Sınıf hareketinde bazı dönüm noktaları vardır. Bazen bir fabrikadan yükselen hak mücadelesi kenti sarar, öyle bir noktaya gelir ki iki sınıf arasındaki çatışma safların yeniden dizilmesine, kavga neferleriyle işbirlikçilerin ayrışmasına vesile olur.
İşte böyle bir sınıf tarihinin kilometre taşlarından biridir Paşabahçe Grevi. Bir cam fabrikasında işçilerin meşru mücadelesi bugüne sendikal bürokrasiye ilk darbeden üretimden gelen gücün dönüştürücülüğüne kadar bir dizi deneyim bırakmıştır.
Metal işçilerinin yeni bir grev dalgasıyla sınıf kavgasında yerini aldığı bugünlerde tarihimizden öğrenmeye daha çok ihtiyaç var. Zira bugün tartışılagelen sınıf mücadelesinin her başlığı tarihi deneyimlerle karşımızda duruyor. İhanet şebekesi haline gelen sarı sendikalardan grev karşısında yekpare mermer kesilen sermayeye, burjuvazinin hizmetindeki polis gücünden mücadeleyi ileriye çıkarmaktan geri kalan ufuksuzluğa... Ve de işçi sınıfının tüm zorluk ve engelleri aşa aşa diz çökmektense kavgayı taşımasına dair her şey tarihimizde mevcut. İşte bu güç zaten yarın sınıfın şanlı kavgasında nihai zaferi getirecek, ücretli köleliği parçalayacaktır. Bunun için “yenilgi” sayılan ancak zaferi tarihsel süreç içinde okunan Paşabahçe grevinin 49. yıldönümünde altını çizmekte bir kez daha fayda var.
31 Ocak 1966’da başlayan Paşabahçe grevini anlamak için öncesine bakmak gerekiyor. Fabrikada esasta 15 yılı bulan “sendikalı” bir geçmişi olmasına rağmen koşullar kötüye gidiyor. Üretim modelindeki değişmeyle çıkan mal ve kâr artıyor. Katmerlenen sömürü, ağır çalışma ve sefalet koşulları istikrarını koruyor. 64’te İstanbul Cam-İş Sendikası tarafından imzalanan teslimiyet sözleşmesi işçiler için kırılan sabır taşı oluyor. Zira Cam-İş, üç yıllığına 15 kuruşa sözleşmeyi kabul ediyor. Patron adına imza atan sarı sendikaya karşı, işçiler alternatifi yeni sendikada buluyor. Ve böylece bugün Kristal-İş adıyla anılan Türkiye Seramik Şişe ve Cam Sanayii İşçileri Sendikası yola çıkıyor. Satış sözleşmesine tepki duyan işçiler iki yılın sonunda çoğunluğu sağlıyor. Kristal-İş, Cam-İş’in sözleşmesini tanımayarak 66 yılında yeni TİS talebiyle patrona çağrı yapıyor. Şirketin tutumu karşısındaysa sendika görevini yerine getirerek grev kararı alınıyor. Grev oylamasıyla işçilerin kendi iradesi açığa çıkarılarak tabandan gelen mücadele eğilimi belirleyici oluyor. Grevin iki temel talebi ücret zamları ve güvenceli iş olarak ifade ediliyor.
Patronların sınıf düşmanlığı gün yüzüne çıkıyor
Paşabahçe yönetimi grev karşısında sınıf kiniyle pervasız politikalara imza attı.
Grev sırasında sık sık fabrikadan mal çıkarma girişimleri yaşanmış fakat grevci işçilerin militan tutumuyla bu çabalar boşa düşürülmüştü. Fabrikadakilere yemek getiren servisler içeri alınmamıştı. Bu arada grevcileri yıldırmak için zor aygıtı da devreye sokularak silahlı saldırılarda iki işçi yaralanmıştı. Patronun her türlü saldırısına karşılık işçilerin iradesi kırılmadan mücadele sürdürüldü.
Türk-İş de ihanet sürecine dahil olarak grevin karşısına dikilir. Sendikadan yetkisini alarak konfederasyon sıfatıyla TİSK ile masaya oturan Türk-İş grevi bitiren protokole imza atar. Ancak sarı sendikayı tasfiye eden, talepleri için üretimden gelen gücü kullanan işçiler, bu satışa da sessiz kalmaz. Bir kez daha grev oylamasıyla işçiler ihanet çemberini aşarak yola devam kararı alır.
