Dünya bütünsel bir kriz sürecinin içinden geçmektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak tüm alanları kesen bu kriz, emperyalist-kapitalist sistemin onulmaz çelişkileri ekseninde gündeme gelmektedir. Artan emperyalist savaş ve saldırganlık politikaları, buna eşlik eden ekonomik, sosyal, siyasal hak gaspları kriz sürecinin güncel görünümleri durumundadır. Dünyanın bir çok noktasında olduğu gibi, özellikle Ortadoğu'da süren emperyalist yağma savaşları ile ezilen halklara ağır bir yıkım yaşatılmaktadır. Esnek, kuralsız, güvencesiz ve taşeron çalışma dayatması, emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı krizden çıkış yolu olarak görülmekte, fatura bir kez daha işçi ve emekçilere kesilmektedir. Sözde refah devletleri olarak ifade edilen ülkeleri de kapsayan bu süreç, paralel olarak Türkiye'de de gündeme gelmektedir. Avrupa'da Fransa, Yunanistan gibi ülkelerde devreye sokulan kapsamlı sosyal yıkım saldırıları ve buna karşı işçi sınıfının gerçekleştirdiği genel grevler güncel örnekler olarak yaşanmaktadır. Bu örnekler saldırının paralelliğini göstermekle birlikte, işçi sınıfının mücadelesinin de, enternasyonal bir karakterde aynı paralellikte olması ihtiyacını ortaya koymaktadır.
***
Türkiye'de biz işçiler her geçen gün ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Sermaye düzeni, bizlerin her türlü ekonomik ve sosyal hakkını tırpanlarken, sefalet ücretleri dayatmaktadır. Esnek, kuralsız, güvencesiz ve taşeron çalışma yöntemleri kural haline getirilmektedir. İş cinayetleri “kader” denilerek normalleştirilmekte, “kullan-at” işçilik yaygınlaştırılmaktadır. Patronlara verilen devlet teşvikleri artırılırken, bizlerin her türlü hak arayışının önü tıkanmakta, baskılar, engellemeler, grev yasakları rutin uygulama haline getirilmektedir.
Meclis'ten sermayenin ihtiyaçları ve çıkarları baz alınarak, sömürü zincirlerine yeni halkalar ekleyen yasalar birbiri ardına çıkartılmaktadır. AKP hükümeti yerli ve yabancı sermayeye hitap ettiği tüm konuşmalarda icraatlarının sermayenin çıkarına olduğunu açıkça vurgulamakta, OHAL'i patronlar için, işçilerin elini kolunu bağlamak hedefiyle kullandıklarını söylemekten geri durmamaktadır. Emeğiyle geçinen bizlerin belini büken vergiler artmakta, temel tüketim maddelerine yeni zamlar gelmekte, yaşam şartları gittikçe daha da zorlaşmaktadır. Kısacası bu ülkede işçiler için kapsamlı kölelik koşulları hüküm sürmektedir.
Tüm bu saldırılar işçilerin örgütsüz ve dağınık oluşunun verdiği pervasızlıkla hayata geçirmektedir. Etnik, dinsel, mezhepsel ayrımlar ve önyargılar körüklenerek, emeğiyle geçinen milyonlar birbirine düşman edilmektedir. Farklı etnik köken ve dinsel inançtan olan fakat aynı şartlarda yaşayan ve çalışan işçiler, gerici ideolojik-politik propaganda ile yan yana gelemez, hareket edemez hale getirilmektedir. İşçi sınıfının temel ihtiyacı olan birleşik mücadelenin önüne bu temelde engeller konulmaktadır. Sermaye düzeni ve hükümeti tüm bu saldırılarla işçi sınıfını teslim almak istemektedir. Uysal, ucuza çalışabilecek, düşünmeyen, sorgulamayan, önüne konulanla yetinen, makinanın bir parçası olan işçiler yaratmak hedefindedir.
