Covid-19 salgınının kapitalist ekonomi üzerindeki etkisinin genel sonuçları henüz netleşmedi. Kayıtdışı çalışanlar, gündelik gelirle geçinenler, işsizler ise şimdiden ağır bedel ödeyen kesimler oldu. Sıra adım adım üretim ya da hizmet sektöründe kayıtlı çalışanlara geliyor. Birçok şirket küçülmeye, maliyetleri düşürmeye, yeni koşullara uyum sağlamaya hazırlık yapıyor.
Krizden en çok etkilenen sektörlerden biri havacılık oldu. Buna hem havacılık şirketleri hem bu alanın ihtiyaçlarını/teçhizatlarını tedarik eden sektörler dahildir. Nitekim bu defa binlerce işçiyi çıkaracağını ilan eden büyük İngiliz tekeli Rolls Royce oldu. Uçaklara motor üreten bu dev tekel en az 9 bin kişiyi işten çıkarmaya hazırlandığı duyurdu.
Boeing 787, Airbus 350 gibi uçaklara motor üreten Rolls Royce şefleri, bazı fabrikaları kapatabileceklerini ilan ederek dünyanın farklı ülkelerindeki fabrikalardan 9 bin kişinin işten çıkarılacağını duyurdu. Toplam 52 bin çalışanı bulunan şirketin bir yöneticisi hedeflerini şöyle ifade ediyor; “Baz maliyetimizi azaltmalı ve yeni-dünyaya uyum sağlamalıyız. Kapasitemizi beklediğimiz taleple denk düşürmeliyiz…”
***
Şirketlerin “maliyeti azaltma” hedefine doğru attıkları adımların ilki, işten çıkarılacak işçi sayısını ilan etmek oluyor. Zira “maliyet” denince kapitalistin aklına gelen şey, satın aldıkları işçilerin emek-gücüdür. Bu da doğal. Zira emek-gücü artı-değerin kaynağıdır. Yani kapitalistin başka şekilde maliyeti düşürmesinin koşulları yok. Sabit sermayeden tasarruf sağlamak diye bir şey olmadığı için kriz koşullarında faturayı iki sınıftan birinin ödemesi gerekiyor. Ya işçilerin bir kısmı işten çıkarılacak, kalanların reel ücretleri düşürülecek ya da kapitalistlerin kasalarına akan artı-değer oranı düşecek.
Elbette hiçbir kapitalist işçilerin karşılığı ödenmeyen emek-gücünden sızdırdığı artı-değer oranının düşmesini istemez. Çoğu zaman buna tahammül de etmez. Sınıfsal bir refleks, hatta bir tür hayvani içgüdü olarak işçileri kapı önüne koyar kapitalistler. Kriz dönemlerinde ise, işten atma konusunda çok daha pervasızlar. Nitekim önümüzdeki günlerde birçok şirketten benzer içerikte açıklamalar duymak sürpriz olmayacaktır.
Kapitalizmin ‘orman kanunları’nı daha da sertleştirdiği bu koşullarda, işçi sınıfıyla emekçilerin alacakları tutum sürecin seyrini etkileyecek. Örgütlü bir mücadele hattı, bir direniş inşa edilmezse, emekçiler faturanın yıkıcı sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklar. Bu kritik dönemde belirleyici olan sınıflar mücadelesinin kurallarıdır. Kapitalistlerin, şirket yöneticilerinin sınıfsal bir kinle saldıracağından kuşku duyulmamalıdır. İşçi sınıfının da tek çıkış yolu ‘sınıfa karşı sınıf’ bilinci-kararlılığı ile örgütlü mücadeleyi geliştirip güçlendirmektir.