Dinci gerici sermaye iktidarının siyasal, toplumsal ve ekonomik krizi derinleşirken toplumsal muhalefete dönük saldırısı da beraberinde artıyor. Her türlü muhalif söylem büyük bir baskı ve zorbalıkla sindirilmeye, yok edilmeye çalışılıyor. Gözaltı, tutuklama ve yargı terörü devreye sokuluyor. Toplumda yaratılan baskı ve zorbalık atmosferine rağmen sermaye iktidarı hiçbir zaman istediği sonuçları tam olarak elde edemiyor. Kendilerinin de sürekli yakındığı gibi “kültürel iktidar” olamadıklarını belirttikleri bir dizi alandan sesler ve tepkiler yükseliyor. Bu alanlardan birisini de üniversiteler oluşturuyor. Dinci gerici iktidarın 18 yıllık iktidarı boyunca, özellikle de 15 Temmuz sonrası ihraçlar, kayyım rektörler vb. uygulamalarla kıyıma giriştiği üniversitelerde hala tam anlamıyla egemenlik kurabildiğini söylemek mümkün değil. Özellikle İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi geçmişten bugüne mücadele geleneği olan üniversitelerde sık sık gündeme getirdiği bir dizi saldırı bunun en iyi göstergesi.
Son dönemde de bu saldırılar hız kesmeden devam etti. ODTÜ'de geçtiğimiz hafta bir grup ülkücü faşist ve TGB çetesi okul yemekhanesinde ÖGB, polis iş birliği ile provokasyon yaratmak istedi. Devrimci ve ilerici öğrencilerin, faşist çetecileri üniversiteden kovması ile polis üniversite kampüsüne girdi ve öğrencilere saldırdı. ODTÜ'de yaşananların bir benzeri de daha birkaç hafta önce Ankara Üniversitesi'nde yaşanmıştı. Bu faşist saldırılar elbette ki tesadüf değil. Son dönemde ODTÜ, şenlik yasaklarına karşı mücadeleden Kavaklık direnişine, geçtiğimiz Ekim ayında “yıllar sonra ODTÜ’ye gireceğiz” diyen faşist çetelerin üniversiteye girişine izin vermemeye dek bir dizi mücadele ile sık sık gündemde. Ankara Üniversitesi de benzer şekilde rektörlük uygulamalarına, faşist çete saldırılarına, kadına yönelik şiddete karşı hareketli bir süreç yaşıyor. Eş güdümlü, ÖGB ve polis destekli faşist saldırıların hareketli süreçler yaşayan bu iki üniversitede gündeme gelmesi, saldırıların arkasında nasıl bir organizasyonun olduğunu gözler önüne seriyor. Gençlik mücadelesinde tarihsel bir öneme sahip olan ve sermaye devletinin bütün saldırılarına rağmen hala ciddi bir mücadele potansiyeli taşıyan, gençliğin en diri, duyarlı ve dinamik kesimini barındırdığını birçok olayda gözler önüne seren bu üniversiteler özellikle hedef alınıyor. Ne zaman üniversitelere dönük büyük saldırılar planlansa öncelikle bu üniversitelerde uygulanmaya çalışılması da boşuna değil. Daha geçtiğimiz haftalarda yemekhane ücretleri 18.5 tl’ye çıkan ve yemekleri tek öğüne düşürülen İstanbul Üniversitesi’nin ardından onlarca üniversitede yemekhane ücretleri zamlandı, öğün sayısı azaltıldı. Ancak İstanbul Üniversitesi öğrencileri saldırıya karşı hızla tepki göstererek geri adım attırdı. Zamlar geri çekildi, kaldırılan öğün geri geldi. İÜ’deki direniş ve direnişin kazanımla sonuçlanması diğer üniversiteleri de harekete geçirdi. Bir dizi üniversitede eylemler sonucu zamlar geri alındı. Kuşkusuz yemek hakkına dönük bu saldırının ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nde uygulanması boşuna değildi. Eğer bu saldırı İÜ’de böylesine tepki ile karşılanmasaydı, sermaye düzeni bunu diğer üniversitelerde rahatça hayata geçirebileceklerini düşünerek saldırıyı daha da yaygınlaştıracaktı. Yine birçok üniversitede zamlara karşı İÜ’deki direniş örnek alınamayacaktı.
Yukarıda anlattığımız yemek hakkına dönük saldırı örneğini daha birçok örnekle çoğaltmak mümkün. Bu süreci “gelip geçen” bir dizi saldırı zinciri olarak değerlendiremeyiz. Gençlik mücadelesinin önemli mevzileri olarak gördüğümüz ve denebilir ki sıkıca savunmak zorunda olduğumuz üniversiteler sermaye iktidarının saldırısında da özel bir hedef. Üniversitelere dönük cadı avı başlatıp üniversitelerdeki devrimci, ilerici, muhalif birikimi tasfiye etmeye çalışanlar da buraları ele geçirmek istiyor
Bizler de bugün ODTÜ, İÜ, Ankara Üniversitesi vb. üniversitelerde yaşanan faşist saldırıların arkasındaki gerçekliği ve kirli hesapları görerek hareket etmek, gençlik mücadelesini büyüterek bu türden saldırılara yanıt vermek zorundayız. Bunun için saldırılar karşısında üniversitelerin başta ilerici, muhalif, duyarlı kesimleri olmak üzere tüm öznelerini kucaklayan, harekete geçiren süreçler örebilmeliyiz. Zira, üniversitenin öznelerinin harekete geçtiği süreçler bu türden saldırıları boşa düşürecektir.
İ. Y. Gün