Gazze'de ABD-İsrail gerilimi mi, uzlaşma mı?

Direniş, kayıplarına rağmen kırılamadığı sürece -ki son gelişmeler bunun mümkün olmadığını gösterdi- belirleyici olan ABD'nin dayatmaları değil, direnişin darbeleri ile dünya işçi ve emekçilerinin mücadele kararlılığıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 26 Mart 2024
  • 19:00

İsrail'in Filistin'e yönelik işgal ve soykırım saldırısı sistematik bir şekilde devam ediyor. İsrail işgalci ordusunun bazı taburlarını bir süre önce geri çekmek zorunda kaldı ancak bu, saldırıların hafiflemesiyle sonuçlanmadı. Çekilen taburlar, Filistinli direnişçilerin indirdiği darbelerle sarsılmış, yeniden düzenlenmek için çatışma alanından uzaklaştırılmıştır. Buna karşın siyonistlerin havadan, karadan ve denizden yaptığı saldırılarda kayda değer bir değişiklik olmadı. Halen her gün Gazze’de halkın üstüne bombalar yağdırarak toplu bir şekilde katlediyorlar. 33 bine yakın hayatı çalan, 70 bin civarında kişiyi yaralayan siyonistler aynı pervasızlıkla suç işlemeyi sürdürüyorlar.

 “Güney güvenli” diyerek Gazze halkının çoğunluğunu küçücük Refah bölgesine sıkıştıran siyonist rejim şimdi ise ayrımsız tüm Gazze'yi hedef alıyor, Refah'a yönelik kara birlikleriyle saldırılarını artırıyor. Yeni hastane baskınları yapıyor. Refah yeni operasyon bölgesi ilan edilerek Filistinliler kuşatılıyor. Bombardıman dışında insanlar aç bırakılarak katlediliyor. Siyonist rejim Nazi toplama kamplarından öğrendiklerini Gazze'de şehirler üzerinde uyguluyor. Saldırganlıkta hiçbir ölçü/sınır tanımayan siyonistler ekmek almak için sıra sivilleri bile katledecek kadar vahşi olduklarını gösterdiler! Ne Lahey Adalet Divanı’nda açılan soykırım davası ne dünya işçi ve emekçilerinin sokak gösterileri soykırımı durdurmaya yetiyor. Ancak bu, ABD emperyalizmini bazı noktalarda tedirgin etmeye başladı. Çünkü hamisi oldukları İsrail'in Gazze’de insanlığa karşı işlediği suçlar kendi imajlarını da yerle bir ediyor.

Elbette bu süreç, ABD-İsrail ikilisinin 7 Ekim'in ertesinde dünya kamuoyunda yarattıkları “teröre karşı harekat” yalanını çoktan çökertti. Tüm teknik güç ve askeri kapasiteye, Gazze'yi yerle bir etmelerine rağmen “Hamas'ı bitirme” iddiaları havada kaldı. Direnişçiler karşısında hiçbir başarı elde edemeyen ırkçı-siyonistler yaşlı genç, kadın erkek, çocuk demeden katleden bir ölüm makinesinden başka bir şey olmadıklarını dünyaya gösterdiler. Savaş kundakçısı medyanın yalan, çarpıtma, dezenformasyon seferberliği deşifre edilerek çürütüldü. Bu sayede dünyanın dört bir yanından işçi ve emekçilerin eylemlerle işgal/soykırım karşıtı seslerini yükselttiği bir tablo ortaya çıktı. Hal böyle olunca siyonistlerin işgal ve soykırım suçunun arkasında duran ABD'den bile farklı sesler çıkmaya başladı. Zira dünya, ABD silah ve para vermeden İsrail’in saldırıyı sürdürmesinin mümkün olmadığını biliyor. Bu da Joe Biden yönetiminin ahlaki ve insani açıdan tam bir çöküş içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Dünya nezdinde teşhir olmakla kalmadılar, Biden’ın seçimlerde hezimete uğrama ihtimali de kuvvetlenmeye başladı. Daha önce Çin ve Rusya tarafından Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) gündemine getirilen ateşkes tasarılarını veto eden Biden yönetimini Gazze için taslak metin sunmak zorunda bırakan da bu gelişmelerdir.

