10 bini aşkın tekstil işçisini doğrudan ilgilendiren 25. Dönem Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri 2019 yılı başında başlayacak. Toplu İş Sözleşmesi, Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TTİS) ile TEKSİF, Öz İplik-İş ve DİSK Tekstil sendikaları arasında gerçekleşecek. Grup TİS’lerinin hemen ardından ayrıca bir dizi işletmede grup sözleşmesi esas alınarak bireysel sözleşmeler yapılacak. Dolayısıyla grup sözleşmesi 20 bin civarında işçiyi doğrudan ya da dolaylı olarak etkiliyor.
2017 yılı rakamlarına göre, tekstil iş kolu ve yan kollarında kayıtlı işçi sayısı 2 milyonu buluyor. İş kolundaki istihdam güvencesiz ve kayıt dışı çalışmanın yaygınlığından kaynaklı bu rakamın çok çok üstündedir. Bu rakamlar karşısında sendikalı işçi sayısı içler acısı derecede azdır. Dolayısıyla, TİS’ler oransal olarak oldukça sınırlı işçi kesimini kapsıyor. Fakat sendikal örgütlülüğe sahip işyerlerinin görece büyük ve köklü firmalar olması, iş kolundaki TİS’lerin veya elde edilecek kazanımların geniş örgütsüz işçi kitlelerini etkilemesini kaçınılmaz kılıyor.
İş kolunda iki ayrı sınıfın çatışma arenalarından biri olan Toplu İş Sözleşmesi sürecine ekonomik kriz koşulları içinde giriliyor. Ancak kriz koşullarının iş kolunda patronlar ve işçiler payına yansımaları tamı tamına zıtlık taşıyor.
TİS kapsamındaki iş yerlerinin büyük çoğunluğu ihracata dayalı üretim yapıyorlar. Doların yükselmesine paralel olarak, tekstil ve dokuma patronları bu süreçte devasa kârlar elde ettiler. Hammaddelerin yurtdışından gelmesi, maliyetlerin kısmi yükselmesine yol açsa bile, tüm bunlar, elde edilen kârların yanında devede kulak kalıyor. Tekstil patronları bile yaptıkları açıklamalarda son aylarda ihracatta cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırdıklarını ifade ediyorlar. Yani tekstil patronlarının kasaları tıka basa dolu.
Tekstil ve dokuma işçileri içinse durum tam tersi. Krizi fırsata çevirmeye çalışan tekstil patronları, pek çok iş yerinde ücretsiz izinlere, hak gasplarına ve işçi kıyımlarına başvuruyorlar. Kriz koşullarından kaynaklı “önlerini göremediklerini” ifade eden tekstil patronları, “tasarruf” adına, krizin faturasını işçilere yüklemeye çalışıyorlar.
TİS kapsamındaki iş yerlerinde tekstil işçileri, asgari ücretin az üstünde ücret alıyorlar. Ancak ikramiye ve sosyal haklar eklendiğinde ücretlerinde kısmi bir farklılık olabiliyor. Doların yükselmesi ve enflasyon sonucunda tüketim ürünlerine gelen zamlar, tekstil işçilerinin de belini büktüğü gibi, toplu iş sözleşmesinin kazanımları da çoktan eriyip gitmiş durumda.
İş kolunda sendikaların durumu
Tekstil işçilerinin kazanılmış haklarının gasp edilmesinde, haklı ve meşru taleplerinin yok sayılarak aza razı edilmelerinde işbirlikçi sendikaların payı çok büyük. İşçinin iradesi yok sayılarak, söz, yetki ve karar hakkı ortadan kaldırılarak tekstil patronları ile masa başında bağıtlanan toplu sözleşmelerle ücretler gün geçtikçe erimiş, kazanılmış haklar tırpanlanmıştır. 2008 krizinin sonrasında patronların talebiyle ikramiyeler 4’ten 2,5’e düşürülmüştür. Ancak 2013 yılında, işçilerin basıncı sonucu gerçekleşen 1 haftalık grev ile bu hakkın geri alınması olanaklı olabilmiştir. Öte yandan sözleşmeler patronların isteği doğrultusunda halen 3 yıllık yapılmaktadır.
