Seçimin hemen öncesinde Adana ve Mersin’de HDP binaları bombalanmış, bunu Erzurum’da gerçekleştirilen HDP mitingine ırkçı-faşist saldırılar izlemişti. HDP’nin Diyarbakır mitinginde yaşanan bombalı saldırıların ardından ise seçimin hemen sonrası yine Diyarbakır’da kontra güçlerin saldırıları devam etmişti. Seçim öncesi HDP tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, gerçekleştirilen saldırıların yaygınlığı bunların özel bir organizasyonun sonucu olduğunu göstermişti.
Diyarbakır’da gerçekleştirilen saldırılarda Hüda-Par adlı Hizbulkontra çetenin oynadığı özel rol, ölümle sonuçlanan bu saldırıların sermaye devletinin kontrgerilla faaliyetlerinin devam ettiğini göstermektedir. KCK tarafından yapılan açıklamalarda aynı gerçeği işaret etmektedir. Bu saldırılarla Kürt halkının sindirilmek istendiğinin ifade edilerek, "Hizbullah adı altında halka saldıran JİTEM'dir" denilmiştir.
Demokrasi ve özgürlük sözcüklerini dilinden düşürmeyen AKP hükümeti döneminde, “ileri demokrasinin” sonuçlarının ne kadar ağır olduğu ortadadır. Hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu Türkiye’de, AKP ile de devam eden devlet terörünün sonuçlarıyla önceki dönemlerin arasındaki fark oldukça orantılıdır.
2015 seçimlerinde sandığa yansıyan sonuçlar AKP için başarısızlığın ilanıdır. AKP artık ne iç, ne de dış siyasette önemli bir aktördür. Şimdiye kadar çok iyi idare ettiği Kürt sorununda bile sadece bir çözümsüzlük üretebileceğini göstermiştir. Gerçekleştirilen saldırıları da buradan okumak gerekiyor. Başta Erdoğan olmak üzere, kendilerine tanınan sürenin sonuna gelmektedirler. Ayaklarının altındaki toprak kaydıkça saldırganlaşmaktadırlar
Yaklaşan malum son, çeşitli karanlık müdahalelerle, provokasyonlar ile ötelenmeye, hiç değilse zararı azaltılmaya çalışılmaktadır. AKP döneminde ara ara sahneye sokulan kontrgerilla cinayetlerinin, Kobanê eylemleri sonrası Hizbulkontra tetikçileri ile daha sıklıkla kullanılmaya başlanması gelişmelere karşı bir refleks olarak görülmelidir. Ancak bu refleks sadece AKP’nin tek başına kendini kurtarma telaşı sonucu gösterdiği basit bir tepki de değildir. Her ne kadar seçim sonuçları Kürt halkını kurulu düzene daha çok bağlasa da, Kürt halkında ortaya çıkan motivasyon, kendine güven mevcut düzeni tüm iyimser havaya rağmen tedirgin edecektir. Bu saldırılarla Kürt halk dinamiği de çok yönlü kendi sınırlarına çekilmeye çalışılmaktadır.
AKP, düzen için tek “istikrar” kaynağı olmak istiyor
AKP’nin Hizbullah’ı yeniden devreye sokmuş olması, kontrgerilla güçlerinin geçen süre zarfında sadece görev beklediğini göstermiştir. Varlığını sermaye ve emperyalistler için “istikrar” olarak gösteren AKP, şimdi yine istikrara oynamaktadır. Seçim öncesi sürekli koalisyonların yarattığı istikrarsızlığa vurgu yapan AKP, seçim sonrası yeni durumu kendi lehine çevirmeye çalışırken, artık kontrolü kaybettiği Kürt sorunu, dolayısıyla “çözüm süreci” üzerinden de ortaya çıkacak istikrarsızlıktan, kargaşadan faydalanmak isteyecektir.
Emperyalizme hizmette cazibesini yitiren, iç siyasette önemli sarsıntılar geçiren AKP, şimdiye kadar kendine dayanak olarak kullandığı imkanları yitirmesinin tepkilerini vermektedir. Ortaya çıkan durum ise kontrgerillanın yeniden hortlaması değil, kendilerine görev verilen tetikçilerin, düzenin “iyi çocuklarının” yeniden işe koyulmalarından ibarettir.
Ayrıca tetikçi olarak sahneye sürülen Hizbulkontranın başta Kobanê olmak üzere adlarının karıştığı hiçbir cinayet ve katliamdan kaynaklı ceza almaması, doğru düzgün soruşturma bile açılmamış olması, aksine öldürülen bir iki çete elemanın faili olduğu gerekçesiyle onlarca insanın gözaltına alınması ve tutuklaması durumu anlatmaya fazlasıyla yeterlidir.
Tüm bunlarla birlikte yaşananları sadece AKP ile sınırlamamak gerekir. Tüm sorumluluğu AKP’ye yüklemek, büyük resmi anlaşılmaz kılacaktır. Sahne alanının Türkiye ve Kuzey Kürdistan, ötesinde Ortadoğu olduğunu düşünürsek, AKP’nin ateşle oynadığı doğrudur. Ancak AKP’ye kibriti veren bellidir. Yani AKP’ye kibriti verenler, alevi ne zaman kısık ateşte tutacaklarını ve ne zaman söndürmeleri gerektiğini de iyi bilmektedirler. Ki onlar büyük resmi gördükleri için kontrolden çıkacak, kurulu düzeni zorlayacak yeni bir durum istemeyeceklerdir.
AKP ile gelmeyen demokrasi o gidince de gelmeyecektir
Ancak tüm bunlarla birlikte hatırlatmakta fayda var ki seçim sonrasında oluşacak siyasal tablo ne olursa olsun, hak ve özgürlükleri korumanın ve büyütmenin yolu sokaklardan geçiyor. Bu yeni dönemin “yetmez ama evet”çileri olmak değil, hak ve özgürlükler mücadelesini büyütmek gerekmektedir. 7 Haziran sonrası ‘artık demokratik bir dönüşümün başladığı’ dillendirilse de, dün AKP ile gelmeyen demokrasi, bugün ne o zayıflayınca ne de o gidince gelecektir. Kontrgerilla tetikçilerinin yeniden sahneye sürülmüş olması bunun en somut örneğidir. Bu topraklara gerçek barış ve huzur ortamı; tüm zorbaların, katillerin, işkencecilerin, hırsızların işledikleri insanlık suçlarına geçici bir ara verdikleri zaman değil, hak ettikleri cezayı aldıkları ve saltanatları yıkıldığı zaman kalıcı olarak gelecektir.