Dünya Sağlı Örgütü (DSÖ), geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada bir gün içinde dünya çapında 292 bin insanın enfekte olduğunu, böylece salgında yeni bir rekorun kırıldığını duyurdu. Robert Koch Enstitüsü de son zamanlarda enfeksiyon sayısında bir artış olduğunu, Almanya’da bir gün içinde 955 yeni korona enfeksiyonun tespit edildiğini bildirdi. Revize edilen rakamlara rağmen veriler diğer ülkelerde ve bu arada Türkiye’de de salgının yayıldığını gösteriyor. Sağlık Bakanı 1 Ağustos günü yaptığı açıklamada, günlük yeni hasta sayısının 1.000 sınırında seyrettiğini, yeni hasta sayılarının artış eğiliminde olduğunu söyledi.
Salgın yeni rekorlar kırarak yayılmasını sürdürürken, Almanya’da, “En büyük komplo teorisi korona salgınıdır” sloganı altında Neonazilerin başını çektiği kitlesel eylemler yapılıyor. Faşist akımlar, sermaye devletlerinin salgına karşı ortaya koydukları politikalardaki tutarsızlık ve çelişkileri de kullanarak faşist ideolojilerine kitlesel temel yaratmaya çalışıyorlar.
Aşı karşıtlarının yanı sıra komplo teorilerine inanan ve savunanların da katıldığı kitlesel eylem, Neonaziler tarafından “Pandeminin Sonu - Özgürlük Günü” sloganı altında faşist propagandanın arenasına dönüştürüldü. “Özgürlük Günü” başlığı, Nazilerin ikonu Leni Riefenstahl’ın, 1935 yılında yapılan Nazi Partisi Kongresi için hazırladığı propaganda filminin de adıydı.
Salgın da kapitalizm de uluslararasıdır! Çözümü de enternasyonal temelde olacaktır!
Salgının uluslararası karakteri kabul edilmesine rağmen rekabet yasasının hüküm sürdüğü küresel kapitalist sistem koşullarında ortak bir politika ve davranış biçimi ortaya konulamıyor. Bu da faşistlerin demagojileri için uygun bir zemin yaratıyor. Kapitalist tekellerin rekabet ve kâr hırsı uğruna insanlığı salgın karşısında çaresiz ve korumasız bırakmalarını kullanan faşist partiler, “korona salgını” diye bir şeyin olmadığını, pandeminin “ulusal” ekonomiyi yıkmak için uydurulmuş bir yalan olduğunu söylüyorlar. “Ulusal” ekonominin kurtarılması için bir an önce kapitalist üretimin tam kapasiteyle başlatılmasını istiyorlar. “Ekonomimiz diğer ülke ekonomilerinin gerisinde kalacak” diyerek, küçük işletmelerin, kafe, restoran ve dükkanların yaşadığı iflas korkusunu amaçları için kullanıyorlar.
Mitingde göstericilerin bazılarında faşist Nazi rejiminin sembolü olan gamalı haç dövmeleri vardı. Bazıları üzerinde Yahudi düşmanı söylemlerin olduğu tişörtler giydiler. Federal hükümet aşının zorunlu olmayacağını açıklamasına rağmen, gösteride insanların koronavirüse karşı bağışıklığını kanıtlayacak bir kimlik uygulamasının ve aşı vurdurmanın zorunlu olacağı yalanını da içeren pankartlar taşınarak, aşı karşıtlarının tedirginlikleri kullanıldı.
Küçük işletmelerin ve dükkan sahiplerinin iflas korkusu faşist hareketi besliyor
Bir yanda insanların aylarca içeriye kapatılması, okulların ve çocuk yuvalarının kapalı tutulması, diğer yanda zorunlu olmayan üretimin (silah sanayiinde bile) devam etmesi için fabrikalarda binlerce işçinin kapalı alanlarda saatlerce toplu üretime zorlanması, haklı olarak insanların korona tedbirlerine karşı kuşkularının artmasına yol açtı. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmak isteyen büyük tekellerin bazı bölümlerde kısa vardiya uygulamasına geçmeleri, buna karşın dönüşümlü olarak başka bölümlerde fazla mesailer yaptırmaları, küçük işletmelerin ve dükkan sahiplerinin iflas korkusuyla da birleşerek sıradan yığınların “komplo” teorilerine yönelmelerini güçlendirdi.
