“Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için sınıfa karşı sınıf!” şiarıyla, BDSP tarafından 24 Şubat’ta, İstanbul’da düzenlenen panel-forumda “taban örgütlenmeleri” konusunda yapılan sunumdur…
Dünyada ve Türkiye’de işçi ve emekçiler olarak birçok sorunla karşılaşıyoruz. Ama bu sorunlara karşı ne yapacağımız, hangi taleplerle nasıl mücadele hattı izleyeceğimiz, bizim için soru işareti olabiliyor.
İşçi sınıfı bugün dinsel gericilik, şovenizm vb. burjuva ideolojilerinin etkisi altında olsa da, örgütsüz ve dağınık bir tabloda çizse de Türkiye’deki karanlık siyasal tabloyu parçalayacak olan başlıca kuvvettir. Gerçek kutuplaşmayı ve kardeşleşmeyi sağlayacak olan da yine işçi sınıfıdır ve işçi sınıfı tabanında kurulan örgütlenmelerdir. O yüzden öncelikle işçi sınıfını bir nesne yığını olarak değil, toplumu değiştirici, dönüştürücü tek güç olarak görmek durumundayız. Aynı zamanda da kendimizi bir nesne olarak değil, bir değiştirici dönüştürücü özne olarak görmemiz gerekiyor. Öncelikle buna inanmalı ve her mücadelenin temeline önce bunu koymalıyız.
Bugün dünyadaki her şeyi biz işçiler üretiyoruz ancak bu ürettiklerimiz üzerinden oluşan zenginliği sermaye sınıfı gasp ediyor. Yaşadığımız sorunların kaynağında da bu gasp ve soygun sistemi var. Bu yüzden işçi sınıfı olarak sermayeye karşı örgütlenme ve mücadele etmekten başka şansımız yok.
Sermaye cephesi tarafından gericiliğin dayatıldığı, baskı ve yasakların yoğunlaştırıldığı, kuralsızlığın hüküm sürdüğü bir dönemdeyiz. Buna rağmen önceki yıl 200 farklı fabrikada hak arama eylemi gerçekleşebildi. Ondan önceki yıl yine aynı oranlarda eylemler yaşandı. 2015’te, Metal Fırtına’nın olduğu yılda ise bu eylemler daha da yaygındı. Yani işçi sınıfı olarak saldırılara sessiz kalmıyoruz, öfkemiz her geçen gün artıyor ve bir çıkış yolu arıyoruz. Fakat bu mücadelede daha iyi sonuçlar almak ve kalıcı çözümler sağlamak için mücadele örgütlerimizi daha güçlü kurmalıyız.
Daha güçlü örgütlenmelerin temeli fabrikalarda taban örgütlenmeleriyle atılabilir. Taban örgütlenmeleri derken, en alttan en üste her işçinin söz hakkının bulunduğu, kararların hep beraber alındığı ve herkesin aynı yetkiye sahip olduğu örgütlenmeleri kast ediyoruz. Yani taban örgütlülüğü “söz, yetki, karar” hakkının tüm işçilerde olduğu bir örgütlenmedir. Bu tür bir örgütlenme tabanın kendi inisiyatifini ve işçilerin öz gücünü açığa çıkarmanın da en iyi yoludur. Sınıf mücadelesinde son derece önemli bir işlevi olan taban örgütlenmeleri, sınıfın mücadele tarihinde de anlamlı deneyimler bırakmıştır. Her başarılı işgalin, grevin veya direnişin temelinde taban örgütlülükleri vardır. Grev hakkını elde ettiğimiz Kavel direnişinden Saraçhane mitingine, 15-16 Haziran Direnişi’nden Greif İşgali’ne kadar hepsinin arkasında güçlü taban örgütlülükleri vardır.
Taban örgütlenmeleri işçilere sınıf bilinci ve kimliği kazandırmada da çok önemli bir rol oynar. İşçiler kendi sorunlarına dair bir mücadele içerisinde değillerse, bu işçilerin siyasal açıdan geriliğini, asgari düzeyde bir sınıf kimliğinden yoksunluklarını, sınıf aidiyeti bilincinin de olmadığını gösterir. Bunu aşmak için yine tabandan örgütlenmek gerekir.
