- Acarsoy Tekstil’de çalışma koşullarını ve sendikalaşma sürecinizi aktarır mısın?
Emel: 15 yıllık Acarsoy Tekstil işçisiyim ve 6 yıldır da sendika üyesiyim. Acarsoy’da çok fazla sorun yaşıyorduk. Özellikle kadınlar. Ücretlerimiz çok düşüktü ve erkek işçilerden daha düşük ücret alıyorduk. Çok hızlı bir çalışma temposu vardı. Bizden sürekli daha yüksek randuman istiyorlardı. Bunun için de baskı kuruyorlardı ama özellikle kadın işçilere yönelik baskı ve tacizler çok fazlaydı. Ustalar zaten sürekli elleri-kolları havada, bağırıyorlardı. Üstümüze yürüyorlardı. Ve biz, Acarsoy’da çalıştığımız süre boyunca maruz kaldığımız baskı ve tacizlerden dolayı sendikalaşma kararı aldık. Benim sendika üyesi olduğum biliniyordu ve bunun için de mobbinge uğradım. Fazla makine baktırdılar, hafta sonu tatil yaptırmadılar ve sürekli vardiyamla oynadılar.
Bir gün ustanın biri üstüme yürüdü. Bağırdı, “sen bana bağıramazsın” dediğim halde “bana bağıracağını” söyledi ve tutanak tutmakla tehdit etti. Biz de Öz İplik-İş Sendikası aracılığı ile ihtar yolladık. Sonra beni personelden çağırdılar. Bana “Emine Bulut” cinayetini örnek gösterdiler. “Bu zamanda herkes her şeyi yapabilir, bağıra da bilir, kese de bilir” diyerek cinayeti normalleştirdiler ve benim de başıma gelebileceğini ima ettiler.
Haksızlıklara, baskılara ve tacizlere karşı çıktığımız için işten atıldık!
- Acarsoy’da sendikal süreç, 6 yıl öncesine dayanmasına rağmen, sendikal örgütlenme ocak ayı zamlarından sonra ivmelendi? Neler yaşandı?
Dilek: Ocak ayında, asgari ücrete “yüksek bir zam” yapılmış olabilir ama alışveriş yaptığımızda her şeye %300 zam geldiği için yapılan zamlar eridi. Bizimle aynı işi yapan, fakat bizden daha iyi koşullarda çalışan ve daha iyi ücretler alan sendikalı fabrikaları örnek alarak sendikalaşmak istedik. Daha iyi şartlarda, insan onuruna yakışır bir şekilde çalışıp ve yaşamak istedik. Zam taleplerimizi yetkili kişilere ilettik. Bizimle bir toplantı düzenlendiler. Toplantıda bize söyledikleri tek şey şuydu: “Mutluluğu Acarsoy’da arayın, dışarıda aramayın”. Acarsoy’da mutlu değildik! Biz de o yüzden mutluluğu dışarda, “sendikada” aramaya başladık.
- İlk işten atılan sensin Selinay... Süreci özetler misin?
Selinay: Ben 5,5 aylıkken işten atıldım. Ben girdiğimde içeride sendikalaşma çalışması vardı. Ancak az önce dediğimiz gibi ocak zamlarından sonra sendikalaşma belirgin şekilde hızlandı. Kıdemli çalışanlar bile yeni işe giren çalışanlardan daha az zam aldılar. Bu durum bile haksızlıklar konusunda farkındalık yarattı. Bu nedenle hepimiz sendikalaşma kararı aldık. İlk önce ben işten çıkarıldım. Direnişin başlangıcında ben vardım. Ben çıkarıldıktan hemen sonra fabrikanın önünde direnişe başladık. Baskı o kadar artmış ki, o sırada daha önce içeride olan ablalarımın dedikleri gibi 2 işçi yan yana gelemiyormuş. Yanımdaki Dilek ablanın (o da direnişimizde) ustası lavabodan çıkartmış kendisini. Böyle haksızlıklara, baskılara ve tacizlere karşı biz sendikalaştığımız için işten atıldık. Biz anayasal hakkımızı kullandık. Biz haklıyız ve davamıza sonuna kadar sahip çıkacağız.
- Öznur, sen de gecenin bir yarısı, Emel’le birlikte işten çıkarıldın. İşten çıkarılma sürecini aktarır mısın?
Öznur: Selinay arkadaşın dediği gibi bizi kimseyle konuşturmuyorlardı. Yemeğe giderken bile konuşturmuyorlardı. Usta üzerimizde çok baskı kurdu. Korkudan kimse kimseyle konuşmuyordu ve içerde korku artmıştı. 25 Mart günü (dışarıda basın açıklamasının yapıldığı gün) 3-11 vardiyasındaydık. Saat: 09,45’te Emel arkadaşımız işten çıkartıldı. Ben onu görmedim. Usta yanıma gelerek “seni güvenlikten çağırıyorlar” diyerek apar-topar beni üretim alanından çıkardı. Önüme 3 tutanak koydular. 25-2. maddeden apar-topar işten atıldım. Şimdiye kadar ne benim ne de arkadaşlarımın hiçbir tutanağı yokken...