“En büyük komplo teorisi korona salgınıdır” eylemlerini Stuttgart’ta başlatanlar bu küçük dükkan sahipleriydi. Küçük dükkan sahiplerinin büyüyen iflas korkularının faşist ideolojinin yayılması için sağladığı zemini kullanan Neonaziler, korona yasaklarına karşı oluşan tepkiyi “özgürlük” demagojisiyle istismar ederek, kapitalist üretimin topyekûn başlatılması kampanyasına çevirdiler. Burjuva medyanın önemli bir bölümünün haberleri sunuş tarzıyla verdiği destek sayesinde faşist eylemler yaygınlaştırıldı. Hükümetlerin, kapitalist üretimin aksamasını minimum düzeyde tutma hedefiyle korona salgınına karşı izledikleri tutarsız, çelişkilerle dolu politikalar da faşist partilerin demagojik manevraları için oldukça uygun bir zemin yarattı.
Pandemi sınırlamalarına “özgürlük” sloganıyla yalnızca Neonaziler karşı çıkmıyorlar. Sermayenin Trump’tan Bolsonaro’ya, Erdoğan’dan Orban’a kadar uzanan azılı diktatörleri de aynı politikalarda buluşuyorlar. Tesla ve SpaceX’in CEO’su Elon Musk da ABD’de koronavirüs salgınına karşı uygulanan mesafe ve karantina önlemlerinin Anayasa’ya aykırı ve “faşistçe” olduğunu öne sürerek, “İnsanları anayasal haklarına aykırı olarak zorla evlerine hapsediyorsunuz. Amerikalılara kahrolası özgürlüklerini geri verin” demişti. Böylelikle en az Neonaziler kadar “özgürlük” sevdalısı olduğunu göstermişti. Nazi toplama kamplarının girişinde asılı olan “Çalışma özgürleştirir” sloganı, Tesla ve onun da dahil olduğu sınıfın devletleri elinde “çalışma hakkına saygı” sahtekarlığı altında yeniden piyasaya sürüldü. Azami kârlar uğruna binlerce işçiyi işten atmakta tereddüt etmeye8 bu kan emicilerin ağzında “çalışma hakkı” oldukça iğreti duruyor.
Tesla’nın ürettiği elektrikli araçlarda kullanılan lityum iyon pilinin ham madde kaynaklarına el koymak için Bolivya’daki darbenin tezgahlanmasında rol alan Telsa grubunun CEO’sunun ‘özgürlük’ten ne anladığı belli. Dolayısıyla Bolsonaro ve Trump’la aynı yerde buluşması tesadüf değil. Brezilya’da ölüm sayılarındaki artışa ilişkin gelen bir soruya “Ne olmuş yani? Üzgünüm. Daha başka ne yapmamı bekliyorsunuz?” yanıtını veren Brezilya devlet başkanı Bolsonaro da Trump gibi koronavirüs önlemleri karşıtı gösterilerde poz veriyor. Bu baylar, “çalışma hakkı” için işçilerin sağlığını hiçe sayarak bir an önce kapitalist üretimin tam kapasiteyle başlaması konusunda Neonazilerle hemfikirler.
Yasaklar ve devrimci partiler
Korona yasaklarının tutarsızlık ve çelişkilerini açıklayarak bu yasaklara karşı anti-kapitalist bir politik-pratik duruşun ortaya konulması, faşist demagojiye karşı tek tutarlı cevap olacaktır. Pandemi gibi kapitalist üretimin de uluslararası karakteri her adımda gözetilip açıklanarak, sorunun çözümünün de uluslararası koordineli bir karşı duruştan geçtiği açıklanmalı, acil talepler programı oluşturulmalı ve anti-kapitalist bir hat örmek hedeflenmelidir. Yasaklara karşın, kapitalist tekellerin zorunlu olmayan sektörlerde üretime devam etmelerine karşı çok yönlü kampanyalar düzenleyerek itirazlar güçlendirilebilir. Öncelikle silah üretimi yapan fabrikaların önünde açıklama, miting gibi etkinliklerle burjuva hükümetlerin aldıkları tedbirlerin tutarsızlığı deşifre edilebilir. Sendikaların bu eylemlere katılması için tabandan baskı yapılarak, işçilerin sürece katılması sağlanmalıdır.
“En büyük komplo teorisi korona salgınıdır” sloganı altında yapılan eylemlere karşı eylemler düzenlemeyi bu zemine oturtabilirsek, kalıcı ve kendisini üreterek büyüten sonuçlar alabiliriz. Anti-kapitalist ve sınıf eksenli karşı duruşu örgütleyebilme başarısı gösteremeyen devrimci partilerin öncelikli görevi, salgında ikinci dalganın geleceği ihtimalini de gözeterek, öncelikle bu temel eksiklik ve zaafları aşmaya yönelmektir. Faşistleri protesto eylemlerini, kapitalist sistemin yıkılması sonal hedefiyle fabrika temelli çalışmanın bir parçası olarak ele almak ve anti-kapitalist bir temele oturtmak gerekmektedir.