“Kaybedecek bir şeyimiz yok!”

HSK Systemair fabrikasında işçilerin örgütlenmesi üzerine yönetimin uyguladığı baskı ve mobinge karşı işçiler fabrika önünde direniyorlar. Direnişteki işçilerle yaşadıkları süreç üzerine konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 09 Kasım 2020
  • 20:13

“HSK Systemair tam bir sömürü kampı!”

 

-Merhaba bize kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Okan Tatar. 2017'nin son aylarında fabrikada işe başladım.

-Peki HSK Systemairde hangi şartlar altında çalışıyordunuz?

-Biz asgari ücretin bir tık üstünde çalışıyoruz. Aldığımız ücret dışında başka bir sosyal hakkımız yok. Esas sorunumuz ücretti bizim için. Daha çok ekonomik şartlarımız bizi sendikalaşmaya itti. Fabrikada patron ne diyorsa o oluyordu. Bizde HSK işçileri olarak buna razı olmadık. Bu mevcut şartları içerde arkadaşlarımızla tartıştık. Sendikalı olmanın artılarını ve eksilerini tarttık ve örgütlenmeye karar verdik. Sendikalaşmak anayasal bir hak, ama bugüne kadar patronun yaptıkları ortada, hiçbir hak ve hukuk tanımadı. Sendikal yetki belgemiz geldikten hemen sonra, içerde sendikaya üye olan bizleri ücretsiz izine çıkardı. Oysa fabrikada yığınla iş vardı, mesailer yapılıyordu. Ayrıca fabrikada motor bölümü var burada arkadaşlar 300/500 kiloluk malzemeleri kaldırıyorlar. Çalışma şartlarımız ağırdı, bunları dile getirmemize rağmen yönetim bu söylemlerimizi dikkate almıyordu. Halil arkadaşım var burada, kendisi üretimde ben dış atölyedeyim kendisi bunu daha iyi anlatır.

- Merhaba, ne zamandır HSK Systemair'de çalışıyorsun?

 (Halil İbrahim) Ben 2018'in 9'uncu ayında işe başladım. Öncelikle hepimiz burada emeğimizin karşılığını almak, ailemizle rahat yaşamak istiyoruz. Fakat HSK Systemair’de bir işçi olarak bunu yapmak zor çünkü zaman geçtikçe ücretlerimiz eriyor. Açıkçası iyi bir ücreti biz burada kişisel çabamızla alamıyoruz. Diğer yandan, formenler ve amirlerin sürekli baskısı var. Formen ve amirler bu gücü patronun tam yetki vermesinden alıyor. Verilen zamları beğenmeme gibi bir lüksümüz yok. “Zamlar ya kabul edilecek ya da kapı önüne” deniliyor.  Patronlar “onu veriyorum, bunu vermiyorum, ister kabul et ister etme kapı orda” diyor, açıkçası biz artık bu sözlerle karşılaşmamak için sendikalaşmaya ve örgütlü davranmaya karar verdik. Okan'ın da dediği gibi, zaten sorunlarımız ortaktı, herkes bir şeylerin değişmesini istiyordu buna ön ayak olduk ve bir günde yüzde 60 yetkiyi fazlasıyla alacak sayıyı yakaladık. Sonuç olarak bugün onurlu bir şekilde kapıdayız, sonuna kadar sürdüreceğiz bu mücadeleyi.

“Daha fazla ürettik, ama pandemi bahanesiyle zamlar ertelendi!”

- Bugün işsizlik tırmanıyor ve geçim derdiyle milyonlarca işçi geleceksizlik korkusuyla yaşıyor. Böylesi bir tabloda içerde örgütlenme sürecini nasıl sağladınız?

