Halkların Demokratik Partisi (HDP) Emek Komisyonu, “Emek Alanına İlişkin Gündem ve Hak İhlalleri” başlıklı 514 sayfalık bir rapor hazırladı. 1 Ocak-30 Ekim 2021 arası dönemi ele alan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sunulan rapora göre, 10 ayda ekonomik nedenlerden ötürü en az 104 intihar girişimi sonucunda 76 kişi hayatını kaybetti.
İşçi ve emekçilere açlığı ve sefalet koşullarını dayatan dinci-faşist iktidar, özellikle pandemi döneminde çalışma koşullarını alabildiğine ağırlaştırdı. İşçi ve emekçilere salgın tehlikesi altında ya ölüm ile burun buruna çalışma ya da evde açlıktan ölme ikilemi dayatıldı. Milyonlarca işçi ve emekçi, halihazırda güvencesiz koşullarda çalıştığı için, seçeneklerden ilkini “seçmek” zorunda kaldı. Hayat pahalılığı anlamına gelen enflasyonun yükselmesi, başta temel besin maddeleri olmak üzere hemen her şeye zam üstüne zam yapılması, alım gücünün iyice düşmesi vb. gelişmeler işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını çekilmez hale getirdi. Evine ekmek götüremeyen, çocuğunun en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen işçi ve emekçi, sıkıştırıldığı yaşam koşullarından kaynaklı daha çok yılgınlığa kapılmaya başladı. On binlerce dolarlık çantaları kollarından düşürmeyen Emine Erdoğan gibiler kameralar karşısına çıkıp işçi ve emekçilere “porsiyonlarını küçültme” tavsiyelerinde bulunurlarken, sayısız işçi ve emekçi bir porsiyona dahi hasret yaşıyor. Emekçilerin itildikleri sefalet koşulları ve çaresizlik, onları sık sık intihara sürüklüyor.
HDP’nin raporu, sadece 10 ayı baz almakta ve sadece resmi kayıtlara geçen intihar vakalarını kapsamaktadır. Oysa daha nice işçi ve emekçi geçim sıkıntısı nedeniyle yaşamına sessiz sedasız son vermekte ve bunlar kayıtlara bile geçmemektedir.
Kapitalist düzenin temel işleyişinde, birilerinin sefahat içinde yaşayabilmesi için birilerinin sefalet koşullarında yaşaması “zorunluluğu” vardır. Devrimci şair Bertolt Brecht bir şiirinde bu düzeni şöyle anlatır:
“Bu bir tahterevalli tahtası.
Bütün düzen bir tahterevalli aslında.
İki ucu birbirine bağımlı.
Yukardakiler durabiliyorlar orada,
sırf ötekiler durduğundan aşağıda.
Ve ancak;
aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece
kalabilirler orada.
Yukarıda olamazlar çünkü,
ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.
Bu yüzden isterler ki;
aşağıdakiler sonsuza dek
hep orada kalsınlar.
Çıkmasınlar yukarı.
Bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukardakilerden.
Yoksa durmaz tahterevalli.
Tahterevalli.
Evet, bütün düzen bir tahterevalli.”
Evet, aşağıdakiler (işçi ve emekçiler) aşağıda oturdukları (sömürüldükleri) sürece, yukarıdakiler (sermayedarlar) durabilir yukarıda. Yukarıdakiler, aşağıdakilerin aşağıda kalabilmesi için her türlü hileyi yapar, baskı ve zorbalığı tırmandırırlar. İşsizlik sopası, baskı ve şiddet aygıtları, halklar arasına nifak tohumları ekme, ırkçı-şoven histeriyi tırmandırma gibi türlü politikalar ve icraatlar hayata geçirilerek, aşağıdakilere (işçi ve emekçilere) yaşadıkları koşullar “kader” olarak kanıksatılır. Aşağıdakilerin birlik olup, tahterevallinin dengesini bozmasından korkan yukarıdakiler, dinci gerici ideolojilerini aşağıdakilere empoze ederek, onların birlik olmasını engellerler. Sadece kendi yaşadığı sorunlara odaklanan, hatta zaman zaman bu sorunları sadece kendisi yaşıyormuş hissine kapılan işçi veya emekçi, psikolojik sorunlar yaşamakta, yılgınlığa kapılmaktadır. Çözüm yolu bulamayan, birlik olup yukarıdakileri alaşağı etmeyi aklına getirmeyen nice işçi ya da emekçi ise yaşamına son verme yolunu tutmaktadır. Oysa aşağıdakilerin emeklerinin sömürüsü ve yağma-talan üzerine kurulu olan düzen, “aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece” varlığını sürdürmektedir.
Bugün dünyanın dört bir yanında ve Türkiye’de, parçalı ve mevzi de olsa işçi-emekçi direnişleri bir süreklilik taşımaktadır. İşçi ve emekçiler daha iyi çalışma ve yaşam koşulları talebiyle sık sık direniş yolunu tutmaktadırlar. Halihazırda sürmekte olan Sinbo, CarrefourSA, Alba Plastik, Bakırköy Belediyesi ve daha pek çok işçi direnişi, sınıf ve emekçilere yürünmesi gereken yolu göstermektedir. Yılgınlığa kapılmak yerine, sömürü düzenine, dayatılan açlık ve sefalet koşullarına karşı tek yolun “direnmek” olduğunu anlatıyor direnen işçiler, gün gün, ilmek ilmek büyüttükleri direnişleriyle...
Bertolt Brecht’in de dediği gibi, “Evet, tüm düzen bir tahterevalli” aslında. Bu düzeni bozmanın da tahterevallinin dengesini bozup, yukarıdakileri alaşağı etmenin de tek yolu, işçi ve emekçilerin direnişe geçmeleri ve örgütlü mücadeleyi yükseltmeleridir.
P. Sevra