15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 5 yıl geçti. Darbe girişimi sonrası 21 Temmuz’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile binlerce emekçi ihraç edildi, basın yayın organları başta olmak üzere onlarca dernek, sendika, vakıflarına kapılarına kilit vuruldu.
OHAL’in 18 Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen KHK’larla yaşatılan mağduriyetler giderilmedi. OHAL’de en az 134 bin kamu görevlisi ihraç edildi, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatıldı. 126 bin 300 kişi, işlerine dönmek için OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’na başvurdu. Bu başvuruların 108 bin 200'ünü karara bağlayan komisyon, 96 binini reddetti. Başvuruların 12 bin 200'ü kabul edilirken, diğer dosyaların incelemesi halen sürüyor. Bu isimlerden birisi de 7 Şubat 2017’de yayınlanan 686 sayılı KHK ile görevinden ihraç edilen 12 yıllık öğretmen Yurdagül Şahin Demir. Demir, 15 yıllık öğretmen olan eşiyle birlikte aynı gün ihraç edildi. Demir, ihraç edildiği dönem 7 aylık hamile olduğunu, kızı doğduğunda dayanışmayla ihtiyaçlarını karşıladığını söyledi.
Örgütlülüğün gücü
Tolga Güney’in Mezopotamya Ajansı’nda yer alan haberine göre ihraç edilmesinin ardından dayanışmanın önemine dikkat çeken Demir şunları ifade etti:
“Kızım doğduğunda tek bir elbisesi bile yoktu. Bir şube beşiğini aldı. Diğer şubeler kıyafet getirdi. Yaklaşık 1 yıl boyunca çocuk bezi getirildi. İnanılmaz bir dayanışma gördük. Hem maddi hem manevi olarak çok destek gördük. Bireysel desteği çok gördük ama diğer yandan direnen ile dayanışma noktasında bir eksiklik oldu. 70 haftalık oturma eylemlerimize sendikalar ve toplumsal muhalefet cephesinden ciddi bir destek gelişmedi. Bu süreç 5 yıldır uzuyorsa, bunun ilk nedeni KHK’lıların örgütsüz oluşudur. İkinci nedeni ise KHK’lıların yalnız bırakılmasıdır.”
“Hayata tutunuyoruz”
İhraç edilmelerinin ardından başlattıkları 70 haftalık eylemleri hatırlatan Demir şunları ifade etti:
“Bu oturma eylemleri Türkiye geneline yayılacak ve işimizi geri alacağız diye düşünüyoruz. Ancak sendika oturma eylemlerini bıraktı. Bu eylemler bitince ihraç edildiğimizin farkına vardım. Sonrasında kendi adıma büyük bir boşluk yaşadım. KHK’lara karşı mücadele sadece KHK’lılara bırakıldı. Bunların da bir avucu sokağa çıkabildi. İnsanlar 20 yıllık emeklerini bir anda kaybetti. Parasız kalmış, hiçbir yerde iş bulamazken, hayata tutunmak gibi bir derdimiz vardı. Siyasi iktidar üstümüze geldikçe geldi. Muhalefet sustu. Biz buna rağmen hayata tutunuyoruz. Hala gasp edilen haklarımızı alacağımıza dair umutlarımızı ve yaşadığımız toprakların daha yaşanılabilir hale gelmesi için mücadele ediyoruz.”
Geleceği çalındı
“Yaşadığım en büyük mağduriyet, KHK ile ihraç edilmek oldu” diyen Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“KHK ihraç edilmek ömür boyu işsizlik ile yüz yüze olmak, geçmişindeki emeklerinin hiçe sayılması demektir. Seyahat etme özgürlüğümüz bile yok. Mesela yurt dışına çıkmak istesek gidemiyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu bizi Kod-37 diye fişledi. Bu kod karşılarına çıkınca, patronlar bizimle çalışmak istemiyor. Çocuğumun hem annesi hem babası ihraç olduğu için gelecekte kamu hizmeti yapmak istese, belki de güvenlik soruşturmasından geçemeyecek. Bu mağduriyet bugünümü, yarınımı, hatta çocuğumun geleceğini bile etkiliyor.”
İktidar anlayışı
KHK’ların iktidar anlayışının sonucu olduğunu dile getiren Demir şunların altını çizdi:
“Bugün kamusal hizmetlere baktığımızda, liyakat kesinlikle yok. Bizlerin yerine gelenler, AKP-MHP’nin istediği tipolojide memurlar. Biz eğer bu durumun değişmesini istiyorsak, önce talep etmeli, sonra bunun için örgütlü bir mücadele yürütmeliyiz. Bu mücadelede sokağın gücünün yanı sıra üretimden gelen gücünde kullanılması gerekiyor. Bunu kullanmadığımız sürece gelecekten hep umutlu değilim. Mücadele ne kadar büyürse gelecek o kadar umutludur.”
Toplumsal muhalefete çağrı
OHAL düzenlemelerini uzatan ve ekonomik düzenlemeleri de içeren torba kanun teklifinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilmesine de değinen Demir şunları belirtti:
“Bugün bu OHAL yetkilerini uzatarak yaptığı şeylere devam edeceği anlamına geliyor. Anti demokratik uygulamaların devam etmesi, polis devletinin kalıcılaşması, daha fazla insanın ihraç edilmesi demek oluyor. Biz 5 yıllık süreçte toplumsal muhalefet olarak toplu bir yanıt veremedik. Ama OHAL yetkilerinin uzatılması ile gelişecek uygulamalara karşı mutlaka toplu bir yanıt vermeliyiz. Siyasi tasfiye ortamına karşı durmalıyız. KHK meselesi sadece bizim meselemiz değil. Bu mesele ülkede toplumsal yarar isteyen herkesin meselesidir. Toplumsal muhalefetin, sendikaların ve siyasi partilerin bu meselesi gündemine alması gerekiyor. KHK rejimine karşı birlikte mücadeleyi öneriyorum.”