***
Bu saldırılara işçi sınıfına yabancılaşmış, sınıf mücadelesinin önünde artık bir engele dönüşmüş sendikal anlayışların varlığı eklenmektedir. İşçilerin öz örgütleri olması gereken sendikalar, işbirlikçi-ihanetçi tutum ve çabalarla kötürümleştirilmiştir. Bu anlayışlar sendikaları sınıf mücadelesini engelleyen, önüne geçen kimi zaman da patron adına hareket eden yapılara dönüştürmüşlerdir. Kendi sektörümüzde çok açık olarak gördüğümüz bu tablo, metal işçisinin ve toplam işçi sınıfının sırtında bir kambur durumdadır.
Kapsamlı ekonomik, sosyal, siyasal saldırılar ve bunu tamamlayan bir yön olarak, 1980 askeri-faşist darbesinin hayata geçirdiği bilinçli politikaların ürünü bugünkü sendikal kast ancak örgütlü bir sınıf hareketi ile püskürtülebilir. Örgütlü bir sınıf hareketi ise, fabrika temelinde işçi iradesini temsil edebilecek komiteler ve bu komitelerin diğer fabrika ve sektörlerle kuracakları koordinasyonlar üzerinden hayat bulabilir.
Bir bütün olarak işçi sınıfının ve biz metal işçilerinin kölece çalışma ve yaşam koşullarına karşı birleşmek, dişe diş bir sınıf mücadelesi örgütlemekten başka çıkar yolumuz bulunmamaktadır. Bu mücadele sermayeye karşı olduğu kadar aynı zamanda, sendikalarımızı teslim alan ihanetçi, işbirlikçi ve mücadele kaçkını sendikal anlayışları da hedeflemek zorundadır. Artık bizlerin önünde bir engele dönüşen bu kabuk parçalanıp atılmalıdır. Yeni, işçi sınıfının temel hak ve çıkarları temelinde hareket edecek bir anlayış inşa edilmelidir. Gücünü ve meşruluğunu haklılığından alan, kazanıma kilitlenmiş bir bakış ve iradeyi temsil edecek bu mücadele hattı zorunlu bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır.
Söz, yetki ve karar inisiyatifini elimize almalıyız. Fiili-meşru mücadeleyi rehber edinerek patronlar sınıfının karşısına, işçi sınıfının çıkarlarını sınıfa karşı sınıf çizgisinde savunabilecek, patronların ne kadar verdiğini değil, bizlerin meşru ihtiyaçları temelinde ortaya konulacak talepler ekseninde hareket edecek bir anlayış, mücadele hattı ve bakışını yaratmak zorundayız. Fabrika örgütlenmelerini, birliklerini, iradesini bu anlayışın inşa edilebileceği, güvencelenebileceği tek yol olarak görebilmeli, buna uygun bir çabayla davranabilmeliz.
***
2015 yılında gerçekleşen Metal Fırtına MESS'e, MESS düzenine ve sendikal ihanet şebekelerine karşı patlayan öfkemizdi. Sırtımıza kene gibi yapışan kapitalist düzenin efendisi patronlara ve onların emireri olan sendikal anlayışlara karşı güçlü bir çıkış ve arayıştı. Bu arayışı metal işçileri olarak TOMİS'i yaratarak ete-kemiğe büründürmeye çalıştık.
TOMİS daha ilk baştan itibaren mücadele bakışı, anlayışı ve hedefleri olarak başta metal işçilerinin olmak üzere işçi sınıfının ihtiyaç duyduğu sendikal mücadele örgütünü yaratma çabasını önüne koydu. Bu iddia ve iradeyle yola çıktı. TOMİS'in bugün bir bütün olarak çürüyen, sınıf mücadelesinin önünde barikata dönüşen mevcut sendikal anlayışlara, kendi içinde bir alternatif yaratma kaygısı yoktur. Sınıf mücadelesinin buna ihtiyacı da yoktur. Her renkten ve tondan sendikal bürokrasi bir bütün olarak aşılabilmelidir. TOMİS tam da bu ihtiyaçtan yola çıkarak; varolan sendikal anlayışları yıkmak, oluşmuş bu kabuğu parçalamak, yeni bir çıkışı yaratmak, yeniyi temsil etmek çabası ve hedefindedir. Sendikaları, sendikal mücadeleyi, işçi sınıfının patronlar düzenine karşı etkili mücadele araçları olarak yeniden inşa etme iradesindedir.