ABD'nin GK gündemine getirdiği tasarı Çin’le Rusya tarafından veto edildi. Zira tasarı, İsrail'in elinden çıkmış gibi açık bir şekilde siyonistleri kayırıyor. Onlar için işgal ve saldırganlığı durduracak bir anlaşma kabul edilebilir değil. Bunun için “terör örgütü Hamas” demagojisini öne çıkartan, bir bütün olarak direnen Filistin halkını ve diğer direnişçi örgütleri yok sayan bir taslak hazırlanmış. Hamas'ın, ateşkes görüşmelerinde İsrail'in daha önce kabul ettiği maddeleri bile reddettiğini açıklaması boşuna değil. Doğal olarak böyle bir taslağın gerçek hayatta bir karşılığı yoktur. Zira Filistinli direnişçiler “rehinelerin derhal serbest bırakılması karşılığında insani yardım ve geçici ateşkes” dayatmasını net bir şekilde reddediyorlar. Onlar, soykırım saldırısının durdurulması ile insani yardımın Gazze’ye girişine getirilen kısıtlamaların kaldırılmasını içermeyen bir anlaşmaya imza atmayacaklarını deklare ettiler.

***

Siyonistler katliama devam etseler de sıkışmışlık içerisindeler. Hem işgalci orduları ağır kayıplar verdi hem barbarlıklarını tüm dünya gördü hem onları destekleyen emperyalistler artık rahat değiller. Siyonistlere en çok yaltaklanan Alman emperyalizmi bile Refah’a kara saldırısı yapılmasını desteklemediğini açıklamak zorunda kaldı. Bu arada ABD, İsrail'i rahatsız edecek düzeyde sık bir şekilde “ateşkes” ve “iki devletli çözüm” sözleri etmeye başladı. Biden ve ABD Senato Çoğunluk lideri Chuck Schumer, siyonistlere erken seçime gitmeleri yönünde mesajlar veridiler. Schumer'in konuşmasındaki bir vurguysa tablonun özeti gibidir; “İsrail'e dünyadaki destek tarihinin en düşük seviyesine indi”.

Schumer'in İsrail için söyledikleri ABD için de geçerlidir. Zira ABD işgal ve soykırım saldırısının hem silah tedarikçisi hem finansörü hem hamisidir. Nitekim son aylarda BM’de yapılan oylamalarda İngiliz emperyalizmi ile haritada bulunması zor olan birtakım devletçikler dışında Biden yönetimine destek veren olmadı.

Washington’dan yapılan açıklamalar Gazze’ye atılan her bombada ABD’nin eli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü ABD arkasında durmasa, sürekli bomba ve füze tedarik etmese, savaşı finanse etmese, Akdeniz'e uçak gemisi yollayarak sağladığı korumayı sürdürmese bu soykırım barbarlığı çoktan dururdu. Biden yönetimi, Ukrayna'yı tali plana itmek pahasına İsrail'e askeri, mali, siyasi destek vermeye devam ediyor. Tek farkla; oluşan kamuoyu baskısını savuşturabilmek ve Trump’ın yükselişini durdurmak için politik jargonu değiştirmek zorunda kaldı.

Ama bariz söylem değişimi nedensiz değil. ABD'nin kendi politik arenasındaki sıkışmasının önemli bir yansıması olarak çok şey ifade ediyor. 'Netenyahusuz' yola devam sinyalleri verecek kadar artan bu söylem, emperyalistlerin kendi çıkarları dışında bir ‘değer’ tanımadıklarının somut kanıtıdır. Zaten bunu dillendirirken çekinmeden “ABD'nin çıkarları” ifadesini kullanıyorlar. Göründüğü kadarıyla Biden, Netanyahu’yu harcayıp kendi paçasını kurtarma hesapları yapıyor. Zira bu şekilde devam ederse Kasım ayında ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerinde hezimete uğraması kaçınılmaz olacak.

Birkez daha görüldü ki, onlar çıkarları için bir yerde işgali, soykırımı diğer ülkede iç savaşı, faşist darbeleri desteklemekten geri durmazlar. İsrail açısından da durum buyken Biden yaklaşan seçimleri hesaba katmak, ABD'deki savaş karşıtlığının seçime etkisini törpüleme hesapları yapmak zorunda. Ukrayna'da da işler istedikleri yönde ilerlemediği yerde söylem değişikliğine gitmek zorunda kaldılar. Çıkarları gerektirirse, yarın Zelenski'nin de önüne “teslim ol” seçeneğini koyabilirler. Kuklaların onlar için bir kıymeti harbiyesi yok. Kullanılır ve miadı dolunca çöpe atılabilirler.