Son olarak imzalanan 24. Dönem Toplu İş Sözleşmesi’nde de görüleceği gibi, sözleşme, tekstil işçilerinin haklarını ve çıkarlarını savunmayı esas almamaktadır. Sözleşmede, “işyerinde düzenli ve verimli çalışmayı sağlamak, üretimi arttırmak, işverenlerin ve işçilerin hak ve menfaatlerini dengelemek, karşılıklı iyi niyet ve güvenle iş barışını sağlamak, taraflar arasında doğabilecek farklılıkları uzlaştırıcı yollarla kotarmak” türünden ifadelere yer verilmesi, sözleşmenin tekstil patronlarının çıkarlarını savunduğunu göstermektedir. Her bir maddesi de işbirlikçi sendikal anlayışa göre düzenlenmiştir.
Sözleşmede, kriz koşullarında patronlara her türlü kolaylığı sağlayan hükümlere yer verilmiş (“haftalık çalışma süresi kısaltılabilir, telafi çalışması yapılabilir ya da ücretsiz izin uygulamasına geçilebilir” vb.), esnek çalışma hükümleri madde madde sözleşmeye yedirilmiştir. İş kolunda belirgin bir yer tutan kadın işçilerin haklarına yer verilmediği gibi, iş yasasında yer alan maddeler de çiğnenmiştir. İdari maddelerde her adımda patronların çıkarları esas alınmış, asgari ücrete gelen zam maaşlara yansıtılmayarak, kıdem zammı adı altında yapılan kısmi artışlara ek olarak %4 ila 5 oranında sadaka zammı yapılmıştır.
Dahası sözleşme süreci işçilerden bağımsız işletilmiş, taslakların hazırlanmasından sözleşmenin imzalanmasına kadar tüm aşamalarda işçinin söz, yetki ve karar hakkı çiğnenmiştir.
Böylesi bir ihanet sözleşmesi imzalanmasının asli sorumluları TEKSİF, Öz İplik-İş ve DİSK Tekstil sendikalarıdır.
Bu tabloyu değiştirmek tekstil işçilerinin elinde
Tekstil ve dokuma işçilerinin kaybettiklerinin yeniden kazanılması ve haklarının elde edilmesinin yolu, tekstil işçilerinin inisiyatifi eline almasından geçiyor. Zira işçilerin karşısında tekstil patronları, AKP iktidarı ve sendika bürokratlarından oluşan üçlü şer ittifakı durmaktadır.
On yıllardır tekstil işçilerinin mücadele ve örgütlenme birikiminden yoksunluğundan da güç alarak tekstil işçilerini köle gibi çalıştıran, alabildiğine sömüren ve bu süreçte devasa kârlar elde eden tekstil patronları, yeni süreçte de kârlarından vazgeçmemek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktan geri durmayacaklardır.
Sermayeye hizmette kusur etmeyen AKP iktidarı zaten patronların yanındadır. Verdiği teşvikler ve vergi indirimleri ile patronları sürekli palazlandıran iktidar, çıkardığı yasalarla patronlara her türlü kolaylığı da sağlamıştır. Keza işçi sınıfı hak alma mücadelesine giriştiği her durumda karşısına yasalar, yasaklar ve kolluk kuvvetleri ile sermaye iktidarı dikilmektedir. Metal işçilerinin ve ardından cam işçilerinin grevlerinin yasaklanması hafızalardaki tazeliğini korurken, halen süren grev ve direnişlere kolluk güçlerinin müdahaleleri AKP iktidarının patronlara hizmetinin yeni örneklerini oluşturmaktadır. Birbirinden bir farkı olmayan 3 sendikanın yönetimleri ise, bugüne kadar olduğu gibi, işçilerin haklarını ve çıkarlarını korumayı değil, sözleşmeleri oldubittiye getirerek, kendi yerlerini koruma çabası içindedirler.
