Aladağ’daki yurt katliamına ilişkin açığa çıkan bilgiler bir kez daha sermaye devletinin insanların yaşamını hiçe sayarak yandaşlarını denetimlerden muaf tuttuğunu ortaya serdi.
Süleymancılar isimli gerici tarikatın işlettiği Özel Aladağ Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu’nda yaşanan katliamın ardından Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 26 Ekim 2015, 17 Aralık 2015 ve 26 Mayıs 2016 olmak üzere toplam üç kez denetim yapıldığını iddia etmişti. Ancak MEB tarafından yapılan bu açıklamanın yalan olduğu Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü Maarif Müfettişleri'nin hazırladığı raporla ortaya çıktı.
Raporda MEB’in iddialarının aksine “yangın söndürme tatbikatının yapılmadığı, depreme dayanıklılık raporunun bulunmadığı, bölümlerin yerleşim planına uygun kullanılmadığı, yeterli sayıda hizmetli bulundurulmadığı, personel arası iş bölümünün yapılmadığı, internet odası oluşturulmadığı, öğrenci hizmetine sunulmuş ankesörlü telefon bulunmadığı, depolardaki suların periyodik tahlillerinin yapılmadığı” ortaya kondu. Ayrıca öğrencilerin zorunlu olarak temizlik vb. işlerde çalıştırıldığı ve zorunlu olarak dini eğitim almak zorunda bırakıldıkları; bu nedenle derslerinden geri kaldıkları ve okulda uyukladıkları da veliler tarafından ifade edildi.
Aladağ’da tarikatçıların bu eksiklikleri MEB tarafından görmezden gelinerek katliama davetiye çıkarılmış oldu. Benzer denetimsizlik ve sahte raporların birçok yurtta yaşandığı da haberlere yansımıştı. Konya’nın Taşkent ilçesinde LPG patlamasında 17 çocuğun hayatını kaybettiği katliamın yaşandığı yurt da Süleymacılara aitti ve denetimler yapılmamıştı.
Kapitalistler denetimden muaf tutuluyor, eksikler görmezden geliniyor
Denetimsizlik ve sahte rapor sorunu sadece tarikat yurtları ile sınırlı değil. Devletin sermayeye sunduğu hizmetlerde de denetim mekanizmaları devre dışı bırakılıyor ya da katliama sebep olan ihmalleri yok sayılıyor. Katliamların ardından ise sahte raporlarla olayın üzeri örtülmeye çalışılıyor.
Bu durum iktidara yakın ve bizzat onunla ilişki içinde olan sermayedarlar için özellikle uygulanıyor. Madenlerde yaşanan kitlesel katliamlarda hep karşımıza çıkan bir gerçeklik bu. Her gün yaşanan iş cinayetlerinin gerisinde de kapitalistlerin eksiklerini, ihmallerini denetlemeyen, görmeyen bir devlet gerçeği var karşımızda.
Türkiye'de yaşanan en büyük işçi katliamı olan Soma Katliamı'nın ardından ortaya çıkan gerçekler durumun vahametini ortaya koymuştu. Tıpkı Soma'da olduğu gibi Şirvan'da da önceden uyarılara rağmen denetimlerin yapılmadığı ve önlenebilecek katliama davetiye çıkarıldığı ortaya serilen bir gerçeklikti.
14 ay sonra gelen 'denetim' 19 işçinin yaşamını çaldı
Kastamonu'nun Küre ilçesinde 19 işçiye mezar olan STFA Şirketi'ne ait madende ortaya serilen denetimsizlik gerçeği ise bu konuda hiçbir tartışmaya yer bırakmıyor. Şirket, Çalışma Bakanlığı'na 12 Mayıs 2003'te 'bizi denetleyin' diyerek başvuruda bulunmuş, ancak denetim başvurudan 14 ay sonra, yani 14 Temmuz 2004'te gerçekleştirilmişti. Hem denetimden önce hem de denetimin ardından tespit edilen eksikliklere rağmen şirketin işçileri çalıştırmasına göz yumuldu. Denetimden iki ay sonra (8 Eylül 2004) ise 19 işçi katledilirken 29 işçi de ölümden dönmüştü.
Enerji Bakanlığı'na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) bünyesinde çalışan ve saha denetimlerine çıkanların AKP'ye yakın olan aynı kişiler olması ve sürekli “olur” raporu vermesi de dikkat çeken bir diğer ayrıntı. Üstelik hiç denetime çıkmayan müdürlerin denetime çıkıyor gösterilerek harcırah aldığı da ortaya serilen gerçeklerden.
Soma, Ermenek, Torun Center, Şirvan...
Her yıl giderek artan iş cinayetlerinin gerisinde sermayenin daha fazla kâr hırsı yatıyor. Ancak sözde kapitalistleri denetlemekle yükümlü olan sermaye devletinin ve bugün dümeninde bulunan AKP'nin kapitalistlerin önünü açmak için işçilerin yaşamını hiçe sayması, denetimleri gerektiği gibi yapmaması ve eksikliklere göz yumması işçi katliamlarının artmasında belirleyici bir etkendir.