Basın açıklamasının olduğu akşamı bizi işten çıkardılar. Özel eşyalarımı almama izin vermediler (sonradan özel eşyalarım geldi). Hiç kimseyle konuşturmadılar. Servise bindirmediler. O akşam Emel arkadaşımla beraber apar-topar işten çıkarıldık. Ertesi gün de aynı maddeden Dilek arkadaşımız çıkartıldı.
Dilek: Çıkışımız aynı gün onaylanmış ama cuma benim izin günüm olduğu için, cumartesiye sarkmış benim çıkarılmam.
Sen-ben değil, biz olduk!
- Selinay’ın atılmasından bu yana direnişiniz 57. gününde. Talepleriniz nelerdir?
Dilek: İşimize geri iade edilmek. Sendikal haklarımızın tanınması. Haksız bir şekilde işten çıkarıldık. Arkadaşlarımıza sataştığımız ve huzur bozduğumuz söylendi. Tam aksine, hiçbirimizin hiçbir arkadaşımızla en ufak bir sorunu dahi yoktu. Üzerimize atılı iftiraların kaldırılmasını, işimizin geri verilmesini ve sendikal haklarımızın tanınmasını talep ediyoruz.
- 57 gündür kapı önünde direniştesiniz. Nasıl görüyorsunuz süreci...
Selinay: Bu sürecin en başından beri hepimiz anladık ki birlikten kuvvet doğar. Tek başımıza bir gücümüz vardı, ama birlikte olunca ne kadar güçlü olduğumuzu gördük. O yüzden birlik olup asıl güçlü olanın kim olduğunu göstermek istedik.
Dilek: Biz, basın açıklamasının yapıldığı gün misilleme olarak işten çıkartıldık. “Bakın, biz sendikal faaliyet yürüten öncülerin işine son verdik. Siz de sendikaya üye olmaya devam ederseniz, sonunuz bu olur” mantığıyla bizi çıkardılar.
Bizim de korkup işten atıldığımız için susup oturmamızı beklediler. Ama tam aksine biz, sen-ben değil, biz olduk!4’ümüz birbirimize kentlendik. Her gün fabrika önünde bıkmadan, usanmadan, büyük bir azimle ve kararlılıkla, umutla direnmeye devam ediyoruz. Direnişe de devam edeceğiz.
- Aynı zamanda bu süre içinde Bursa’daki emek güçleri, ilerici ve devrimci güçler de yanınızdaydı...
Dilek: Bizim sürekli yanımızdaydılar. Yanımıza gelmeseler de bazen dışardan bakıldığında kapının önünde 4 kişi gözüksek de arkamızda yüzler ve binler var. O kadar çok insanın desteği var ki arkamızda. Onlar olduğu sürece biz daha güçlüyüz. Her zaman yanımızda geldiler, fabrika önünde bizimle birlikte direnişte oldular. Hazırladıkları ve düzenledikleri programlarda bize yer verdiler. Canıgönülden bizimle birlikte oldular. Onların kalplerinin bizimle birlikte attığını ve bizi çok iyi anladıklarını hissedebiliyoruz. Onların desteği sayesinde gücümüze güç kattık. Umudumuza umut kattık, direnmeye devam edeceğiz.
- Bu süre zarfında etkinliklere, eylemlere katıldınız. Ancak en güzel buluşmalardan biri enerji işçileriyle olan buluşmanızdı. Bunu da aktarırmısınız?
Dilek: EnejiSA’da işten çıkarılan enerji işçileri Ankara’dan İstanbul’a yürüyüş düzenlemişti. Bursa’da Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması olacağını duyduk. Onların da aynı bizim gibi işlerine son verilmişti sendikal hakları yüzünden... Bunu duyar duymaz gidip hemen onlara destek vermek istedik. O gün basın açıklamasına katılarak onlarla yan yana, omuz omuza durduk. Bunun hemen akabinde ertesi gün, bizim fabrikanın önünde basın açıklamamız vardı. Onların da Koaceli’nde basın açıklaması planları vardı. Rotalarını değiştirerek yanımıza geldiler. Bizi o kadar mutlu ettiler ki, inanamazsınız. Onları görünce doğru yolda olduğumuzu bir kere daha anladık. Kendimizi çok daha güçlü hissettik. Sağolsunlar.
"İşçinin gücünü farkettik!"
- 1 Mayıs’a da katıldınız, nasıl geçti 1 Mayıs...
Selinay: 1 Mayıs için şunu söyleyebilirim; biz ordaydık ve ön saflardaydık. Hangi sendikadan olduğumuza bakmadan, kadın-erkek ayırmadan, herkesin bir arada olunca işçinin gücünün nasıl görkemli olduğunu anladık. Ve orada hepimiz birlik olduk, haklarımızı tekrar alanlarda savunduk. 1 Mayıs bizim için gayet güzel geçti. Hepimize geride güzel anılar bıraktı.
- Direniş kararlılığınız devam ediyor. Son olarak kamuoyuna çağrınız nedir?
Dilek: Direnişimizin ilk gününden itibaren emek güçleri hep yanımızdalardı. Başta sendikamız olmak üzere tüm emek dostlarına ve kurumlara sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bizler taleplerimiz karşılanana kadar direnmeye devam edeceğiz. Direnişimiz devam ettiği sürece tüm emekçi dostlarımızdan desteklerinin devamını bekliyoruz.
Selinay: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Kızıl Bayrak / Bursa