Gelinen aşamada bütün bu olgular, sözleşme sürecinin kazanımla sonuçlanması için tekstil işçilerinin inisiyatifi ele almalarını, güçlü bir duruş sergilemelerini zorunlu kılıyor. Patronların insafına ve sendika bürokratlarının inisiyatifine bırakıldığında, sözleşmenin tekstil işçileri için yine hüsranla sonuçlanması kaçınılmazdır.
Tekstil işçisi, kazanmak için kendi gücüne ve birliğine güvenmeli, beklemeye son vermelidir. Bugünden harekete geçmeli, taleplerini belirleyerek, komitelerini kurarak sürece hazırlanmalıdır. Grev silahının kullanılması dahil olmak üzere kazanmaya odaklanan bir hazırlık olmalıdır bu.
Bu sözleşme dönemi, ayrıca, genelde işçi sınıfı için de mücadele dinamiklerinin birleşik bir zemine taşınması açısından önem taşıyor. Zira, işçi sınıfı için en büyük toplu sözleşme olan asgari ücret görüşmelerinin ardından başlayacak tekstil grup sözleşmesi ile petrokimya işkolundaki sözleşme görüşmeleri aynı döneme tekabül ediyor. Yine bu sürecin ardından, Mayıs ayında yetki tespitlerinin sonrasında metal iş kolunda TİS süreci başlayacak. Her bir iş kolunda verilen mücadele, sınıf dayanışmasını ve mücadelesini büyütme, sınıf hareketinin parçalı seyrini değiştirme imkanını barındırıyor.
Tekstil işçisinin talepleri
Yıllardır hakları gasp edilen tekstil işçilerinin talepleri, tekstil işçisinin haklı ve meşru istemlerine göre formüle edilmelidir. Zira belirleyici olan, tekstil patronlarının ne verebilir olduğu değil, tekstil işçilerinin ne istediğidir. Kaldı ki ihracat rekorlarının kırıldığı bir dönemde patronların öne sürebilecekleri herhangi bir gerekçenin hiçbir karşılığı bulunmuyor.
Toplu İş Sözleşmesi’nde öne çıkarılması gereken başlıca talepleri ise şöyle sıralayabiliriz:
* İnsanca yaşamaya yetecek ücret! Neredeyse asgari ücretten farkı olmayan ücretler yükseltilmelidir. Ücret için belirleyici olan ise, sendikaların 4 kişilik bir ailenin geçimi için gerekli olan yoksulluk sınırıdır. Gelen zamlarla ve enflasyonla birlikte yaşanan kayıplar telafi edilmeli, ücret artışları bu miktar üzerinden hesaplanmalıdır. İkramiye 4 maaş olmalı, patronların ikramiye hakkına göz dikmesi engellenmelidir. Aynı zamanda ikramiyeler, maaşlara mahsub edilmemelidir.
* İşten atmalar yasaklansın, tüm çalışanlara iş güvencesi! Kriz vb. gerekçelerle işçilerin işten atılması engellenmeli, iş güvencesi sağlanmalıdır. Aynı zamanda kriz dönemleri de dahil olmak üzere, işçilerin haklarının korunması sözleşme ile güvence altına alınmalıdır.
* Esnek çalışma son bulmalı, taşeronluk yasaklanmalıdır. Patronların daha fazla kâr etmesi anlamına gelen esnek çalışma pek çok iş yerinde uygulandığı gibi, telafi çalışma, denkleştirme uygulamaları söz konusu sözleşmede de yer almaktadır. Esnek çalışma ve uygulamaları son bulmalı ve sözleşme hükümleri ile uygulanması engellenmelidir.
Yine pek çok işletmede taşeron işçisi çalıştırılmaktadır. Dahası taşeron işçileri, daha düşük ücretle, sendikasız bir şekilde, aynı işi yapmaktadır. Böylece patronlar daha fazla kâr elde ettikleri gibi, işçilerin birliği parçalanmakta, sendikal örgütlülüğün tasfiyesinin de önü açılmaktadır. Taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmeli, taşeronlar kadroya alınmalıdır.
