Tekstil sektöründe örgütlenme arayışı ve sendikalar

Tekstil işçisi adına kalıcı ve sonuç alıcı bir mücadele örgütlemek bugünün en acil görevleri arasındadır. Bunun yolu işçi sınıfının çıkarlarını gözeten ve buna göre hareket eden taban örgütlülüklerini fabrikalarda inşa etmekten geçmektedir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 03 Şubat 2018
  • 07:22

İşçi sınıfının üzerindeki baskı ve sömürü her geçen gün daha da artmaktadır. OHAL uygulamasıyla birlikte en sıradan hak alma mücadeleleri bile hiçbir gerekçe gösterilmeden engelleniyor. Anayasada yer alan sendikal örgütlülük hakkı, grev hakkı vb. hepsi kâğıt üzerinde kalıyor. OHAL uygulamasından önce de benzer saldırılar işçi sınıfına karşı yapılmaktaydı. Şimdiki tek fark saldırıların daha pervasız yapılmasıdır. Buna rağmen çeşitli işçi bölükleri karşı karşıya kaldıkları sorunları aşmak için bir kıpırdanma-arayış içindeler. Son zamanlarda yaşanan sendikal örgütlenme vb. girişimleri bu duruma önemli bir göstergedir. Benzer arayışlar tekstil işkolunda da görülmektedir. Çok geniş bir işkolu olan tekstilde örgütlülük son derece zayıftır. Sendikal örgütlülüğe sahip işçilerin önemli bir kısmı işbirlikçi, ihanetçi sendikal anlayışların denetimi altındadır. Ağır, kuralsız çalışma koşullarının en yoğun yaşandığı sektörlerden olan tekstilde sınıf bilinci ve örgütlülük bilinci çok zayıftır. Bu durumun yarattığı zorluklar işkolunun sorunlarının çözümünü zorlaştırmaktadır. Diğer zorluk alanı ise, işbirlikçi-ihanetçi sendikaların uzun yıllardır işkolundaki işçilerde yarattığı tahribattır. Tüm bunlar tekstil işçilerinin mücadelesinin önüne aşılmayı bekleyen barikatlar örmüştür.

Sendikaların tablosu

Son zamanlarda önemli bir dizi tekstil fabrikasında örgütlenme çalışmaları ve girişimleri göze çarpmaktadır. Bu arayışlar işçi sınıfına dayatılan ağır çalışma ve yaşam koşullarından bağımsız değildir. Tekstil işçileri bu sorunlara karşı adımlar atmakta, yer yer başarılı sendikal örgütlenmeler gerçekleştirmektedir. Bazı firmalar ise bu arayışların önünü kesmek için yandaş - kukla sendikaları, bizzat kendileri fabrikaya sokmaktadır. İşkolundaki sendikal örgütlenmenin en önemli sorunlarından biri, mevcut sendikaların önemli bir kısmının ihanet ve işbirliği çizgisinde durmasıdır. İhanetçi ve işbirlikçi sendikaların geçmiş deneyimleri, tekstil işçisinin az çok bilinçli kesimlerinde sendikalara karşı ciddi bir güvensizlik yaratmıştır. Bu durum birçok öncü işçinin kendiliğindenci ve bireysel kurtuluş arayan davranış sergilemesine neden olmuştur.

Sendikal örgütlülüğün olduğu yerlerde de durum farklı değildir. İşçilerin büyük bir kısmı bırakalım sınıf bilincini, sendikanın ne demek olduğuna dair en ufak bir kafa açıklığına dahi sahip değiller. İşkolundaki işbirlikçi, ihanetçi sendikalar işçileri eğitmek, sınıf bilinci kazandırmak derdiyle hareket etmiyorlar. İtaat eden, uysal işçiler yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta işçileri parçalayan adımlar atıyorlar. Tekstil işkolunda sendikal örgütlülüğün olduğu birçok fabrikada sendika üyesi olmayan taşeron işçileri, geçici işçiler, İŞKUR’lu işçiler vb. bulunuyor. Sendikalar bu duruma sessiz kalarak işçiler arasındaki sınıf birliğinin parçalanmasına neden oluyorlar. Benzer örnekleri fazlasıyla sıralayabiliriz. Tüm bunlara sessiz kalan TEKSİF, DİSK Tekstil, Öz İplik-İş sendikaları tekstil işçilerine ihanetle dolu bir tarihe sahiptir. İhanetlerinin sayısız örneği tarihe not düşülmüştür…

İşçilerin örgütlenme arayışı ve sendikalar

Buna rağmen örgütlenme arayışına giren tekstil işçileri yüzlerini sendikalara dönüyorlar. Sendikaların kapısını vuran işçilerin bir kısmının üyeliği yapılıyor. İşten atma saldırısı vb. ile karşı karşıya kalındığında ise “yasal süreci işleteceğiz” denilerek işçiler pasifizme itiliyor. Zamanla ya örgütlülük patron tarafından dağıtılıyor ya da öne çıkan işçilerden arındırılmış bir durum yaratılıyor. İşçilerin çalışma ve yaşam koşullarında hiçbir değişikliğe neden olmayan sözleşmeler imzalanıyor.