Bu örgütlenmeler fabrikalarda veya sanayii havzalarında çok farklı şekillerde oluşabilir. Bazen küçük bir sorun üzerinden daha lokal bazda ya da fabrika özgünlüğünde bir araya gelinebilir, bazen de işçi sınıfının geneline yönelik bir saldırıya karşı mücadele içinde oluşabilir. Şekli en genel anlamda fabrika komitesi olabilir ama bu, süreç içerisinde mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda değişik şekiller de alabilir. TİS komitesi, grev komitesi, işgal komitesi vb. gibi oluşumlar o anın ihtiyaçları üzerine belirir. Tüm bunlar ve mücadele tarihimizdeki birçok deneyim de göstermiştir ki taban örgütlenmelerinin kurulmasında gözetmemiz gereken bazı temel ilkeler vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
- Karşımızda sermaye sınıfı ve onun hizmetindeki devletten sendikal bürokrasiye kadar bir dizi örgütlü güç var. İşçilere yönelik her saldırının arkasında bu sınıf varsa biz de işçiler olarak en küçük hak arama eylemimizde bile bu sınıfa karşı mücadele etmeliyiz. Yani “sınıfa karşı sınıf” bakışını temel almalıyız.
- Demin de belirtmiş olduğumuz üzere, taban örgütlülüklerinde “söz, yetki, karar” tüm işçilerde olmalıdır.
- Örgütlenmelerimiz sermaye sınıfının mevcut yasalarını ya da kapitalizmin işleyiş yasalarını değil, sınıfın mücadele yasalarını temel almalıdır.
- Taleplerimizi sermaye sınıfının verebilecekleri üzerinden değil, işçi sınıfının meşru ve doğal hakları üzerinden belirlemeliyiz.
- “Fiili meşru mücadele” hattı, örgütlenmelerimizin vazgeçilmezi olmalı.
Bu ilkeler temelinde kuracağımız örgütlenmelerin hedefi net olarak çizilmeli, aynı zamanda örgütlenmeye katılan herkeste hedefler konusunda bir açıklık sağlanmalıdır. Komitemizi, netleştirdiğimiz hedefler üzerinden şekillendirmeliyiz. Genelde ilk etapta fabrikanın kendine özgü bir sorunundan kaynaklı bir araya gelişler olabilir ama biz hiçbir zaman komiteyi tek bir soruna müdahale ile sınırlandırmamalıyız. Sınıfın genel sorunlarına da duyarlı olmalıyız. Örneğin, fabrikada ücret sorunu yaşıyoruzdur ya da ustabaşılarının hakaretlerine maruz kalıyoruzdur ve bu soruna karşı bir araya gelmişizdir. Fakat işçiler olarak yürüteceğimiz mücadeleyi asla bu sorunlara indirgeyemeyiz. Unutmayalım ki karşımızda işçi sınıfına topyekûn saldıran bir sermaye sınıfı var. Dolayısıyla, oluşturulan komite, kıdem tazminatının gaspından zorunlu BES uygulamasına kadar birçok saldırıya karşı da bir şeyler yapabilmeyi önüne koymalıdır. Ya da bu bakışı kazanmalıdır.
Örgütlülüğümüzün işleyişi hakkında da aynı şekilde herkeste bir açıklık olmalıdır. Komitemiz düzenli toplanmalı ve örgütlülüğü fabrikanın geneline yaymak için işyerinin tüm sorunlarına hâkim olmalıdır. Komite kendi içinde demokratik bir işleyişe de sahip olmalıdır. Öte yandan karşımızda her açıdan örgütlü bir güç olmasından ve en küçük hak arama girişimizde saldırıya geçmesinden hareketle, her türlü gizlilik kuralına uymak durumundayız. Fabrika içerisindeki görüşmelerden dışarda yapacağımız toplantılara, sosyal medya kullanımından telefon kullanımına kadar birçok şeyi düşünmeli ve komitemizin güvenliğini almalıyız. Emin olun adımlar atıldıkça işçi arkadaşlarımızdan bu konuda oldukça yaratıcı fikirler çıkabilmektedir. Biz bu tür kurallara ve ilkelere uyarsak bu örgütlenmelerin başarısını da garantiye almış oluruz.
