İşten atılmaları ücretsiz izinlerin takip ettiği tekstil işkolunda, düşük ücretlerin önemli tepkilere yol açtığı bir süreç yaşadık. Bir süre önce Antep’te bazı tekstil dokuma fabrikalarında işçilerin gösterdiği tepkiler önemli ipuçları ortaya çıkardı. Keza Trakya’yı çevreleyen sanayi bölgelerinde de tekstil işçilerinin çeşitli nedenlerle eylemlere başvurduğunu görüyoruz. Henüz çok sınırlı da olsa bu eylemlerin dikkate değer yanlarına değinmek, bu vesileyle ders çıkarmak önemlidir.
Krizin derinleştiği, işten atmaların bu denli keyfi olarak hayata geçirildiği, iş bulmanın oldukça zorlaştığı, işsizliğin bir tehdit olarak kullanıldığı, siyasal atmosferin bu denli dezavantajlı olduğu bir zamanda, asgari ücretin ardından belirlenen ve “Ocak zamları” olarak da bilinen düşük ücret artışlarına işçiler eylemlerle cevap verdiler. Antep’te sınırlı sayıda fabrikada parça parça, farklı farklı zamanlarda hayata geçirilen bu eylemler kısa süreli oldu. Birkaçında belli sınırlarda kazanımlar da elde edildi. İşçilerin, tüm bu olumsuzluklara rağmen doğrudan yakıcı sorunlar söz konusu olduğunda, örneğin düşük ücret zamlarına karşı eylemli tepkiler gösterdikleri görülmektedir. Eylemlerin yaşandığı fabrikalarda işçilerin sendikasız olması bir başka önemli veridir.
Öncesinde ne sendikal ne de bir taban örgütlülüğüne dayanmayan bu işçi eylemlerinin ortaya çıkardığı gerçekler bizlere tekstil işkolunda dikkat etmemiz gereken eksiklikleri de göstermiştir. Tamamlanması gereken bu eksikliklerin mevcut konfederasyonlara bağlı sarı sendikaların ilgi alanında olmadığını zaten eylemler süresince bir kez daha görmüştük. Sarı sendikalar, harekete geçmiş bu sınıf bölüklerinden özenle uzak durmuşlar, görmezden gelmişlerdir.
Tekstil işçilerinin sayıca Türkiye işçi sınıfı içinde tuttuğu önemli yer biliniyor. Ancak aynı zamanda işçi sınıfının bu önemli bölümü en örgütsüz kesimini de oluşturuyor. Ortaya çıkan eylemsel süreç ne yazık ki örgütsüzlükten gelen bu eksiklikler nedeniyle sonuca ulaşamadı, arkası getirilemedi. Tekstil işçilerinin birliğinin zayıf olması gerçeği sadece sanayi bölgelerinde/havzalarında değil, bu eylemler vesilesiyle tek tek fabrikalarda da karşımıza çıktı. Aynı şekilde kendi aralarında öncü rolünü oynayabilecek işçilerin olmaması eylemlerin hızlıca sönümlenmesine yol açtı.
Öte yandan olumsuz koşullarda gerçekleşen eylemler, yerel sınırlarda kalmıştır. Talepler ve eylem biçimleriyle sınıfın parçalı yapısının sınırları aşılamamıştır. Hareket birleşik bir zeminden uzak kalmıştır. Bu sorun eylem içinde olan kimi işçiler tarafından eksik de olsa görülmüş ve hissedilmiş olmasına rağmen mevcut bilinç ve örgütlülük düzeyi bu sorunun aşılmasına engel olmuştur. Öte yandan eylemler süresince işçilerin diğer fabrikalarda çalışan işçilere de eylem çağrıları yapmış olmaları, bu eylemlerin birleşik bir mücadeleyi doğurabilme imkânlarını taşıdığını, bu potansiyelin fazlasıyla olduğunu göstermiştir.
Hayata geçen eylemlerin talebi ekonomiktir, ücret artışı sınırlarındadır. Keza kazanımlar çok sınırlı olmuştur. Bu eylemler üzerinden tekstil işçilerinin bilinç ve örgütlülük düzeyinde esaslı bir değişimden söz etmek olanaklı olmamakla birlikte, işçi sınıfının deneyim biriktirdiğini, böylesi eylemli süreçlerin hafızalara kazındığını görmek gerekmektedir. Zaten hayata geçirilen eylemlerde, öncesinden kalan deneyimlerin önemli bir etkisi vardır. Özellikle sanayi havzalarında yaşanmış bu gibi eylem deneyimleri, işçilerin bilincinde önemli bir yer edinmektedir. Tek tek fabrikalarda değil, bulunduğu bölgedeki tüm fabrikaları, hatta havzayı kapsayan yaygın, birleşik bir eylemin çok daha sonuç alıcı olacağını eyleme geçmiş işçiler de dile getirebilmektedirler. Bu, aynı zamanda işçilerdeki bir beklentidir de.
Tekstil işçilerinin birliğini sağlamak, fabrikalarda komitelere dayanan bir örgütlenme hayata geçirebilmek önümüzde önemli bir görev olarak durmaktadır. Bu sorumlulukla hareket edildiğinde, güç ve enerji bu potansiyeli açığa çıkaracak şekilde hayata geçirildiğinde anlamlı ilerlemeler sağlanabilecektir. Geride kalan eylemler bunu bir kez daha göstermiştir.
Öte yandan kimi sanayi bölgelerinde ortaya çıkan örgütlenme girişimleri de dikkate değerdir. İşten atmalarla sonuçlansa da tekstil işçileri dahil işçi sınıfında bir örgütlenme arayışı görülebilmektedir. Ve bu ihtiyaç, çözüm arayışındaki işçileri ne yazık ki sarı sendikaların kapılarını çalmaya itmektedir. Elbette işçilerin, üyesi oldukları sarı sendikaları yer yer zorlayarak, onları da aşarak eyleme geçebildiklerini de görüyoruz.
Bu gibi eylemsel süreçler bir bütün olarak sınıf hareketinin önündeki engelleri görünür kılmaktadır. İşçi sınıfı en elverişsiz koşullarda bile, işten atılma tehdidine rağmen eyleme geçebilmekte, örgütlenmeyi zorlayabilmektedir. Hareket zemininin ekonomik sınırlarda olması esasa ilişkin bir sorun alanı değil, aksine oldukça anlaşılır ve doğaldır. Parçalı tablosu da sadece geçmişten bugüne yaşanagelen süreçlerden kaynaklanan bir sonuçtur.
Bu sınırlardaki işçi hareketini ileriye taşıyabilmek ve birleşik bir sınıf hareketi yaratabilmek sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkarmakla, onu sınıf bilinciyle donatabilmekle mümkün olabilir.
Tekstil İşçileri Birliği