***
2. Genel Kurulumuza kadar geçen süreçte bir çok saldırıyla karşı karşıya kaldık. Üyelerimiz işten atıldı, karalama kampanyalarına maruz kaldık. Bununla birlikte zayıf kaldığımız, eksik yaptığımız, TOMİS'in oynaması gereken misyonu yerine getirme çabasında yeteri kuvvetle davranamadığımız zamanlar oldu. Fakat TOMİS şahsında ifade olunan metal işçisinin mücadele kararlılığını, anlayışını hep canlı tutmaya, bu bayrağı hep dalgalandırmaya gayret gösterdik. TOMİS'in bu kararlılığı patronlara ve ihanetçi, işbirlikçi sendikal anlayışlara hep korku saldı. Bu korku nedeniyle sürekli bir saldırı, baskı ve işten atmalarla karşı karşıya kaldık. Fakat bu geride bıraktığımız dönem ve şu sıralar devam eden TİS süreci, metal işçisinin TOMİS'e duyduğu ihtiyacı daha yakıcı hale getirmiştir. TOMİS'in mücadele anlayışı, ilkeleri ve hattı ile metal işçisinin ihtiyaçlarına daha güçlü yanıt üretebilme ihtiyacını ortaya koymuştur. 2. Genel Kurulumuzun bu çaba ve iradeyi güçlendireceğine olan sonsuz inanç içindeyiz. Bu vesileyle TOMİS'in mücadele anlayışı ve hattını kısa başlıklar altında özetlemeye, önümüzdeki dönem bu ilkeler çerçevesinde mücadeleyi ve sendikamızı güçlendirmeye çalışacağımızı tekrar ilan ediyoruz.
TOMİS;
1- Metal işçilerine dayatılan kapsamlı kapitalist sömürü koşullarına karşı mücadeleyi güçlendirmek, metal işçilerini bu kapsamda yan yana getirmek, örgütlemek ve mücadelesine önderlik etmek hedefindedir.
2- Bu mücadelede fabrika zeminlerinde komite, kurul vb. üzerinden yaratılacak taban örgütlülüğünün temel önemde olduğunu bilir, gerçek sınıf sendikacılığının ancak bu temele yaslanabildiğinde, aşağıdan yukarıya işletilebilecek bir işçi demokrasisi ile olanaklı olduğu gerçeğinden hareket eder.
Fabrika temsilcileri de dahil, sendikanın tüm organları seçimle belirlenir, işçiler ihtiyaç gördüklerinde geri çağırma hakkına sahiptir. Sınıf mücadelesinin ihtiyaçları üzerinden zorunlu hallerde profesyonel olarak çalışacak sendika yöneticilerinin maaşı bir işçinin ortalama maaşından yüksek olamaz. Sendikanın tüm harcamalarında şeffaflık temel bir ilkedir.
“Söz, yetki, karar işçilerindir” şiarını temel ilke olarak kabul eder. Fabrikalarda inisiyatif fabrika komitelerinindir. Sendika sadece bu komitelerde ifadesini bulan irade ve kararların temsilcisidir.
3- Mücadele taleplerini, TİS taslaklarını patronun neyi ne kadar vereceğinden değil, fabrika komitelerinin inisiyatifinde haklı ve meşru olandan hareketle belirler, bu talepleri kazanmak için kararlı bir mücadele örgütlemeyi temel görevi sayar. İşçilerin onayı alınmadan imzalanan sözleşmeleri sınıf sendikacılığı bakışı, ilkeleri ve değerlerinin dışına düşmek olarak değerlendirir.
