- Örgütlenme sürecini anlatır mısınız, neden sendikalaşma yoluna gittiniz?
Yaklaşık olarak 10 aydır Lang&Yüzer fabrikasında kauçuk operatörü olarak çalışıyordum. Fabrikada ağır ve sağlıksız çalışma koşulları var. Ek olarak da bizlerin üzerinden baskı hiç eksik olmaz. Yanı sıra kauçuk malzemeden üretim yapıldığından fabrika içinde hava oldukça sağlıksızdı, yeterli havalandırma yoktu. İş güvenliği konusuna geldiğimizde durum daha da vahim. Örneğin elektrik kabloları yağın içinden geçiyor. Fabrikada sıkça iş kazası yaşanmakta, neredeyse tüm arkadaşlarımızın vücudunda irili ufaklı yanıklar bulunmakta (makinadan 70-90 saniyede bir sıcak kauçuk malzeme çıkıyor, bunlar çıplak kollarla toplanıyor). Bununla ilgili ne bir önlem alınıyor ne de iş kazası tutanağı dolduruluyor. Bu yanıklar yöneticiler tarafından sıradan olaylar olarak karşılanıyor. Kaza geçiren işçiler hastaneye götürülmüyor, tedavi edilmiyorlar.
İşyerinde yaşanan bu haksızlıklara ve baskıya karşı sendikalaşma yoluna gittik. İlk önce bir grup işçi olarak bir araya geldik ve sendikalaşmaya karar verdik. Örgütleneme çalışmalarına başladık. Sendikalaşma süreciyle beraber Petrol-İş Trakya Şube Örgütlenme Uzmanı ve Bölge Temsilcisi Selçuk Öztürk’le görüştük. 3 kez toplantı aldık.
- Örgütlenme sürecinde yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
Yönetimle beraber 95 kişinin çalıştığı fabrikada örgütlenme sürecinin hemen başında, bir haftalık sürede 35 kişilik bir üye sayısına ulaştık. Tecrübesizliğimizden ve doğru yolu bilmediğimizden de kaynaklı kısa sürede patron bundan haberdar oldu. Bu süreçte patron hemen baskı ile işçilerden tek tek e-devlet şifrelerini isteyerek işçileri istifaya zorladı. Baskılardan ve istifalardan da kaynaklı üye sayımız 20 kişiye düştü. Biz de bu baskıları azaltmak, süreçle ilgili kamuoyu yaratmak için, durumu basınla paylaştık. Bizim bu hamlemiz hemen karşılık buldu. Daha önce yüzümüze bakmayan patron, bayram öncesi bizlerle selamlaşıp şeker dağıttı.
Baskıların yaşandığı ilk andan itibaren ve bizim konuyu kamuoyuyla paylaştığımız sürece kadar sendika yönetimi, baskılara karşı durumu sessizce izledi. Patron bizim bu hamlemize karşı bir adım daha ileriye giderek 3 işçi arkadaşımızı işten çıkardı. Bu arkadaşlarımız patron tarafından bilinçli bir biçimde hedef alınmışlardı çünkü içeride aktif olan bilinçli işçilerdi. Patronun bu kadar rahat davranmasında baskı sürecinde yanımızda olmayan sendikamızın da büyük payı var.
- Örgütlenme sonrası süreç nasıl gelişti, sendika nasıl bir refleks gösterdi?
İçeride baskıların olduğu, işçilerden e-devletlerinin patron tarafından zorla alındığı zaman sendika yönetimi, bu hukuksuzluğa ve suça karşın herhangi bir suç duyurusunda ya da şikayette dahi bulunmadı. İşten atma saldırısı yaşandığında sendika dava sürecini başlatma haricinde işçilere başka bir seçenek sunmadı. Örgütlenmeyi güçlendirmek, bu saldırıya karşı direnç oluşturmak üzerinden bir çaba içinde bulunmadı. Sendika yönetiminin bu basiretsiz tutumuna karşın yine de biz işçiler olarak kendi başımıza bir araya gelmeye, bu duruma karşı tepki oluşturmaya çalıştık. İşten atılan arkadaşlarımızla ve Petrokimya İşçileri Birliği’nden dostlarımızla, yoldaşlarımızla bir toplantı aldık. Bu toplantı ile sendika biri şey yapmasa dahi bizim bir şey yapmamız gerektiği sonucuna vardık. Neticede 20 Ağustos tarihinde, sabah 7:30’da fabrika önünde direnişe başlama, 15:30’da yapacağımız basın açıklamasıyla direnişimizi kamuoyunun desteği ile herkese açıklama kararı aldık. Bu kararımızı anlatmak ve son kez sendikacılar ile görüşme yapmak için basın açıklamasından bir gün önce sendika temsilcileriyle toplantı yaptık. Toplantıdan önce direniş kararımızı basın yoluyla gerekse de sosyal medyadan duyurduk.