* Sosyal haklarda iyileştirmeler yapılmalıdır. Bundan 3 yıl önce yapılan sözleşmede sosyal yardımlara %22,84 oranında zam, tüm sözleşme dönemi için “bir defaya mahsus olmak üzere” yapılmıştır. Sözleşme kapsamında yer alan sosyal yardımlar güncellenmeli ve günün koşullarına göre iyileştirmeler yapılmalıdır.
* İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır. Tekstil patronlarının azami kâr hırsları sonucu iş güvenliği önlemleri alınmamakta, “iş kazaları” sonucu pek çok işçi yaşamını yitirmektedir. İşçi sağlığı ve güvenliğini içeren tedbirler alınmalı, sendika ve işyeri komitesi tarafından denetlenmeli ve bu hususlar sözleşme hükmüne bağlanmalıdır.
* Kadın işçilerin talepleri: Tekstil iş kolunda azımsanmayacak sayıda kadın işçi çalışmaktadır. Ancak kadın işçilerin talepleri görmezden gelinmektedir. Öyle ki, sözleşmede yer alan, “Doğum yapan kadın işçilerin gündüz postasında çalıştırılmasına gayret edilecektir” maddesi ile, doğum yapan kadın işçilerin gece çalışmasının önü açılarak, iş yasasının bile gerisine düşülmektedir. Kadın işçilerin, kadın ve anne olmaktan kaynaklı talepleri (doğum izni, süt izni, kreş hakkı, regl izni, kadın sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı vb.) sözleşmede yer almalıdır. Ayrıca 8 Mart ücretli izin günü kabul edilmelidir.
* Toplu iş sözleşmesi 3 yıldan 2 yıla geri çekilmelidir.
Tekstil işçilerinin örgütlenme ve mücadele hattı
Yukarıda genel esaslarıyla ifade ettiğimiz taleplerin elde edilmesi, tekstil işçilerinin tabanda birliğinin sağlanması ve “sınıfa karşı sınıf” bilincine dayalı kararlı bir mücadele ile olanaklıdır. “Söz, yetki ve karar hakkı işçinindir!” denilerek, tek tek fabrikalarda TİS komiteleri kurulmalı, talepler belirlenmeli ve kırmızı çizgiler çizilmelidir. TİS kapsamındaki fabrikalar bünyesinde oluşturulacak ortak komiteler ile mücadele ortaklaştırılmalıdır. Taslakların hazırlanmasından karar sürecine kadar her aşamada işçi iradesi ve somutta TİS komiteleri belirleyici olmalıdır.
İşçi sınıfının üretimden gelen gücü, sermayeye geri adım attırabilecek yegane güçtür. 2013 yılında TİS döneminde bir hazırlığa dayanmadan, dahası mücadele deneyiminin sınırlılığına rağmen, işçilerin basıncı ile gerçekleşen tekstil grevinde, 1 hafta içinde patronlara geri adım attırabilmek olanaklı olabilmiş, temel talep olarak 4 ikramiye hakkı ve fazla mesai ücretleri zamları yeniden kazanılmıştır. Krizi fırsata çevirmek isteyen patronlara, masa başında sözleşmeleri oldubittiye getirerek imzalamaya çalışan sendika ağalarının dayatmalarına karşı dişe diş bir mücadeleye hazırlanılmalı, tekstil işçisinin haklı ve meşru talepleri için “Kazanana kadar grev!” bakışıyla hareket edilmelidir. Güçlü bir ön hazırlığa ve taban inisiyatifine dayanarak, dişe diş bir mücadele ile tekstil işçisinin temel haklarını kazanması olanaklıdır.
Bundan 5 yıl önce Greif çuval fabrikası işçileri, toplu sözleşme sürecinde başta taşeronluğun kaldırılması olmak üzere temel talepleri için, güçlü bir iç örgütlülüğe, komitelere dayanarak, fiili meşru mücadele yolunu izlediler. Sendika ağalarının ihanetine rağmen, 60 gün süren işgal ile işçi sınıfının direniş manifestosunu yazdılar.
Greif Direnişi’nin mücadele ve örgütlenme ilkeleri, bugün sözleşmenin ön günlerinde tekstil işçilerine yol göstermeye devam ediyor.