Sınıfın öz örgütlülükleri olan sendikalar ile taban örgütlenmeleri ilişkisine de değinmek istiyoruz. Taban örgütlenmeleri, sendikaların alternatifi değildir. Aksine kuracağımız güçlü bir iç örgütlülük, örneğin sendikal örgütlenme faaliyetinin ya da bir TİS sürecinin kazanımla sonuçlanmasının da biricik güvencesidir. Ayrıca yeri gelmişken hatırlatalım ki bugün birçok sendikanın tepesine çöreklenmiş ve fabrikalarda bantlardan bölümlere kadar birçok yere uzanmış bürokratik bir kast var. Bu kast sadece üstten bir yapı sınırlarında kalmamakta, işçilerin bilinçlerini de esir alabilmektedir. Bu bürokrat takımı işçi sınıfı içinde sermayenin ajan şebekesi gibidir. İşçi sınıfına yönelik birçok saldırıda bu hainlerin açıktan ya da gizliden oynadıkları uğursuz rolleri görmek mümkündür. O yüzden gerçek bir sendikal örgütlülüğün ve sınıf sendikacılığının güvencesi taban örgütlenmeleridir. Güçlü bir iç örgütlülük ile biz bu hainlerin karşısında durabilir ve sınıf saflarından temizleyebiliriz.
Bu konuda ve taban örgütlenmelerinin inşasında sınıf içinde daha mücadeleci, sınıfın toplam çıkarlarını savunan işçilere belirleyici sorumluluk düşmektedir. Yine stratejik fabrikalardaki işçilere, özellikle öncü işçilere de ayrıca bir sorumluluk düştüğünü hatırlatmak istiyoruz. 2015’te yaşanan Metal Fırtınası da tekrar göstermiştir ki işçi sınıfının stratejik fabrikalarındaki hareketlilik diğer birçok fabrikayı da hareketlendirmiş ve arkasından sürüklemiştir.
Deneyimlerin de gösterdiği üzere, işçi sınıfı sermayenin mevcut egemen ideolojisini ancak bu örgütlenmelerle aşabiliyor. Taban örgütlenmeleri, siyasal atmosferin değiştiği, işçi sınıfının siyasallaştığı koşullarda daha ileri biçimler de alabiliyor. İşçi sınıfı sermayeden iktidarı alabilecek düzeye veya bilince bu örgütlenmelerle ulaşabiliyor. Dahası bu örgütlenmeler sayesinde toplumun diğer ezilen kesimlerini de arkasında toplayabiliyor. Rusya’da Sovyetler, Almanya’da Konseyler buna en iyi örnektir.
Taban örgütlenmelerini kurmakta hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Özgün ve somut koşulları hesaba katarak oluşturacağımız örgütlenmeleri, burada belirttiğimiz esasları içselleştirerek, sürekli, istikrarlı, kendini an be an üreten bir niteliğe kavuşturmalıyız. Kapitalistlere karşı tutumda açık, sendika bürokratlarının her türlü manevralarına karşı uzlaşmaz, kendi içimizde çıkacak geri tutumlara karşı sabırlı bir çizgi izlemeliyiz. Kısa süre içinde kazanımlar sağlayamasak bile soluğumuzu tutarak kazanana kadar mücadele etmeliyiz. Sermayenin her türlü saldırısını, kuracağımız böylesi örgütlenmeler ile durdurabiliriz. Bu örgütlenmeleri yaratamadığımız koşullarda işçi sınıfı kaybetmeye mahkûmdur.
İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!