Toplantının başından sonuna sendika yöneticisinin söyledikleri bizi direnişten vazgeçirme üzerineydi. “Seçim var, zamanı değil, bu tür işlerin maddi maliyeti var, hemen olmaz bizde basın açıklamalarını üst düzey genel merkez yöneticileri yapar, siz tek başınıza böyle bir karar alamazsınız, doğru değil, 3 kişiyle yapılacak bir basın açıklaması bizi küçük düşürür” gibi hezeyanlarda bulunarak, bizi hem küçük gördü hem de engellemek istedi. Biz de sendikacıların bu mücadele kaçkını tutumuna karşı direniş noktasında kararlılığımızı ortak biçimde gösterdik. Hep beraber direnişi her şeye rağmen yapacağımızı söyledik. Sendika yönetimi ile toplantı yaptığımız, direniş kararımızı bildirdiğimiz günün akşamı ben de düzmece nedenlerle işten atıldım.
- Direnişe başlayacağınız günü ve bir kazanım elde etmeden hızlı bir biçimde direnişi bitirme kararınızı, siz işçilerin tutumunu ve sendikacıların buradaki rolünü anlatır mısınız?
Aldığımız ortak karar doğrultusunda sabah fabrika önünde ozalitlerimizle yerimizi aldık. Vardiya giriş çıkışlarında arkadaşlarımızı, bizlere destek olmaya çağırdık. Ve fabrika önünde direnişi başlattık. Bir süre sonra, örgütlenme sürecinden bugüne bize ulaşmayan, yol göstermeyen sendikacılar peşimize takılmış oldular. Direniş alanına gelerek, toplantıda ifade ettiklerini tekrarlamaya devam ettiler. İçeriden destek alamamamızdan, aile ve çevre baskısından dolayı, patron-sendika bürokrasisi-polis iş birliği üzerinden aramızdaki kararlılığa yüklendiler, bizlerin de zayıf tutumundan dolayı geri adım attırmayı başardılar.
Tabii ki direniş kararı da bitirme kararı da aslında biz işlerin kararıdır. Bizleri böylesi bir yanlış karara iten zayıflığımız ve bilinçsizliğimizdir. Fakat bu zayıflığı yaratan koşullar var. Bunun başında da sendika bürokrasisinin burada oynadığı uğursuz rol var. Sendikacılar direnişimize sahip çıkmak, destek olmak yerine direnişi bitirme konusunda bizleri ikna etmeye çalıştılar. Ama ne olursa olsun biz işçiler de bu noktada zayıf davrandık. Bu durumun sorumlularından biri biz işçileriz, bunu da gözden kaçırmamak lazım. Petrokimya İşleri Birliği’nden arkadaşlar direniş tek kişi ile de olsa dahi yanımızda olacaklarını söylediler. Ama biz bu noktada işçiler olarak bitirme noktasında karar aldık. Sendika yönetimi, bizlere 10-15 gün sonra bir açıklama yapma, içeride örgütlenmeyi güçlendirme sözü verdi. Bu doğrultuda böylesi bir karar aldık.
- Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bundan sonra fabrikada sendikanın bir adım atması mümkün değil. Hiç kimse işten atılanlara sahip çıkmayan, örgütlenme için emek harcamayan bir sendikaya güven duymaz. Bundan sonra biz de tabandan birleşik bir komite üzerinden mücadele etmeliyiz. Fabrikalardan işçiler olarak, en alttan en üste birliğimizi güçlendirmeliyiz. Sendikalar bizlerindir, yoksa o koltuklara çöreklenmiş olanların babasının çiftliği değildir. Bu yüzden sendika yöneticileri onaylamasa da işten atılan Petrol-İş üyesi işçiler olarak direniş kararı aldık.
Bizler tabandan örgütlenerek, sendikalarımızdaki bu mücadele kaçkınlarını patronların yanına yollayıp buralara direnişçi, mücadeleci işçileri getirmeliyiz. Bu bölgede yoğun sömürü ve buna karşı ciddi rahatsızlık var. Tüm işçilerin katılacağı, tabandan örgütlenmeler lazım.
Evet, sonu kötü olmakla beraber bu süreç hayatımda ilk defa direniş yaşayan biri olarak benim için de sendikal örgütlenmenin başında bulunan bizler için de bir ders oldu. Kimse durumu küçümsemesin, biz tüm olumsuzluklara rağmen sıradan işçiler olarak dostlarımızı da yanımıza alarak yaşanan haksızlıklara karşı bir şeyler yapmaya çalıştık. Herkesin bölgede mücadeleci sendika olarak bildiği Petrol-İş’in gerçek tablosunu bir nebze ortaya çıkarmış olduk. Bir kez daha sendika bürokrasisi, patronu ve polisi ile devleti tanımış olduk. Biz işçilere düşen, deneyimlerimizi unutmamak, ders çıkarmaktır. Bundan sonra çalışacağımız işyerlerinde daha doğru biçimde örgütlenmeyi büyütmeliyiz.
Kızıl Bayrak / Trakya