Mücadele tarihimizden bir sayfa: Tariş Direnişi

Bu direniş yerel bir alanda kalmasına rağmen sesini fazlasıyla duyurmayı başarmıştır. Ayrıca siyasallaşan bir işçi direnişidir.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 22 Ocak 2020
  • 16:49

Türkiye işçi sınıfı, mücadele tarihinde birçok deneyim biriktirmiştir. Militanlığı ile göze çarpan Tariş Direnişi bunların en önemlilerinden biridir. İşçi sınıfının ve sınıf devrimcilerinin dikkatle okuması ve dersler çıkarması gereken bir deneyimdir.

Bu direniş, dünyada krizlerin, özelleştirmelerin olduğu, bu saldırılara karşı toplumsal muhalefetin güçlü olduğu ve faşist cuntaların yaşandığı bir dönemde gerçekleşti. Tüm dünya çapında yetmişli yıllarda yaşanan kriz ortamı ile beraber bir dizi ülkeye yapılan emperyalist müdahalenin yanı sıra özelleştirme politikaları sermaye açısından bir zorunluluk haline gelmişti. Fakat dünya çapında “sosyal devlet”ten arî özel sermaye sistemine geçiş birçok açıdan tamamlanmışken devlet kapitalizminin bir gelenek gibi görüldüğü Türkiye bu açıdan tarihin çok gerisinde kalmıştı. Birçok işletme henüz devletin elindeydi. Bu özelleştirme ve neoliberal politikaların uygulanmaya çalışılması Türkiye’de kendini o dönem için “24 Ocak Kararları” olarak gösterdi. Fakat dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal muhalefet, sermayenin ekonomik-politik saldırıları karşısında direniyordu. İşte bu çelişki ilerleyen zamanda gerçekleştirilen 12 Eylül askeri faşist darbe ile sermaye lehine çözülecekti.

Tariş Direnişi, dünya ve Türkiye işçi sınıfının, sermayenin bu saldırılarına karşı direnen yanının bir parçasıydı.

Tariş’in 10 binin üzerinde çalışanı vardı. Ve bir nevi belediyelerde olduğu gibi siyasal iktidarların denetiminde olduğu ve iktidara geldiklerinde kendi kadrolarını yerleştirdikleri bir kuruluştu. 1975-1977 yılları arasında iktidar olan 1. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti, Tariş’ten yüzlerce işçiyi işten çıkardı ve yerlerine faşistleri yerleştirdi. Aynı zamanda siyasal iktidar Tariş’i faşistlerin üssü haline getirdi.

Tariş’te çalışan işçilerin oturdukları mahalleler aynı zamanda devrimcilerin faaliyet yürüttükleri alanlardı. 1977 yılında CHP hükümete gelince, bu defa da Ecevit hükümeti Tariş’te faşistlerin etkinliğini kırma ve kendi kadrosunu oluşturma yönünde hareket ederek, sol ve devrimcileri Tariş’e aldılar. Bu dönem DİSK Tariş’te yoğun olarak örgütlenme çalışmaları yürüttü. Faşistlerin baskısından kaynaklı işçiler devrimcilerin yanında yer almaya başladılar.

1979’da Ekim ayında ara seçim oldu. CHP hükümetten çekildi. Ve 3. MC hükümeti kuruldu. Bu hükümetin icraatları arasında, daha önceki MC hükümetlerinin yaptığı gibi, yeniden kamu kuruluşlarında ve Tariş gibi yerlerde operasyonlar yapmak vardı. 15 Ocak tarihinde İçişleri Bakanlığı’nca İzmir Mülki Amirliği’ne gönderilen gizli bir genelgede “Tariş’i temizleyeceksiniz” deniyordu. Belli illerden getirilen faşistleri Tariş’e yerleştirmeye çalışıyorlardı. Buna karşı Tariş’te bulunan örgütlü-devrimci işçiler “Devrimci Eylem Birliği” adı ile bir deklarasyon yayınlayarak bu metni olabildiğince yaydılar. Hem fabrikada hem de İzmir’in ilerici birtakım semtlerine ulaştırarak olası bir saldırıya karşı direnme çağrısında bulundular. Bu esnada burjuva medya da kendi sınıfının çıkarları doğrultusunda “müdahale için daha ne bekliyorsunuz” tarzında başlıklar atıyordu.

22 Ocak 1980 günü sermaye devletinin müdahalesi başladı. Sermayenin katil polis sürüleri otobüslerle fabrika önüne geldiler. “Silah araması” bahanesi ile gelen polisler panzerlerle kapıları kırarak içeri girmeye çalıştılar. Özellikle Çiğli’de bulunan fabrikada işçiler militan bir şekilde direndiler. Polisi fabrikaya sokmadılar. Bu direnişte kadın işçiler en ön saftaydı. İşçiler, yaptıkları değerlendirme sonucunda, üretimi durdurarak fabrikayı terk etmeme kararı aldılar. Ve üç talep ileri sürüldü. Can güvenliği, gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılması ve işletmedeki hasarlardan polisin sorumlu olduğunun açıklanması idi. DİSK eylemin bitirilmesi konusunda başından beri geri bir tutum aldı. Oysa başından beri işçilerin böyle bir durumdaki beklentisi DİSK’in genel grev çağrısı yapmasıydı. Rıdvan Budak “bu direniş kamuoyunda farklı yansımaya başladı. Bizim genel greve başlamamız için bu direnişin bitmesi gerekiyor. Gönen’e gidelim genel grev kararı alalım” dedi. Karar alınmadı. Buna karşı işçiler tepkilerini “direnişi kıranın kafasını kırarız” sloganlarıyla karşıladı. Fakat sonuç değişmedi. DİSK direnişi bitirdiğini duyurdu ve işçiler iş başı yaptılar. Direnişin birinci aşaması bitti.

7 Şubat günü direniş tekrar başladı. 7 Şubat’ta üzüm işletmesinde, 10-11 Şubat’ta iplik fabrikasının etrafında işçilerle polis arasında çatışmaya varan eylemler oldu. Yaşanan bu son direnişi de 10 bin kadar polis-asker ile bastırabildiler. Fabrikadaki direniş bastırıldıktan sonra bu sefer işçi mahallelerine yönelen polis buralarda da operasyonlar gerçekleştirdi. Fabrikaları kapattılar ve İzmir’de sıkıyönetim ilan ettiler.

Tariş Direnişi yol gösteriyor!

Tariş Direnişi sonuç olarak sınıf hareketi tarihine yazılmış önemli direnişlerden biridir.

Bu direniş aynı Tekel Direnişi’nde olduğu gibi yerel bir alanda kalmasına rağmen sesini fazlasıyla duyurmayı başarmıştır. Ayrıca siyasallaşan bir işçi direnişidir. Militanlık açısından hem geleceği noktaya işaret etmiş hem de sendikal bürokrasiyi zorlamıştır.

F. Deniz