İsrail’de düzen siyasetinde ektin olan partilerin büyük çoğunluğu için yapılan tanımlar şöyle sıralanıyor: “Sağcı/aşırı sağcı”, “ırkçı/aşırı ırkçı”, “dinci/aşırı dinci.” Batılı emperyalistlerin “Orta Doğu’nun tek demokrasisi” diye pazarladıkları rejimin tablosu böyle…
“Sol Siyonist” diye anılan İşçi Partisi uzun bir dönem İsrail yönetiminde belirgin bir rol oynadı. Ancak o partinin de katkılarıyla düzlenen zeminde dinci/sağcı/ırkçı/faşist yükseliş, İsrail toplumunun büyük bir çoğunluğunu esir alacak boyutlara ulaştırıldı. Irkçılığa, işgale karşı çıkan sol/sosyalistler ile barış ve insan hakları savunucuları ise bir avuç insandan ibaret kaldılar.
Dünyada siyasi tablosu böyle olan başka bir ülkeye rastlamak zor. İşin bu kadar çığırından çıkmış olması, İsrail’in Filistin halkının gasp edilmiş toprakları üzerinde emperyalistler eliyle kurulmuş yapay bir devlet olmasının rolü büyüktür. Ancak sorun bundan ibaret değil. Siyonist rejimin işgalci, yayılmacı, ilhakçı, ırkçı politikaları, kurulan hükümetlerden bağımsız olarak İsrail’in bir tür ‘varlık nedeni’ olageldi. Filistin halkının buna karşı geliştirdiği direnişe Siyonist rejimin verdiği yanıt ise daha vahşi daha ırkçı daha dinci daha yayılmacı politikalar izlemek oldu. Bu döngü “aşırı sağcı/faşist, aşırı dinci/Yahudi şeiratçısı” bir hükümetin kurulması noktasında vardı.
* * *
Yeni kurulan hükümetin tepesinde Binyamin Netanyahu var. Adam altıncı kez başbakan oldu. Hakkında çok sayıda yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanma gibi suçlardan açılmış çok sayıda dava var. Yıllarca yargılandı, ancak sistem bu kokuşmuş figürünü korudu. Tüm olanların ardından Netanyahu’nun altıncı kez başbakan olması hem sistemin onu neden koruduğunu hem Siyonist rejimdeki siyasi krizin derinliğini gösteriyor. Rejim o kadar kokuşmuş ki, Netanyahu gibi adeta ‘siyasi paçavraya’ dönmüş bir figüre mahkum hale gelmiştir.
İsrail’de hükümetler bir tür ‘yamalı bohça’ gibi oluşturuluyor. Hükümetin kurulması için tümü de dinci/sağcı/ırkçı/faşist eğilimde olan çok sayıda partinin anlaşması gerekiyor. Bu da hükümeti kuracak kişinin her partiyle ayrı bir pazarlık yapması anlamına geliyor. Dolayısıyla hangi partiye hangi bakanlığın verileceği, pazarlıkların odak noktasını oluşturuyor. Kurulan yeni hükümette Netanyahu, Siyonistlerin bile tehlikeli bulduğu faşist ve şeriatçı partilere kritik mevkiler bahşetti ya da etmek zorunda kaldı.
* * *
‘Yamalı bohçada’ yer alan partiler birçok temel konuda aynı çizgide bulunuyorlar. Filistin halkına karşı ırkçı politikaların daha da koyulaştırılması, yayılmacılığın devam etmesi, yasadışı Yahudi yerleşimlerinin kurulması, bunlar aracılığıyla Filistin topraklarının parça parça gasp edilmesi, Yahudi aşırı dincilere ayrıcalıkların tanınmaya devam etmesi, işgale karşı direnen Filistinlilerin katledilmesi ve buna benzer birçok konuda yolları kesişiyor.
Birçok konuda ortaklaşmaları aralarında fark olmadığı anlamına gelmiyor elbet. ‘Aşırı’ diye tanımlananlar anılan icraatların tamamen kuralsız bir şekilde uygulanmasını istiyor. Buna Akdeniz’den Ürdün Nehri’ne kadar olan alanın tamamen işgal edilmesi, Araplar’dan arındırılması, her alanda Yahudi yerleşimleri kurulması, tüm Filistinlilerin sürgün edilmesi ve buna benzer -Siyonist rejime göre bile- ‘uç’ şeyleri savunanlar var. İşte Netanyahu, bu zihniyette olanlara bakanlıklar dağıtarak, onlarla protokol imzalayarak altıncı hükümetini kurdu.
* * *
Siyonist rejimin siyaset arenasına dinci/sağcı/ırkçı partilerin egemen olması uygulanan tüm politikalarda daha da aşırıya gidileceği anlamına geliyor. Şimdiden Batı Şeria’nın ilhak edilmesinden söz edenler var. Yasadışı Yahudi yerleşimlerinin ‘yasal’ ilan edilmesi, hızla yenilerinin kurulması, kolluk kuvvetlerine cinayet işleme konusunda ‘dokunulmazlık’ sağlanması gibi konular da gündemde.
Irkçı-faşist çıkışlarıyla bilinen Yahudi Gücü Partisi’nin şefi Ben-Gvir’e güvenlik güçlerinden sorumlu Ulusal Güvenlik Bakanlığı verildi. Bu kişinin Netanyahu ile imzaladığı koalisyon anlaşmasında, “İsrail askerlerine ve güvenlik güçlerine yargı dokunulmazlığı, Filistin bayrağının yasaklanması, terör suçlarına idam cezası, terör suçuna karışan Doğu Kudüslü Filistinlilerin sınır dışı edilmesi…” gibi maddeler var. Yahudi şeiratçısı Şas Partisi’ne ise içişleri ve sağlık bakanlıkları verildi… Yani bu şeriatçı faşist partiler Siyonist devletin tepesindeki bazı mevkilere yerleşecekler.
* * *
Netanyahu başkanlığında kurulan yeni hükümet, Siyonist rejimin bilinen saldırganlığının tüm alanlarda şiddetleneceğine işaret ediyor. Yani ABD ile diğer batılı emperyalistler tarafından desteklenen, gerici Arap rejimleriyle ilişkileri ‘normalleştiren’ Siyonist rejim, bu ‘ayrıcalıklı’ konumdan aldığı güçle daha da pervasızlaşacak.
“En ırkçı en dinci” hükümetin öncekilere göre daha da pervasızlaşacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak pervasızlık Siyonist rejimin siyasi krizini ortadan kaldırmayacağı gibi, Netanyahu’nun işinin kolay olacağı anlamına da gelmiyor. Tersine, İsrail’deki sorunların da daha da derinleşme ihtimali yüksek görünüyor. Zira Filistin halkı tüm sıkışmışlığına rağmen işgale ve Siyonist vahşete karşı direnişini sürdürüyor. Özellikle Batı Şeria’da genç kuşakların geliştirdiği direniş ve bunun geniş halk kesimleri tarafından desteklenmesi, üçüncü intifada ihtimalinin tartışılmaya başlamasına neden oluyor. Durum zaten gerginken Netanyahu hükümetinin baskı ve terörü tırmandırması, Filistin halkının güçlü bir direnişle karşılık verme olasılığını kuvvetlendiriyor.