmek dışında bir seçenek yok. Ya gencecik beyinlerinin saçma hurafelerle doldurulmasına, ırkçı, dinci bir ideoloji ile zehirlenmesine göz yumacağız, çocuk istismarcısı tarikat ve cemaatlerin okullarda cirit atmasına göz yumacağız ya da bütün bunlara karşı parasız, bilimsel ve eşit bir eğitim hakkı için mücadele edeceğiz. Önümüzdeki tek gerçek çıkış yolu budur!