***

Altıncı kez Ortadoğu turuna çıkan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bölge ülkelerinden kendilerine uygun ancak İsrail’in imajına zarar vermeyen bir ateşkes formülü bulmalarını istedi. Zira ABD’de karadaki uçak gemisi ve Ortadoğu'daki karakolunun güçten düşmesini istemez. Buna karşın soykırıma belli bir sınır çekmek istedikleri de sır değil.

Şurası bir gerçek ki, 7 Ekim’de Filistin direniş güçlerinin İsrail işgal topraklarına yönelik eylemi, siyonistlerin reddettiği “iki devletli çözüm” tartışmasının yeniden başlamasın vesile oldu. Emperyalistler, Filistinlilere belli haklar tanınmadan, onlara bir alan bırakamadan ne direnişi bitirmenin ne Filistin davasını unutturmanın mümkün olmadığını gördüler. Buna rağmen siyonistler “Filistin terör devleti” diyerek bu konuda köprüleri atıyor ve “uluslararası dayatma” diyerek uzlaşmaz tutumlarını sürdürüyorlar.

Netanyahu’nun ABD'den gelen bu öneriyi bile kesin bir şekilde reddetmesi, güçlü olmasından çok açmaz içinde olmasıyla bağlantılıdır. Zira Netanyahu’nun siyonist tarihin en dinci-faşist koalisyonunu ayakta tutabilecek, bunu yaparken kendisinden daha azgın olan ortaklarının ‘pasiflik’ eleştirisini bertaraf edecek, yargıya müdahalesini gündemden düşürecek, yolsuzluktan yargılanmayı önleyecek bir çıkış arıyor. Bunun ise soykırımı sürdürmek olduğunu var sayıyor. Oysa Netanyahu’nun “muzaffer mareşal” ya da “Gazze fatihi” üniforması giyip seçimlere girme hayalleri her durumda çökmüştür.

Görünen o ki, soykırım savaşının siyasi faturası ya Netanyahu'ya ya hamisi ve kefili Biden'a ya da ikisine kesilecek. Birincisi saldırganlığı azıtarak savaş kabinesi sayesinde seçimden kaçma yolunu deneyecek ikincisinin böyle bir şansı olmadığı yerde keskin görünümünü törpülemek, makyajlamak durumdadır. Çünkü dünya eski dünya değil. ABD muktedir, istediği kararı alabilecek bir güç değil. Dengeleri bozan emperyalistler arası gerilim ve hegemonya çatışması İsrail'in de ABD'nin de etkisini sınırlıyor. ‘Fırsat’ olabileceğini var saydıkları Gazze'nin işgalinin ulaşabilecekleri bir hedef olmadığı da görüldü. Dahası Gazze ile dayanışma için Lübnan, Yemen ve Iraklı direnişçilerin açtıkları cephelerle de uğraşmak zorundalar. Her halükarda 7 Ekim öncesine göre çok daha sıkışık durumdalar.

Gazze’de insanlığa karşı işledikleri suçların ve buna karşı gelişen direnişle çatışmalarının sonuçlarını, bunun bölgede ve dünyada yaratacağı yankıları uzak olmayan bir gelecekte göreceğiz. Göründüğü kadarıyla süreç ya Biden'ı ya Netanyahu'yu ya da ikisini siyasi güçten düşürecek, ama asıl yarayı emperyalist-siyonist düzen almaya devam edecek. Zira direniş, kayıplarına rağmen kırılamadığı sürece -ki son gelişmeler bunun mümkün olmadığını gösterdi- belirleyici olan ABD'nin dayatmaları değil, direnişin darbeleri ile dünya işçi ve emekçilerinin mücadele kararlılığıdır. Zaten direnişin kararlılığı ile halkların enternasyonal dayanışmayı yükseltmesi dışında emperyalist-siyonist saldırganlığı dizginleyebilecek bir güç de yok ortada.