Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, 1’inci Öğretmen Buluşması kapsamında özel sektörde yaşadıkları hak gaspına karşı İstanbul’un Şişli ilçesindeki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir araya geldi.
Özel okul, kurs ve rehabilitasyon merkezinde çalışan öğretmenler, “Güvenceli iş, insanca yaşam istiyoruz, sendikamızla geliyoruz” diyerek sendika kuruluş dilekçesini İstanbul Valiliği’ne verdi. Öğretmenler, özel sektörde çalışan tüm eğitim emekçilerini anayasal hak olan sendikaya katılma çağrısında bulundu.
Artı Gerçek’ten Yağmur Kaya’nın haberine göre, güvenceli çalışma koşullarından, özlük haklarından ve mesleki saygınlıktan yoksun olduklarını vurgulayan öğretmenler, özel sektörde sömürüyü yasal hale getiren eğitim politikalarının, özel öğretim patronlarını kollayan kanunların altında ezildiklerini söyledi.
Öğretmenler mevsimlik işçi gibi çalıştırılıyor
Belirli süreli iş sözleşmesi ile mevsimlik işçi gibi çalıştırıldıklarını söyleyen özel sektör çalışanı öğretmenler, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile sömürünün yasal hale getirildiğine dikkat çekti. Bu kanununun 2007 yılında değiştirildiğini ve bu değişiklikle birlikte öğretmenlerin var olan haklarının ellerinden alındığını ve sömürüye daha açık hale getirildiğini ifade etti. Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile patronların çıkarlarının güvence altına alındığını söyleyen öğretmenler, bu kanun ile öğretmene bir öğretmen olarak değil çalışan olarak bakıldığını, bu kanunla işvereni rahatlatan maddelerle öğretmeni sömürüye doğru iten maddelerin bir araya getirildiğini ifade etti.
İnsanlık onuruna yaraşır bir çalışma ortamı yaratmak adına
İş yerinde insanlık onuruna yaraşır bir çalışma ortamı yaratmak, kendileri ve iş hayatına ilişkin tüm konularda söz ve karar sahibi olmak adına “Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası” kurduklarını ifade eden öğretmenler, sendikalaşmanın bir anayasal hak olduğunu vurguladı.
11 yıldır sınıf öğretmeni olarak özel sektörde çalıştığını söyleyen Özel Öğretmenler Sendikası’ndan Ozan Fındık, bir yıldır sendika kurmak için girişimlerde bulunduklarını ve geçtiğimiz perşembe günü sendika kuruluş dilekçesini verdiklerini açıkladı. Fındık, özel sektörde yaşadıkları hak gasplarını şu sözlerle dile getirdi:
“Bugün 30 Ağustos, resmi tatil ama birçok kursta arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bu da zaten her şeyi gösteriyor aslında. Son dönemde ‘Kısa çalışma ödeneği’ sıkıntısı yaşadık. Bu ödenek ile patronlar kar elde ederken; öğretmenlerin sigortaları eksik yatırıldı.”
Kıdem tazminatı vermemek için istifa ve 10 aylık sözleşme yöntemi
“Biz aynı zamanda hukuk komisyonu kurduk” diyen öğretmen Ozan Fındık, uğradıkları hak gasplarını şöyle anlattı:
“Öğretmenlerden gelen şikayetleri de alıyoruz. Ve daha yeni işe başlarken bir sene sonrasına dair istifa dilekçesi imzalatılıyor. Öğretmenler kıdem tazminatlarını alamasın diye bir sene sonrasının istifasını baştan alıyor patronlar. Tam bir yıllık sözleşme yapılmıyor. Bazı öğretmenlere 10 aylık bir sözleşme imzalatılıyor ve bu yüzden kıdem gaspına uğruyorlar.”