Protokolü imzalayarak Paşabahçe işçisini yolda bırakan Türk-İş bürokratları fabrikaya geldiklerinde gereken şekilde karşılanır ve dövülerek atılırlar. Patronun çıkartacağı işçiler olduğu haberi gelince işçiler fabrika ile hammadde deposu arasındaki yolu işgal ederler. Üretimden gelen gücü gösterenler bu sefer polis terörüyle dağıtılmak istenir. Grevi kararlılıkla sürdüren işçiler, atılan 47 işçinin işe alınmasını sağlarlar. Patron bu kez de 5 Kristal-İş yöneticisini almamak için diretir. Grev, temsilcileri şahsında süren pazarlıkla devam eder.
Artık grev Paşabahçe şirketi ve çalışanları arasında olmaktan çıkmış iki uzlaşmaz sınıfın irade savaşına dönmüştür. Bu aşama ise sınıf mücadelesi adına yeni bir tohumun atılmasına zemin oldu. Türk-İş’in ihanetine sessiz kalmayan Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Teksif, Deniz-İş, Basın-İş, Ulaş-İş, Enerji-İş, Kimya-İş, DYF-İş, Şoför-İş, Ar-İş, Tez Büro-İş, Karayolları Sendikası, Oleyis, Sağlık-İş, Harp-İş, Gıda-İş ve Tekstil sendikaları grevi desteklemek için Grev Dayanışma Konseyi’ni ya da diğer adıyla Sendikalar Dayanışma Konseyi’ni oluşturdu. Bu ise yarın Türk-İş’in sendikal duruşunda işbirlikçi, ihanetçi tutumu aşarak kurulacak DİSK’in tohumuydu. Paşabahçe grevi ise tohumun bırakıldığı topraktı.
Taksim’i yasaklatan ve açan işçi sınıfı
Taksim Meydanı bugün eylemlere yasak! Ancak sınıf tarihi yazıyor ki Taksim’in ilk yasağı da işçi sınıfına karşıydı, yine de Taksim’i özgürleştirip şiarlarıyla inletenler de işçiler oldu. Zeytinburnu Çimento işçilerinin eyleminden yıllar sonra bu sefer 26 Şubat 1966 günü grevci Paşabahçe işçileri, eş ve çocuklarıyla birlikte vapurlarla Karaköy’e geçerek oradan Taksim’e kadar yürüdüler. Ve böylece bir fabrikadan kente taşınıyordu grev. Paşabahçe zaten işçi havzasıydı grev mahallelerin tek gündemiydi. Lakin bu eylem grevi kente yaymış sesinin ise ülkede yankılanmasını sağlamıştı.
Sınıf kavgasının doğumuna şahit olan burjuvalar da telaşla grev karşısında konumlandı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) üyesi 12 patron grevi şiddetle protesto ettiklerini, “madden ve manen” Paşabahçe patronunun yanında olduklarını gazetelere ilan vererek açıkladılar. Sermaye devleti polisiyle, hükümetiyle Paşabahçe yönetiminin yanında saf tuttu. Grev karşısında polis ordusu patron hizmetine koşulurken 20 Nisan 1966’da Demirel hükümeti bilindik yasak kararlarıyla grevi bir ay erteledi.
Hükümetin erteleme kararı grevin kırılma noktası oldu. 23 Nisan’da işçilerin büyük çoğunluğunun işbaşı yapmasıyla grev kırıldı. Grevin sönümlenmesi üzerine, Türk-İş yönetimi de saldırı dalgasını devralarak greve destek veren sendikalara, 15 ay (Kristal-İş’e) ile 3 ay arasındaki sürelerle ihraç cezası verdi. İhraç sembolik olmakla birlikte bir ceza mantığı taşıyordu. Bu da sendikal mücadelede daha ileri duruşun artık Türk-İş bünyesinde barındırılmayacağı idi. Ve bu mücadele dersi DİSK’i filizlendirdi.
“Paşabahçe direncini bozdular,
Aya değen uçurtmasını çözdüler.
Bu yan onlarındır, öte yan senin,
İnermiş toprağa nur uzun uzun,
Bugünü, yarını, geleceği boz,
Varlığı, kendine uydur uzun uzun.
Paşabahçe direncini bozdular,
Alnımıza bir açlığı yazdılar.”*
Ama işçilerin mücadelesi yeni başladığı yerde kayıp yoktu. Bunun için Paşabahçe grevi ihanet çetelerinin maskesini düşürdüğü, fiili-meşru mücadelenin gücünü açığa çıkardığı için bir kilometre taşına dönüştü.
Ve geride kalan direnci bozulan ama kavgası bitmeyenlerin hikayesi oldu. Şair bunun için seslendi Paşabahçe grevinin sesiyle yarınlara ulaşsın ve ders bıraksın diye... Varsın yenilgi desinler kazanacaksak son savaşı ve diz çökmediysek bugün, güçlü olanlar bilsin bitti diye yarın şaşıran onlar olacak.
* Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Paşabahçe Destanı şiiri