Geçtiğimiz günlerde Novares’te toplu iş sözleşmesi imzalandı. Fabrikada toplu sözleşme dönemi Ocak ayında başlamış, ancak araya pandeminin girmesi nedeniyle aylarca görüşmeler yapılamamış ve süreç yaz sonuna sarkmıştı. Ağustos ayında uyuşmazlık zaptının tutulmasının ardından 22 Eylül’de greve çıkılan Novares’te 23 Eylül’de anlaşma sağlandı. Sözleşmenin içeriği çeşitli değerlendirmelere konu oldu/oluyor.
Ancak bu yazı konusu Novares’te kutlanacak olan 8 Martlar. Sözleşmeye göre 8 Mart günü, fabrikada işçiler ile fabrika yönetimi ortak bir 8 Mart etkinliğinde buluşacak.
8 Mart uzlaşı değil, mücadele günüdür!
Yaşamı, çıkarları, dünya görüşü taban tabana zıt iki sınıf, 8 Mart gibi bir mücadele gününde hangi talepler etrafında yan yana gelecek, bu sorulması gereken ilk soru.
8 Mart; sosyalist kadın önder Clara Zetkin’in önerisiyle, o dönem kadın işçilerin verdiği eşit işe eşit ücret, daha kısa çalışma süreleri ve oy hakkı mücadelesine atfen uluslararası bir mücadele günü olarak belirlendi. O günden bugüne de dünyanın her yerinde kadınların özgürlük ve eşitlik istemlerini haykırdığı bir gün olarak kutlanıyor.
Burjuvazinin “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” bayrağını dalgalandırdığı ilk günlerden bugünlere kadınlar hiçbir zaman bu bayrağın altına kabul edilmediler. Onlar için “insan hakkı” demek, “erkek hakkı” demekti. Ancak kadınlar, sufrajetlerden 1871’in komünar kadınlarına, Rusya’da Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen kadınlardan bugün parlamento binalarını yangın yerine çeviren kadınlara hem genel toplumsal mücadelelerde hem de özgün talepleri uğruna direnmekten vazgeçmediler. Karşılarında ise her zaman kurulu düzeni, sağından soluna bu düzenin temsilcilerini buldular. Sermaye için kadın; emeği yeniden üretecek ücretsiz işçi, emek gücü fiyatlarını düşürecek yedek sanayi ordusu, vitrinini süsleyecek objeden ibaretti. Bu düzen içinde kadınlar ne kazandıysa, düzene karşı savaşarak kazandı.
Kadını ucuz işgücü olarak üretime çeken, fakat “kutsal annelik ve eşlik görevleri”nden azad etmeyen, bu yolla çifte sömürüye maruz bırakan ve devasa bir bakım emeği yükünden kurtulan, kriz dönemlerinde ilk olarak kadına evin yolunu gösteren, kadın emeğini değersizleştirip eşit ücretlendirmeyen kapitalistlerin, kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin karşısında olduğu ortadadır. Sadece pandemi döneminde dahi kadınların erkeklerden 1,8 kat daha fazla işsiz kaldığı gerçeği bunu göstermektedir. Petrol-İş yönetimi Novares sermayedarında bu tablonun aksinde, bizim göremediğimiz bir şeyi mi görmüştür sormak gerekir.
Kadın işçilerle sınıf düşmanlarını -hele de 8 Mart gibi egemen sınıftan koparılıp alınmış bir günde- aynı etkinlikte buluşturmak, sendikaların bugün geldiği tabloyu gözler önüne seren sayısız örnekten yalnızca biri. Sınıf savaşının yerini sınıf işbirliğinin, mücadelenin yerini tavizkâr bir uzlaşmacılığın aldığı mevcut sendikal anlayış, sendikaların sınıfın mücadele örgütleri olmaktan uzaklaştırıldığını göstermektedir. Sendikalarımızı tekrar kazanmak, emeğin korunması mücadelesinde kadınlar için de bir mevziiye çevirmek, öz örgütlerimiz haline getirmek kadın işçilerin temel bir sorumluluğudur.
Son sözümüz de başta Petrol İş üyesi kadınlar olmak üzere tüm işçi kadınlaradır: Sermayedarlarla ortak etkinliklerde değil, kadın-erkek kendi sınıf kardeşlerimizle mücadele alanlarında, aşağıdaki taleplerimiz etrafında buluşalım!
-Toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliği!
-Kadına yönelik her türlü şiddet için cezai indirime, affa, teşvike son!
-8 Mart tüm işçiler için ücretli izin ilan edilsin!
-Kadın işçilere regl izni!
-Tüm işyerlerine ücretsiz-nitelikli kreş!
-Eşit işe eşit ücret!
-Fabrikalarda cinsel taciz, baskı ve mobbinge son!
-Ebeveyn izinleri uzatılsın!
-Sendikalarda kadın temsiliyeti arttırılsın, kadın işçiler için özel politikalar geliştirilsin!
Gebze’den bir sınıf devrimcisi