“Patronun iki dudağının arasındayız, her an işten çıkarılabiliriz”
“Hala patronun iki dudağı arasındayız. Her an çıkarılabiliriz. Bu etkinliğe katıldığımız için bile hiçbir açıklama yapmak zorunda kalmadan çıkarılabiliriz. Uğradığımız hak gaspına karış başvuru yapabilecek hiçbir yer yok. Mahkemeler yıllarca sürüyor.”
“Anayasal haklarımızı öğrendik”
Patronların korunduğunu söyleyen Fındık, “Yaratıcılık çaresizlikten doğuyor. Logo, broşür, afişe kadar hepsini biz hazırladık. Bir yıl boyunca online toplantılar düzenledik. Bir yandan kendimizi hem öğretmen hem tekniker hem de video düzenleyicisi olarak bulduk. Bunları yaparken anayasal haklarımızı da öğrenmeye başladık” diyerek özel sektörde çalışan öğretmenlerin maruz kaldığı hak gaspına karşı örgütlenmesi gerektiği çağrısında bulundu.
“Bu cüreti onlara vermemek lazım”
Okul öncesi öğretmeni olan ancak bu alanda çalışma koşulları kötü olduğu için şu an bir rehabilitasyon merkezinde çalıştığını söyleyen Elif Berber, hafta sonları da çalışmak zorunda bırakıldığını anlattı. Bir çocuk annesi olan Berber, bir iş görüşmesinde asgari ücrete günlük 10 saat gibi bir çalışma koşulu sunulduğunu ifade ederek, “Herhangi bir ortaokul mezunu bu ücreti zaten alıyor. O zaman ben neden öğretmen oldum? Bunca yıl emek verdim, çok seviyorum mesleğimi ancak bu cüreti onlara (iş verene) vermemek lazım. Yani bir öğretmene bu ücreti söyleyememeliler. Sürekli bir borç içinde yaşıyoruz” dedi ve öğretmen olan eşiyle birlikte çok zor şartlar altında yaşadıklarını vurguladı.
“Veliye 24 saat hizmet vermek zorundasınız, izin gününüz de doluyor”
Bir kursta çalıştığını belirten Damla öğretmen ise, sömürü araçlarının farklı olsa da sömürünün herkes için aynı olduğunu ifade ederek, “Bir arada farklı başlıklar altında toplanma gereği duyduk” dedi. Devamında şunları söyledi:
“Biz öğretmenler mezun olduğumuzda çok heyecanlı oluyoruz. İş hayatına girince mutluluk, heyecan kalmıyor. Bir kere kapı kapı dolaşıp CV bırakman gerekiyor. İş bulunca da ‘oh be rahatladım’ diyemiyorsun. Birçok arkadaşımız meslekte tecrübe kazansın diye ücretsiz çalışıyor ne yazık ki! Şanslıysanız asgari ücretle iş bulabiliyorsunuz. 6 gün çalışıyoruz. Kalan bir günde ya veli arıyor ya müdür arıyor... Bir şekilde o izin gününüzde doluyor. Veliye 24 saat hizmet vermek zorundasınız. Kimi yerlerde hafta sonları 24 saat derse giriyoruz neredeyse.”
“Tahta başında bayılacak gibi oluyorsunuz ama devam etmek zorundasınız”
“Tahta başında bayılacak gibi oluyorsunuz ama yinede o dersi anlatmak zorundayız. Her an işten çıkarılabilir kaygısı yaşamak cabası. Ve kurslarda bizim iş sözleşmelerimiz 10 ay üzerinden yapılıyor. 10 ay demek şu: ‘Senin sigortanı asgari ücret üzerinden 10 ay ödeyeceğim. Sen haziranda işsizsin. Performansını beğenirse eylül ayında tekrar anlaşırım, sözleşme yapılmazsa iş arayacağım. Biz mevsimlik işçi gibi çalışıyoruz. Temmuz, ağustos aylarımız parasız geçiyor. Ya kredi çekmek ya da ailenizden para almak zorunda bırakılıyoruz.”