Afrika kıtasının batısında yer alan, Cezayir ve Nijer’e komşu olan Mali’de Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita ve bazı bakanlar askerler tarafından rehin alınarak istifaya zorlandılar.
18 Ağustos Salı akşamı, bir grup apoletli subay resmi televizyon kanalına çıktı. Sözcüleri Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve Hava Kuvvetleri Komutanı İsmail Wagué kendilerini ‘Halkı Kurtarma Komitesi’nin bir parçası olarak tanıtarak, “Vatan için ne gerekiyorsa yapılacaktır” açıklaması yaparak darbeyi öncen haber verdi.
Nitekim açıklama sonrasında başkent Bamako yakınlarındaki bir askeri garnizondan silah seslerinin duyulduğu ve askeri araçların başkente doğru ilerlediği haberini ajanslar vermeye başladı. Çok geçmeden Cumhurbaşkanı ve bazı bakanların rehin alındığı duyuruldu.
Sabah saatlerinde (19 Ağustos) yüzünde maske ile televizyona çıkarılan ve kendisi ile beraber hükümetin istifasını ve parlamentonun feshini duyuran Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita, “kan dökülmesinin önüne geçmek için kabinemle birlikte istifa ediyorum” açıklaması yaptırıldı. Tabiri caizse, böylece Mali’de öncekilerden farlı olarak bir ‘kansız darbe’ gerçekleşmiş oldu.
Cuntacılar her ne kadar “en kısa zamanda seçimlerin yapılacağını ve sivil bir hükümetin kurulacağını” beyan etseler de ekonomik ve siyasi krizle boğuşan Mali’de darbe/istifa sonrası belirsizlik hali devam ediyor.
Mart 2020’deki parlamento seçimlerinde hile yaparak kendi adaylarını seçtirdiği iddiasıyla İbrahim Boubacar Keita’ya karşı, özellikle başkent Bamako’da kitlesel protestolar süregelmişti. Göstericiler İbrahim Boubacar Keita’yı ve kabinesini yolsuzluk ve başarısızlıklarından dolayı hedef alıyorlardı. Mali’de sekiz yıldır kasabaları, köyleri basan, okula gittikleri için genç kızları kaçırıp her türlü şiddeti uygulayan ve öldüren, çağdışı dinci cihatçı çeteler var. Cihatçı çetelere karşısında sergilediği başarısızlık ve çaresizlik de İbrahim Boubacar Keita’ya ve kabinesine karşı gösterilerin kitleselleşmesinde önemli bir rol oynadı.
Tam da hükümetin çaresizlik içine düştüğü ve kitle desteğini kaybettiği bir ortamda sermayenin bekçisi olan ordu, ‘Halkı Kurtarma Komitesi’ aracılığı ile “Vatan için ne gerekiyorsa yapılacaktır” açıklaması yaparak yönetime el koydu.
Ordu bu adımla sadece hükümeti devirmekle kalmadı. Adıyla şanıyla, yolsuzluk ve rüşvetle anılan, itibarı yerlerde sürünen, kitle desteğini kaybeden İbrahim Boubacar Keita ve kabinesini devirerek hatırı sayılır bir kitle desteği de elde etmiş oldu. Darbe sonrası başkent Bamako sokaklarında darbeyi çılgınca alkışlayan yüzlerce göstericinin olması ancak böyle açıklanabilir. Nefret edilen bir Cumhurbaşkanı’ndan kurtulmak ilk adımda kitleleri rahatlatan bir rol oynasa da cuntanın sömürücü sınıfların çıkarlarını daha pervasız bir şekilde gözeteceğinden kuşku duymamak gerek. Bu ise kitlelere karşı baskının daha da arttığı, demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edildiği bir sürecin başlayacağına işaret ediyor.
Emperyalistlerle iş birliğine güvence
Sabahın erken saatlerinde televizyona çıkan darbeciler, tüm uluslararası anlaşmalara uyacaklarına dair güvence verdiler. Cuntacıların sözcüsü özellikle, BM'nin sözde ‘istikrar misyonunun’ ve Fransa’nın ‘terörle mücadelede askeri operasyonunu’ “istikrar yeniden sağlanıncaya kadar, ortaklaşa devam ettireceklerini” duyurdu.
Emperyalistlere güvence verilmesi, darbecilerin ciddi bir yaptırımla karşı karşıya kalmayacakları anlamına geliyor. Buna rağmen “sert” tepkiler gecikmedi. Batı Afrika Ekonomik Topluluğu, tez elden darbecilere yaptırım uygulamaya karar verirken, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres "anayasal düzenin derhal yeniden tesis edilmesi" çağrısında bulundu. Avrupa Birliği de isyanı “askeri darbe” olarak niteleyerek tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracağı konusunda “uyarıda” bulundu.
Mali’de hala etkili olan ve beş bin asker bulunduran eski sömürgeci Fransa "isyanı" sert bir şekilde kınadı(!). Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kıta ülkeleriyle telefon trafiği yürüttüğü açıklandı.
“Sert” söylemlere, bildik açıklamalara karşın, BM, Fransa ve Batı Afrika Topluluğu dahil bütün uluslararası aktörlerin cuntacılarla iş birliği yapacaklarından kuşku duymamak gerek. Onlar için önemli olan kimin nasıl yönettiği değil, çıkarlarının korunmasıdır. Bunu da iyi bilen cuntacıların ilk işi söz konusu çıkarları koruyacaklarını ilan etmek olmuştur.
Emperyalist güçler de cuntacılarla ‘işbirliğine devam’ sinyali verdiler. “Bölgenin güvenliği ve 20 milyon Mali'li için, orta ve kuzey Mali'deki güvenlik durumunun daha fazla bozulmasına izin verilmemelidir” açıklaması işbirliğinin devam edeceğinin işaretini verdi.
Mali neden ‘önemli’?
Denize sınırı olmayan Mali Nijer ve Senegal nehirleri üzerinde yer alıyor. Yaklaşık 20 milyonluk nüfusuna rağmen 1,24 milyon kilometre karelik bir yüz ölçüme sahip olan Mali, Afrika kıtasının en büyük yedinci ülkesidir. Batı Afrika'da ve büyük Sahara Çölü'nün güneyinde stratejik konuma sahip bir ülke.
1960’a kadar Fransa’nın sömürgesi olan Mali’nin gelir kaynakları Tarım ve balıkçılığın yanı sıra son dönemde gelişen madencilik de ülke ekonomisinin temel girdileri arasında yer alıyor.
Mali, Afrika kıtasının üçüncü zengin tuz ve altın madeni rezervlerine sahiptir. Stratejik konumuna ek olarak bu kaynaklar uluslararası emperyalist odakların iştahını kabartıyor.
Mali bu nedenle uluslararası sermaye için, her geçen gün daha da ‘önemli’ hale gelen ülkelerden biri.