Rant kapısına çevrilen sendikalar

Sınıf mücadelesinin öncelikli görevlerinden biri bu yağmacı bürokrat takımını sendikalardan temizlemektir. Sendikaların tekrar esas misyonlarını üstlenmeleri, devrimci sınıf mücadelesinde etkili birer araç haline gelmeleri bununla mümkündür. Bunun için yapılması gereken de işçi sınıfı olarak söz-yetki-karar hakkını kararlılıkla savunmak, sendikalara bu yolla basınç uygulamak ve bu ağalardan hesap sormaktır.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 02 Şubat 2019
  • 18:39

Sendikalar, sınıf mücadelesinin temel araçları, işçi sınıfının en önemli kitle örgütleridir. Geniş işçi yığınlarını bir çatı altında birleştiren, burjuvazi tarafından bile meşruluğu kabul edilmek zorunda kalınan sendikalar, sınıfı eğitmek ve geliştirmek için oldukça önemli olanaklar barındırırlar. Ancak gelinen noktada sendikalar asıl misyonunu yitirmiş, sınıfı sermayedarlar adına denetim altında tutmanın bir aracına dönüştürülmüştür. Bu durumun en önemli sebebi ise sendikalarda oluşan bürokratizmdir.

Sendikaları bir rant ve çıkar kapısı olarak gören bürokratik kastın icraatları saymakla bitmez. Bunun en yakın zamandaki örneklerinden biri, Türk-İş’e bağlı Dok Gemi-İş Sendikası Başkanı Necip Nalbantoğlu’nun, oğlu Emre Ahmet Nalbantoğlu’nu 8 ayda genel sekreter yapması oldu. Sendikaların birer aile şirketine dönüştürülmesinin açık bir göstergesi oldu bu örnek. Sendikaların bir yağma alanına dönüştürülmesinin bir diğer örneği Tarım-İş Sendikası’nda yaşandı. Açıklananlara göre Tarım-İş Sendikası son 4 yılda 47 yurtdışı gezisi düzenledi. Bu gezilerde işçi aidatlarından oluşturulan kasadan tam 550 bin dolar harcandı. Türkiye’de bulunan bir sendikanın Başkanlar Kurulu toplantısının yurtdışında yapılması, haliyle trajikomik bulunarak ilgili kamuoyunun gündemine oturdu.

Yine bu konudaki uç bir örnek de 2008’de Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası’nda yaşandı. 2008 yılında sendikanın denetim kurulu tarafından açıklanan rapora göre sendika başkanı ve 7 yöneticisinin yılın her günü gezideymiş gibi harcırah aldıkları ortaya çıktı. Rapordaki bazı iddialar özetle şöyle:

Ayda net 9 bin YTL maaş alan Fikret Barın (sendika başkanı) ile ayda net 8 bin YTL maaş alan yedi yönetim kurulu üyesi, yılın 365 günü Ankara dışında görevdeymişler gibi ‘tam harcırah’ aldı. Başkan ve yöneticiler, dört aylık ücretleri tutarında ikramiye, izin parası ile yüksek miktarlarda ‘temsil ödeneği’ aldılar. Barın’a bunlara ilave olarak, yıllık ücretli izin süresinin ücreti de ödendi.”

Yine söz konusu rapora göre Sendikalar Yasası’nın yasaklamasına karşın, bazı genel merkez yöneticilerinin çok yüksek miktarlarda avans aldığı da iddialar arasında. İddialara göre, bir yöneticinin üzerindeki avans miktarı 250 bin YTL’yi buldu. Sendika kasasından süresiz olarak alınan avanslara hiç faiz işletilmedi. Ayrıca yöneticilerin kredi kartı, kişisel telefon faturaları, kooperatif evlerine yaptırdıkları banyo dolabı, vestiyer gibi özel harcamaları avans adıyla sendikaya ödettirildi. Yine hayali faturalarla, alındığı fiyattan daha yüksek fatura kesilen ürünlerle aradaki fark sendikacıların cebine indirildi.

Maliye denetim elemanlarının yaptığı araştırmalar ise yaşanan yağma ve talanı gözler önüne serdi. Yapılan incelemeler sonucu bazı yıllara ait sendika giderlerinin yüzde 66’sının yönetici harcamalarından oluştuğu tespit edildi. Birçok sendikada yöneticilerin akrabalarının farklı unvanlarla işe alınarak yüksek maaş ödendiği, gayrimenkul alımlarında suistimal yapıldığı, ticari faaliyetle uğraşma yasağının delindiği, yöneticilerin elektrik aidat giderlerinin sendika tarafından karşılandığı ve usulsüz yolluk ve harcırah alındığı ortaya çıktı.

Sendika kasasının yağmalanmasının bir başka yolunu da “hizmet ödeneği” oluşturuyor. Üst düzey sendika yöneticilerine ödenen bu ödenek, bir nevi kıdem tazminatı sayılıyor. Ancak sendikacılara ödenen hizmet ödenekleri bir işçinin on yıllarca çalışsa dahi alamayacağı miktarlarda olabiliyor. Öyle ki bu miktar yüz binlerce lirayı bulabiliyor. Örneğin Tes-İş Sendikası üst yöneticilerine 2006 yılında ödenen üç yıllık tazminat miktarı ortalama 223 bin lira. Türk Metal yöneticilerine bu kapsamda ödenen miktar da 200 bin liranın üzerinde. Örneğin 2003 yılında Mustafa Özbek’e üç yıllık ödenen meblağ 233 bin lira.

Tüm bu örnekler gösteriyor ki sınıf mücadelesinin öncelikli görevlerinden biri bu yağmacı bürokrat takımını sendikalardan temizlemektir. Sendikaların tekrar esas misyonlarını üstlenmeleri, devrimci sınıf mücadelesinde etkili birer araç haline gelmeleri bununla mümkündür. Bunun için yapılması gereken de işçi sınıfı olarak söz-yetki-karar hakkını kararlılıkla savunmak, sendikalara bu yolla basınç uygulamak ve bu ağalardan hesap sormaktır. Bu başarıldığında sınıf bir kamburundan kurtulacak, bir nebze olsun nefes alacak ve nihai düşmana karşı daha güçlü savaşacaktır.