Tekstil işkolundaki işbirlikçi-ihanetçi sendikalar işçilerin tepkisini frenleyen bir işlev görüyorlar. İşçilerin en ufak hak istemini patrondan önce sendika yöneticileri ve temsilciler “sektörün durumu”, “kriz var”, “fazla zam istersek fabrikayı farklı ülkelere taşırlar” vb. söylemlerle bastırıyorlar. Kısacası sektördeki sendikaların büyük bir kısmı işçi sınıfı mücadelesini büyütmek yerine, işçileri patronlar adına kontrol altında tutma görevi görmektedirler. Az çok öncü işçinin olduğu ve taban inisiyatifinin geliştirildiği fabrikalarda ise daha hareketli süreçlerin yaşandığını görüyoruz. Sendika ağalarının buralardaki ilk işi ise öncü işçileri etkisizleştirmek, itibarsızlaştırmak oluyor. Tekstil işçisinin geri bilincine yaslanarak öncü işçileri, “terörist”, “provokatör” vb. göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Nasıl bir örgütlenme?

Tekstil işçisi adına kalıcı ve sonuç alıcı bir mücadele örgütlemek bugünün en acil görevleri arasındadır. Bunun yolu işçi sınıfının çıkarlarını gözeten ve buna göre hareket eden taban örgütlülüklerini fabrikalarda inşa etmekten geçmektedir. Fabrikalarda, Greif işgalinin kriterlerinin ifadesi olan devrimci sınıf sendikacılığı ilkeleri üzerinden bir süreç örgütlemektir. Sendikalı ve sendikasız olan tekstil fabrikalarında bu anlayışı inşa etmek tabanın söz, yetki, karar hakkına sahip olduğu bir işleyişi oturtma çabalarını arttırmak, işkolundaki arayışları doğru kanala akıtmak için önemli bir yerde duruyor.

Bugünün acil görevleri arasında tekstil işçisine sınıf ve mücadele bilinci vermek duruyor. Bunun için ilk yapılması gereken işkolundaki az çok bilinçli işçilere güven veren adımlar atmaktır. İşbirlikçi - ihanetçi anlayışların uzun yıllar boyunca yarattığı kirlenme ve çürümeyi böylesi adımlarla aşabiliriz. İşkolunda öncü ve mücadeleci bir kuşağın taban örgütlülükleri üzerinden mücadeleye çekilmesi işbirlikçi - ihanetçi sendikalara vurulmuş önemli bir darbe olacaktır. Bu açıdan tekstil işçileri düne göre daha avantajlı bir durumdadır. Sektörde taban demokrasisine dayalı, söz, yetki, karar hakkını kuşanmış ve işçi sınıfının mücadele yasalarını rehber alarak sekillenmiş Greif İşgali gibi önemli bir deneyim var. Bu deneyimin değer ve birikimleri üzerinden yükselen DEV TEKSTİL var. Devrimci ve öncü tekstil işçileri, devrimci sınıf sendikacılığını işçi sınıfı içinde ete kemiğe büründürme hedefiyle hareket etmelidir. Olanaklı olan her yerde taban örgütlülükleri kurarak, örgütsüz işçiler içinde DEV TEKSTİL’i örgütleme, sendikal örgütlülüğün olduğu yerlerde ise devrimci sınıf sendikacılığı anlayışını hakim kılma hedefiyle hareket etmelidir. Devrimci öncü işçilerin çabasına rağmen farklı sendikalar üzerinden örgütlenme çalışması yürütülen yerlerde bu çabanın bir parçası olunarak devrimci sınıf sendikacılığının ilkeleri hakim kılınmaya çalışılmalıdır.

Asıl olan işçilerin sınıfsal çıkarları doğrultusunda “söz, yetki, karar” hakkına sahip olduğu mekanizmalar yaratmaktır. Bunun olduğu her yerde sınıf mücadelesine değer katan adımlar atılıyor demektir. Tekstil işçileri sermayenin ve düzenin gerici kuşatmasından ancak böylesi adımlarla kurtarılır. Fakat şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir: Tekstil işçisi ve bütün işçi bölüklerinin her türlü örgütlülüğünün sınıf mücadelesine değer katması ancak taban iradesine dayalı, işçi sınıfının devrimci programını eksen alan örgütsel merkezler yaratma mücadelesiyle birlikte ele alındığında mümkün olur. Hedef tek başına işçi bölüklerini kapitalist sömürüyü sınırlama mücadelesine çekmek değil, atılan her adımın kapitalist sömürüyü ortadan kaldırma mücadelesine hizmet edecek biçimde atılmasını sağlamak olmalıdır. Bu da “sınıfa karşı sınıf” tutumunu geliştirmek demektir. Yani işçi sınıfını örgütlü bir sınıf olarak sömürücü asalakların karşısına çıkarmak ve sınıfsız bir dünya yaratmak için bu sömürü düzenini yıkma hedefiyle mücadele içine çekmek demektir…