Halil İbrahim: Bizim fabrikamızda ücret zamları Mayıs ayında belirleniyor. Mayıs ayında verilmesi gereken zam salgın bahane gösterilerek Eylül ayına ertelendi. Oysa biz pandemi sürecinde daha fazla çalıştık ve ürettik. Bu bir aldatmaca aslında, ama biz bu ertelemeyi elimiz mahkûm kabul ettik, etmesek ne olacak kapı orda deniliyor zaten. Evde çoluk çocuk var, ihtiyaçlar var, burada çoğu insanın borcu var, kirası var. Ben kira vermiyorum ama kira veren arkadaşlarımın durumunu biliyorum. Sonra bize, Eylül ayında aradan geçen 4 ayın farkının da yatırılacağı söylendi ama Eylül ayı geldiğinde işler değişti. Bu sefer de “zam farkınızın sadece 2 ayını vereceğiz gerisini vermiyoruz” dediler. Resmen çocuğumuzun, çoluğumuzun hakkını gasp etmek bu. “Bu benim alınterim ne oluyor” der insan. Sokakta bir insan cebinizden para alsa hemen sesiniz çıkar, ama işveren 2 aylık hakkınızı vermiyorum dediğinde, ya toplu hareket edeceksiniz ya da susacaksınız. Biz anayasal hakkımız olan örgütlenmeyi ve sendikalaşmayı seçtik. Ama bu ülkede sanırım sendikalaşmak anayasal hak değil suç oldu. İşte bugün kapının önündeyiz.

Okan Tatar: Zaten yıllardır sömürülüyoruz. Gerek mesailer konusunda olsun gerek sosyal haklar konusunda olsun, bu da son nokta oldu bizim için. Biz işimizi severek yapıyoruz önceliğimiz bu, severek yapmasak burası bu kadar sipariş alamaz ve büyümezdi. Burada fabrikaya ortak olalım demedik, hakkımız olan insanca yaşama yetecek ücret istiyoruz. Ama bunu bireysel değil ancak toplu sözleşmeyle yapabiliriz, artık HSK işçileri olarak bunun bilincideyiz.

Halil İbrahim: Bizim burada ürettiğimiz havalandırma sistemleri insanlığa faydalı sistemlerdir. İnsanlığa faydası olan ürünleri üretmekten ayrıca zevk alıyoruz. Ayrıca Korona dönemini düşünürsek ürettiğimiz ürünlerle birçok insana faydamız oldu. Ama biz işimizi severken bizden beklentisi olan ailelerimiz var ve artık ailemizin rızkını götüremez hale geldik. Artık bizim örgütlü olmaktan başka bir şansımız yok dediğimiz bir noktaya geldik. Bu durum bir anda değil, birike birike oluştu. Yılbaşı’nda para yok, bayramda para yok, o yok bu yok, diğer yandan ülkenin şartları ortada. Yani biz bu durmadayken fazla bir şeyde istemedik, verdikleri sözü tutup 4 aylık farkların verilmesini istedik, 2 ayını verip 2 ayını vermediler.

“HSK Systemair'de şu anda Covıd-19 vakalı işçiler var!”

-Peki pandemi şartlarında fabrikada yeterli önlemler alındı mı?

Okan Tatar: Başında önlemler alınıyordu. Fakat süreç ilerleyince esnemeler başladı, servisler 7 kişiyken 14/15 kişi olmaya başladı. Bunu yönetime söylediğimizde “bizi idare edin” diyorlardı. Yemekhaneler son dönemde eski hali gibi oldu. Bu rahatlığın sonucunda şu anda fabrikada 7 – 8 işçi Covid-19’a yakalandı. Buna rağmen üretim sürüyor, içerdeki arkadaşlarımız büyük risk altında.

“Patron mu büyük devlet mi büyük bunu biz çözemedik!”

- Bugün sendikalaşmak bir hayli zor. Hatta patronlar nezdinde bir suç olarak görülüyor. Devlet buna arka çıkan yasalar çıkarıyor. Bugün Özer Elektrik'te işçiler direniyor. Yönetim fabrikadaki kuklaları aracılığıyla ya da silah tehdidiyle işçileri sendikadan istifa etmeye zorluyor. HSK'de ise patron 2 işçiyi hukuksuzca işten atıyor, içerde baskı ve mobing uyguluyor. Kaçak işçi çalıştırılıyor. Yasaları tanımayan patronlara karşı neler yapılmalı?

