Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Münih Güvenlik Konferansı, katılımcı tekellerden uzmanlara, öne çıkartılan sorunlardan verilen mesajlara kadar, tam bir savaşa hazırlık konferansı niteliğindeydi. Farklı biçimlerde ifade edilse de, daha fazla militarizm, daha fazla silahlanma ve savaş, emperyalist büyük güçlerin ortak mesajı oldu.
Daha önceki konferanslar genellikle ABD-AB bloku ile Rusya-Çin bloku arasındaki hararetli tartışmalar ve tehdit içerikli restleşmelere sahne oluyordu. Bu konferansta bu noktada da bir farklılık vardı. Bu kez AB’nin de farklı bir odak olarak hızla sahne almaya çalıştığı görüldü. AB konferansta, tartışmalardaki tokluğu, ataklığı ve kararlılığı ile öne çıktı.
Derinleşen çelişkiler, kızışan hegemonya kavgası
Geçmişte dünyanın egemeni tartışmasız olarak ABD idi. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun karşısında emperyalist dünyanın lideri olarak duruyordu. Batılı emperyalistler zaman zaman farklı tutumlar alsalar da, sonuçta ABD’yi izliyor, uydusu gibi peşinden sürükleniyorlardı. Gelinen yerde artık blok halinde bir batıdan söz edilemiyor. ABD çoktandır bir hegemonya krizi içindedir. Dünya hakimiyeti tartışmalı hale gelmiştir. Dünya artık tek kutuplu bir dünya değildir. Günümüzde artık bir de Almanya ve Fransa’nın sürükleyici gücü olduğu bir AB gerçeği var.
AB bugün de ABD ve NATO’dan kopmuş değil. Ancak bir süredir ABD ile farklı tellerden çalmaya başladılar. Elbette ABD ve NATO gerçeğini reddetmiyorlar ama yeri geldiğinde onların edilgen bir takipçisi olmayı bir yana bırakmanın zamanının geldiğini dile getiriyorlar. Bu çerçevede giderek farklı yaklaşımlar sergiliyor, farklı tutumlar alıyorlar.
ABD’nin dünya ticaret anlaşmasından imzasını çekmesine rağmen Almanya’nın Çin’le birlikte yürüme kararlılığı sergilemesi, Almanya-Fransa’nın Ukrayna sorununda ortaya koyduğu farklı yaklaşım, Obama döneminde İran’la yapılan nükleer silah anlaşması konusundaki farklılık, Macron’un Lübnan başbakanı Hariri konusunda ortaya koyduğu inisiyatif, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi karşısında alınan farklı tutum, Macron’un ‘Suriye’de siyasi çözüm Rusya olmadan mümkün değil’ şeklindeki çıkışı, AB’nin ABD’ye karşı giderek farklı bir duruş sergilemesinin belli başlı örneklerdir.
AB çapında ortak bir savunma politikası saptamak ve bir Avrupa ordusu kurmak yönlü adımlar atmak, AB olarak iktisadi, ticari, siyasi, askeri her alanda daha fazla sorumluluk almak ve giderek kızışan ve açık biçimler alan hegemonya kavgasına hazırlıklı olmak, AB’nin diğer hedefleridir.
ABD’den farklılıklar ve önümüzdeki dönem atılması gereken adımlara ilişkin düşünceler, Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle tekrarlandı. Almanya Savunma bakanı Leyen, ortak bir savunma politikası için daha hızlı ve atak davranmanın, daha fazla silahlanmanın, çatışmalara daha hazırlıklı olmanın ve bir Avrupa ordusu kurmanın zorunluluğunun altını çizdi. Dışişleri bakanı Gabriel, dünya gücü olmanın sadece iktisadi-ticari alanda güçlü olmak demek olmadığını, askeri alanda da güçlü olmanın şart olduğunu, gelinen yerde ABD’nin uydusu gibi hareket etmeye son verilmesi gerektiğini vurguladı. Doğu Avrupa’dan Asya-Ortadoğu ve Afrika’ya dek rakiplerle kıyasıya rekabete hazırlıklı olma çağrısı yaptı.
Tüm bunlar, AB’nin de yeni bir güç odağı olarak, “daha fazla sorumluluk” adı altında hegemonya kavgasında sahne almak istediğinin ifadesidir.
Avrupa Birliği yıkıcı bir savaşa hazırlanıyor
AB hummalı biçimde yeni bir emperyalist savaşa hazırlık yapıyor. Bu konuda birliğin merkez ülkeleri Almanya ve Fransa’ya bakmak yeterlidir. Almanya dünyada ticari alanda başa güreşmekte, en önemli kalemini silah ticareti oluşturmaktadır. Almanya dünyada en çok silah üretilen bir ülke haline gelmiş, bir önceki döneme göre silah üretimi %40 oranında artış göstermiştir. En çok silah sattığı coğrafya Ortadoğu’dur. En fazla silah sattığı ülkeler Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Nijerya’dır. Bunlara Leopard tankları ile Türkiye de eklenmiş, yanı sıra “Altay” tankları ihalesini de almıştır.
Sadece olağanüstü durumlarda silah satışı yapılabileceği kaydına rağmen Almanya bir kan deryasına dönüşen Yemen gibi ülkelere silah satmakta bir sakınca görmemektedir.
Fransa bir sömürgeci devlettir ve son dönemlerde sömürgelerini yönetmede zorlanmaktadır. Bu nedenle Almanya’yı da Afrika’daki sömürgelerini yönetmeye çağırmaktadır.
AB önümüzdeki dönemde daha da militaristleşecektir. Daha fazla silah üretilecek, silahlanma yeni boyutlar kazanacaktır. AB ekonomileri birer savaş ekonomisine dönüşecek, bütçeden savaş harcamaları için ayrılan miktarlar katlanacaktır. İçeride “terör”, “Avrupa’nın güvenliği ve savunması” yalanı ile işçi ve emekçilere dönük iktisadi, sosyal ve siyasal saldırılar daha da tırmandırılacaktır. Dışarıda ise, “demokrasi ve özgürlük götürüyoruz” aşağılık yalanı ile Afganistan, Irak, Libya ve Suriye örneklerinde olduğu gibi, emperyalist saldırganlık ve savaşın ifadesi işgal ve müdahaleler çoğalacaktır.
Münih Güvenlik Konferansı, ABD, AB ve Rusya-Çin cephesinde hızla yeni bir emperyalist savaşa hazırlanıldığının ve bunun yakın bir tehlike haline geldiğinin yeni bir kanıtı olmuştur. Konferans sunucusunun “Dünya tehlikeli bir şekilde yeni askeri çatışmaların başlangıç noktasına gelmiştir” sözleri de bunu anlatmaktadır.