Sinbo fabrikasının önündeki direnişleri 31. gününde kazanımla sonuçlanan kadın işçilerle İşçi Emekçi Kadın Komisyonları tarafından yapılmış olan röportajı sunuyoruz.
-Direnişinizde 30. güne yaklaşıyorsunuz. Bu süreç size neler öğretti?
Dilbent: Bu süreçte dayanışmanın verdiği gücü ve güveni öğrendik. Savunduğumuz taleplerin mücadelenin ve kamuoyunun da etkisi ile birlikte işçi sınıfının talepleri olduğunu, işçilerin hak arayışına ne kadar aç olduğunu öğrendik.
Hüsne: Bu süreçte ilk öğrendiğim şey dayanışmanın ve mücadelenin patronlarda nasıl bir korku yarattığıdır. Biz işçi sınıfını hiçe sayan patronların bizim alınterimizle zengin olduklarını ve bizlerin örgütlü şekilde hareket etmemiz halinde bizim gücümüzden korktuklarını gördük.
Kardelen: Direnişimiz bize çok şeyler öğretti. Mesela direnmeden hakkımızı alamadığımızı, insanca çalışmak için direnmek zorunda olduğumuzu. Bir kadın olarak direnişe geçmek bu sömürüye, baskıya, cinsiyet ayrımına karşı mücadele etmek bizi daha da çok özgürleştirdi.
- Pek çok direnişte olduğu gibi sizin direnişinizde de kadın işçiler direnişin en önünde, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dilbent: Bizler fabrikada çalışırken de kadınların birçok soruna karşı duyarlı ve çözümleme pratiği içinde olduklarını görüyorduk. Bu da bizleri kadınların mücadelede en ön safta olması gerektiği anlayışına yöneltti.
En basit örneği ile, Sinbo’da kadınlar daha çok baskıya ve mobbinge maruz kalmasına rağmen maaşlarımızın zamanında yatması için kadınlar en ön safta iş durdurma eylemi yapıyordu. Erkek işçiler hiç katılım yapmıyordu. Direnişte de kadınlar olarak en ön safta mücadele etmeyi tercih ederken hem çevremizdeki hem Sinbo’daki kadınların verdiği kararlı mücadelelerden feyz aldık. Soğuk, yağmur demeden bu inanç ve kararlılıkla direniyoruz.
Hüsne: Çocukluğumuzdan beri kadın cinsiyetinin ağırlığını yaşayan biz kadınlar; evde, işte, sokakta, hayatın her alanında duygusal ve fiziksel yönden sömürülmüş, bastırılmış, haklılığımız bile sorgulanmıştır. Aslında tüm kadınlar bilir ki mücadele etmeden, direnmeden ne mutluluk ne haklılık ne de güzel günler olacaktır. Bir anne, bir abla, bir kız çocuğu olarak bunların bilincinde olan biz kadınlar haklılığımızı, düşüncelerimizi ve özgürlüğümüzü açıkça ifade edebildiğimiz için direniş alanında en ön saflarda yerimizi aldık.
Kardelen: Dünya nüfusunun yarısını, dünyadaki işgücünün ise üçte birini oluşturan kadınlar, bulunduğu her alanda sömürülmektedir. Sinbo’da da kadınlar erkeklerden daha düşük maaşla, daha ağır işlerde çalışıyorlar. Tüm bunlara karşı biz kadınlar Sinbo’da direnişin en önündeyiz.
- Sendikalaştığınız için Sinbo patronu tarafından ücretsiz izne çıkartıldınız. Kadın işçiler olarak fabrikada sendikal faaliyet yürütürken zorlanma yaşadınız mı?
Dilbent: Sinbo’da özellikle kadın işçilere karşı mobbing, baskı ve taciz mevcuttu. Bunlara karşı sendikal faaliyetimize başlamıştık. Bu süreçte de kadın işçilere dönük baskı artmıştı. Tuvaletlere gitmeyi, su içmeyi dahi yasaklama pervasızlığı vardı. Bizler bu pervasızlığa karşı daha da kenetlendik ve mücadele ettik.
Hüsne: Bizler genellikle hedef olarak gösteriliyorduk (Günah keçisi gibi). Ben Sinbo’ya kalite kontrol elemanı olarak işe alındım. 3,5 sene kontrolcü (montajı tamamlanmış ürünün elektriksel ve fonksiyonel kontrolünü yapmak) olarak çalıştım. Fakat son zamanlarda ürünleri paket yapmaya ve hazırlık işleri yapmaya yönlendirildim. Şeflerin ve montaj sorumlusunun baskısı da cabası. Bunun sebebi işçiyi yıldırmak ve istifa etmeye zorlamaktır. Bizler tabi ki de yılmadık, son günümüze kadar yine, yeni, yeniden güvenceli ve sendikalı çalışmak için sendikamız TOMİS’e üye olmaya davet ettik.
Kardelen: Sendikal faaliyet yürütürken ustaların, şeflerin, müdürlerin baskısına uğradık. Bizi takip ediyorlardı, ağır işlere veriyorlardı iletişimimizi kesmek için. Ama biz konuşuyorduk. İçerdeki haksızlığa boyun eğmeyen birçok kadın vardı. Molalarda dahi gözleri üzerimizdeydi. İçerde çok fazla sömürme, haksızlık ve baskı var. Sendika gelir diye çok korkuyorlardı. Bir kıvılcım oluşur diye korkuyorlardı. Çalışanların çoğu kadın işçi olduğu için hep korktular.
- Buradan tüm işçi ve emekçi kadınlara nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?
Dilbent: Kadınlar yaşamın bir parçası değil ortağıdır. Eşit işe eşit ücret talebimiz başta olmak üzere tüm taleplerimiz için mücadele edelim. Kadınlar mücadelede varsa o mücadele kazanım ile sonuçlanabilir.
Çifte sömürüye karşı, tacize karşı kadınlar taleplerini üretim alanlarına taşıyıp, üretimden gelen gücünü kullanarak mücadeleyi büyütmelidir. Ancak bu şekilde gerçek manada çifte sömürü ortadan kalkacaktır. Mücadele alanları kadınların bilinçlenmesinin ve taleplerini ortaya koymasının bir aracıdır diyoruz. Kadınlar varsa direniş var, kazanım var.
Hüsne: Tüm işçi ve emekçi kadınlara diyorum ki; biz kadınlar biliyoruz ki boyun eğmeden, ezilmeden, sömürülmeden ve cinsiyetimiz kullanılmadan yaşayacağımız bir dünya kurmalıyız. Bu olmazsa bizlere hiçbir değer verilmeyeceğidir.
Ve yine biliyoruz ki; bütün bu düşünceleri yıkmak için evde ve işte yapılan baskılara karşı sinmemek, korkmamak ve aynı duygularla vurulmuş insanlarla el ele örgütlenip, mücadele etmeye çağırmaktır vazifemiz.
Kardelen: Tüm işçi ve emekçi kadınlar direnmekten başka çaremiz yok. Direnirsek kazanırız, çünkü kadınlar bulunduğu her alanda sömürülmektedir. İşte, sokakta sömürüye, ayrımcılığa son vermek için mücadele edelim. Unutmayalım kadınsız devrim olmaz.