Halil İbrahim: Ben öncelikle şunu söyleyim. Bence işsiz kalmaktansa ücretsiz izin uygulaması iyi bir yerde duruyor, ama bunu patronlar fırsata çeviren tarzda uyguluyor. Bu uygulamayı çıkaran devletin bunu kontrol etmesi lazım. Bugün biz yığınla iş varken sırf sendikalaştık diye ücretsiz izine çıkarıldık. Son noktada bazı arkadaşlarımız geri çağrıldı. 14-15 işçi hala ücretsiz izinde. Bunun kontrol edilmesi ve cezaların gelmesi lazım. Bugün devlet yetkiyi vermiş patrona, işçi örgütlense kapı önüne konuluyor, mesaiye kalmasa kapı önüne konuluyor ayda 1000 küsur maaşla.

Okan Tatar: Ben şunu ekleyim, bakanlık yetki veriyor işveren kabul etmiyor. Hukuksuzluklar var, devletin yaptırım gücü yok. Burada bu soru geliyor aklımıza ister istemez, Patronlar mı büyük devlet mi büyük bunu biz çözemedik.

Halil İbrahim: Ben 2 aylık evliyim ve eşimle daha bir akşam yemeğini rahat rahat yiyemedim. Evimde huzur yok çünkü işimde huzur yok. Biz emekçi insanlarız, işimizde huzur olmadığı zaman evimizde huzur bekleyemeyiz. Huzur derken, bu süreçte ailem destek veriyor arkamızdalar ama geçinemiyoruz, bizi huzursuz eden bu. Düğün masrafım, kredilerim duruyor, ben bu ücretle nasıl yapayım hadi biri bana akıl versin de göreyim.

Okan Tatar: Ben evlendim boşandım, şu an eski eşime nafaka ödüyorum. Kiram var, kredim var ücretsiz izinde verilen para resmen açlıktan öl demek gibi bir şey.

“Biz paramızı kaybedince değil onurumuzu, şerefimizi kaybedince ölürüz!”

- Son olarak buradan ne söylemek istersiniz.

Halil İbrahim: Biz paramızı kaybedince değil onurumuzu, şerefimizi kaybedince ölürüz. Bugün burada bir onur kavgası veriyoruz. 1100 lirayla gerekirse aç kalır, bir şekilde geçinmeye çalışırım. Gerekirse elektriksiz kalırım ama bu şerefli yolumdan vazgeçmem. Kimse vazgeçmesin, biz bugün burada bütün işçi ve emekçileri temsil ediyoruz. Bize destek olsunlar ve en büyük destek bence kendi fabrikalarında örgütlenmeleridir. Örgütlenmek suç değil bir haktır. Bugün şartlarımız kötüyse susup konuşmadığımız içindir. Birlik olalım birlikte haklarımız için mücadele edelim.

Okan Tatar: Kişi birey olarak tek başına bir şey yapamaz, fakat örgütlenince çok ciddi anlamda birçok şeye imza atabiliriz. Bütün işçilere sesleniyorum, bu bizim anayasal hakkımız bu hakkı kullanmaktan vazgeçmeyin.

“Kaybedecek bir şeyimiz yok bizim!”

HSK İşçisi Onur: Öncelikle şunu söyleyeyim. Buradan önceki işyerimde buraya göre iyi şartlara sahiptim. Pandemiden kaynaklı işyeri kapandı, ben de iş aramaya koyuldum. HSK Systemeir'e başvurdum ve çağırdılar. İlk başta şartları söylediler, asgari ücret diye. Başka bir hak yok. Açıkçası boşta kalmaktansa kabul ettim. Fabrikada üretime başladım, şartların daha da kötü olduğunu yaşayarak gördüm. Yemek saatimiz yarımşar saat ve zaten bu sürenin çoğu sırada geçiyor. Ne yediğimizi bile anlamıyoruz, çay molası keza öyle, bazen çay içemeden dönüyoruz. Aslolan hep üretim içerde. Ben burada 1 ay oldu başlayalı, sendikalaşma faaliyeti yürüten arkadaşlar yanıma geldi ve söylediler bende tereddütsüz kabul ettim. Buradaki şartlar ortada, yani resmen haklarımız çalınıyor. Üretim içinde günlük 1 ya da 2 ton malzeme geçiyor elimizden. Yani evet işsizlik var, geçim derdi var, ama aldığımız ortada. Kaybedecek birşeyimiz yokki bizim. Burada HSK patronu her türlü hukuksuzluğu işledi. Sendikalaşan işçileri neye göre ücretsiz izine çıkarıyor? İçerde üretim sıkı, mesailer var peki sebep ne? Onun dışında, ücretsiz izine çıkıyoruz sonra duyuyoruz, içerde arkadaşlarımıza mesai yapın deniyor. Neyse ki arkadaşlarımız bunu kabul etmiyor. Çünkü bir yanda işçiler ücretsiz izine çıkarılıyor, diğer yanda içerde mesai baskısı, bu nasıl iş?

“Kaçak işçi çalıştırılıyor üretimde”

Bir de mesaiye kalmayanlara tutanak tutuluyor. Evleri telefonla aranıyor, üyelikten istifa edin deniyor. Ondan sonra aranan işçilere “gelin haklarınızı verelim” diyorlar. Peki şimdiye kadar neden vermedin? İçerde deli gibi iş var, iş dışarı veriliyor. Sürekli tırlar geliyor gidiyor. Blomberg TV'ye çıkıyor şirket CEO'su  milyondolarlık yatırım ve kazançlarından bahsediyor. Diğer yandan üretilen malın kalitesi anlatılıyor. Asgari ücretle çalışan işçi bunun neresinde?

Her türlü Ali Cengiz oyunu var bunlarda. Mesela kaçak taşeron alıyorlar, eski elbise giydiriyorlar, gelen müfettişlere bunlar eski işçi diye tanıtıyorlar. Bir taşeron işçisi eski elbiseye isyan edince işçiye “şimdilik elimizde bunlar var, yenisi gelince vereceğiz” diyorlar. Bu işçi arkadaşlar İpek Elektrik üzerinden buraya geliyorlar sanırım, işçilerin birinin üzerinde arması vardı. Bu işçilere müfettiş sadece işi sorsa zaten durum ortaya çıkar. Ama müfettiş geliyor bu işçi arkadaşlar arka kapıdan çıkarılıyor.

Ayrıca üretimde üye olanlar ve üye olmayanlara ayrı muamele yapılıyor. Üye olmayan işçiler bazan 10 dakika fazladan çay molası yapıyor, ama aynısını sendikaya üye işçi yaptığında hemen fotoğraf çekilip tutanak tutuluyor. Oysa biz üye olmayan arkadaşlarımızı da kazanmaya çalışıyoruz, çünkü aynı kaderi paylaşıyoruz. Yani sonuçta geçinemiyoruz, 100 lira fazla harcasak 200 lira borç olarak dönüyor. Bir hafta eşimizle gezsek bir ay hareket edemiyoruz, çünkü hesap tutmuyor.

Diğer yandan içerde Covıd-19 vakalı işçiler var, bunlardan biri ustanın kardeşi. Usta desen işin gereği, sosyal mesafe gibi bir durum yok zaten, sürekli iç içeyiz, parça verip parça alıyoruz. Bu ustanın kardeşi Covıd-19, yani mutlaka bağı oluyor, biz bu adamla aynı servise biniyoruz. Hala çalışıyor üretimde, burada hem onun hem bizim sağlığımız hiçe sayılıyor. Ama maske takmasan tutanak tutuyorlar. Sosyal mesafe hikâye. İşçi Covıd-19 oluyor gizliyorlar, kimseye söyleme eve git diyorlar, bu nasıl işçi sağlığı? Vaka çıkanlar gidiyor temaslılar çalışıyor, durum bu.

“Bu bir kavga, gerekirse daha ilerisini de vermeliyiz!”

Son olarak şunları söyleyeyim, bizler işçiyiz emekçiyiz, iyi yaşamı herkesten çok biz hak ediyoruz. Ben istiyorum ki her işçi arkadaşım ayakkabının en iyisini alsın çocuğuna, alışverişini rahatça yapsın, ailesiyle rahatça bir yerlerde ince hesap yapmadan otursun, yani insanca yaşasın. Bunu yapmanın tek yolu vardı biz de onu yaptık. Bu bir kavga gerekirse daha ilerisini de vermeliyiz.

Kızıl Bayrak / Gebze