4- İşçi sınıfının haklı ve meşru taleplerini kazanabilmek için, patronlar düzeninin her türlü engelleme, baskı, grev yasakları vb. saldırılarına karşı, mücadele tarihinden süzülen deneyimler ışığında fiili-meşru mücadele bakışı ve anlayışını temel alır, buna uygun bir pratik çaba içinde bulunur.
5- İşçi sınıfının bilinçlenmesini, fabrika örgütlülüklerinin güçlenmesini sınıf mücadelesinin güçlenmesi açısından temel önemde olduğunun bilinciyle davranır. Başta kendi işkolunda mücadeleyi güçlendirmek hedefiyle paralel olarak, sendikalı-sendikasız ve işkolu ayrımı gözetmeksizin sınıfın birliğini, mücadelesini ve dayanışmasını esas alır.
6- Sermaye sınıfının işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırılarına olduğu kadar, işçilere yabancılaşmış, patronların uzantısı haline gelmiş, ayrıcalıklı bir kast olan sendikal anlayışlara karşı da mücadeleyi temel bir görev sayar.
7- İşçi sınıfının karşısına sermayeyle uzlaşma çizgisinde çıkan, sosyal diyalog telkinlerinde bulunan, “kazanıp kazandıracağız” propagandaları ile patronların ekmeğine yağ süren vb. anlayışlara karşı sınıfa karşı sınıf tutumu ve devrimci sınıf sendikacılığı pratiğini kendi zemininde inşa etmeye çalışır.
8- “Sendikalar siyaset yapmaz” diyerek, patronlar düzeninin temel çıkar ve hedefleri ile bütünlenen işçi düşmanı söylemlerin karşısına dikilir. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak bir bütün olan kapitalist sistemin karşısına, işçi sınıfının devrimci dünya görüşünün şekil verdiği sınıf siyaseti ile çıkar, buna uygun tutum alır.
9- Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin saldırılarına, baskısına, sömürüsüne maruz kalan tüm işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların yanındadır. Emperyalist-siyonist savaş ve saldırganlık politikalarının karşısındadır. Ülke içinde ve dışında her türlü cinsel, ulusal, mezhepsel baskının ve ayrımcılığın, kardeş halkların birbirine düşmanlaştırılması politikalarının karşısında “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” temelinde mücadele eder.
10- Yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğini savunur. Kadının ötekileştirmesine, ikinci cins konumuna düşürülmesine, baskı, şiddet ve katliamların hedefi haline getirilmesine, üretimin sürecinin dışına itilmesine karşı kararlılıkla mücadele eder. Bu tabloyu yaratan ve besleyen ideolojik, politik ve pratik uygulamalar karşısında durmayı temel ilke sayar.
11- Yasal veya yasa dışı olarak gündeme gelen çocuk emeği sömürüsüne karşı mücadeleyi temel görev sayar.
12- Toplumsal yaşamda karşımıza çıkan tüm sorunların temel kaynağının bugün dünyada egemen olan emperyalist-kapitalist sistem olduğu gerçeğinden hareket eder. İşçi sınıfı ve tüm ezilen kesimlerin kurtuluşu için kapitalizme karşı mücadeleyi güçlendirmeye çalışır.
13- Kapitalizmin uluslararası egemenliğine karşı işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesinin önemini görür ve bu temelde sınıf dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirmeye çalışır.
***
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız temel mücadele ilkelerimizi başta metal işçileri olmak üzere, işçi sınıfının tüm alanlarında hayata geçirmek, bu ilkeler ışığında sınıf mücadelesini güçlendirmek, TOMİS'in tüm üyelerinin görevi ve sorumluluğudur. Bu sorumluluğu başarıyla yerine getireceğimize olan inancımızla, tüm işçileri bu çabaya omuz vermeye davet ediyoruz. Metal işçisinin geriye gidişine bir son vereceğimiz, kaybettiklerimizi geri alacağımız, yeni haklar kazanacağımız, işbirlikçi-ihanetçi sendikal anlayışlardan hesap soracağımız günler yakındır. Kazanan metal işçisi olacak. Kazanan işçi sınıfının haklı ve onurlu davası olacak!
Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası