EİB yaptığı paylaşımla "Kapitalist düzene ve onun çarklarına karşı büyüteceğimiz her kavga bu ülkede gerçek özgürlük ve eşitliğin demokrasi ve hakların zemini olacaktır." dedi.
Ege İşçi Birliği’nin sosyal medya hesabında yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi:
“2 Temmuz 1993'te yaşanan bu vahşi katliamda insanları yakanlar sadece galeyana gelmiş cahil bir kitle değildi. Bu ipleri egemenlerin elinde olan, planlı programlı bir saldırıydı. Sivas Katliamının sanıklarının halen egemenler tarafından korunmasının, bu davanın zaman aşımına kurban edilmesinin alt yapısını bilmeden bu katliamı doğru yere de oturtamayız.
Bunu doğru yere oturtmak için önce 12 Eylül darbesinin niteliği iyi anlamalıyız.
12 Eylül esas olarak yükselen işçi sınıfı mücadelesi ve toplumsal muhalefeti bastırmak için için gerçekleşen bir darbeydi. Keza 12 Eylül sonrası sermaye baronlarını temsilen Halit Narin ‘bugüne kadar işçiler güldü bu saatten sonra biz güleceğiz’ açıklamasını yapmıştı. Sermayenin demir yumruğu görevini gören o dönem Kenan Evrendi. Devletin bekası dedikleri Sermayenin güvenliği ve bekası idi. Nitekim darbenin arkasından 24 Ocak kararlarının uygulamaya geçilmesi bunun en özlü göstergesiydi.
Kolay değildi tabi geride Kavel, Paşabahçe, 15/16 Haziran, Tariş gibi sermayeyi korkutan bir tarih vardı. Faşizme ihtar eylemleri, DGM'ler kapatılsın diyen gittikçe kendi bağımsız siyasal hareketini geliştiren bir sınıf vardı. 12 Eylül nasıl bu tarihi yok etmek üzerine gerçekleştiyse, 12 Eylül sonrasında işçi sınıfı ve toplumsal mücadele aynı şekilde gelişmesin diye türlü önlemler devreye sokulmuştu. Neoliberal politikalar, tarikatların önünün açılması ve 20 yıl sonra sermayeye yeni bir demir yumruk yaratacak ortamın düzlenmesi yani bugünkü AKP iktidarının nüveleri atılacaktı.
80'li yıllar ilerleyip 90'lı yıllara giderken, toplumsal mücadelede yine kilidi açan işçi sınıfı oldu. 86'da Netaş grevi ilk ateşi yakmış 12 Eylül karanlığına bir ışık huzmesi gibi girmişti. Grev yasaklarına karşı işçi sınıfı yine kendi yasalarını dayatmıştı sermaye sınıfına. Sonrasında işçi sınıfı 89 bahar eylemleri ile ölü toprağını kaldırmaya başladı, tekrar büyük mücadele ve grevlere imza attı.
1980 öncesindeki mücadele nasıl sağ, sol çatışması diye sunulup iki sınıf arasındaki kavga gölgelenmeye çalışıldıysa, 12 Eylül darbesi sonrası yeniden ortaya çıkan toplumsal hareketi aynı yöntemlerle dizginlemek zorundaydı. 2 Temmuz 1993'te yaşanan katliam hem alevi toplumuna yönelik bir saldırıydı hem de Türkiye'de toplumsal fay hatlarını sarsma, olası toplumsal muhalefeti kendi içinde bölme saldırısıydı.
Sivas Katliamı kendiliğinden bir grup cahil kitlenin değil toplam bir plan ve programın ürünüydü. Birileri masa başında planı yapıyor, maşaları ise uygulamaya geçiyordu. Amaç tıpkı Çorum'daki, Maraş'taki katliamlar gibi emekçi kesimin mücadele dinamiklerini farklı yönlere akıtmaktı. Dönemin eli kanlı başbakanı Tansu Çiller Sivas katliamı sonrası "otel dışında kimseye bir şey olmadı" açıklaması yaptı, Sivas valisi ilk yaptığı açıklamayı yani “Asker gerekli önlemi alabilirdi" açıklamasını sonrasında söylememek üzere değiştirmişti. Amaç toplumu kimlik tartışmaları içinde bölmek böylece uygulanacak baskı ve sömürü politikalarının üstünü örtmekti.
Kapitalist sermaye düzeni sömürü, kan ve savaş üzerine kuruludur, bir avuç sermayedarın milyonların emeği üzerindeki hükmüdür. Bütün zenginliği yaratan esas güç işçi sınıfıdır. işçi sınıfının mücadelesi bu topraklarda sermaye tarafından hep dumura uğratılmak ve mücadele tarihi hep unutturulmak istenmiştir. Bu toplumda bu mücadele dinamikleri sermaye sınıfına yönelmesin diye toplum Alevi, Sunni, Türk, Kürt, Suriyeli, Afgan denerek sürekli bölünmeye çalışılmıştır.”
Açıkçası katillerimizin rengi bukalemun gibi sürekli değişip önümüze serilmektedir. Sivas katliamının tetikleyicilerinden olan Temel Karamollaoğlu bugün AKP iktidarına karşı çözüm masasında oturmakta, Davutoğlu ve bazı CHP vekilleri Kadınları sokağa çıkarmayın, deyip, laiklik ilkelerine saldıran bir tarikat liderinin cenazesinde boy göstermektedir. Bugün bu ülkede gericiliğin yanında saf tutanlar aynı zamanda bu ülkede laiklik, demokrasi ve gelecek vadediyorlar.
Kapitalist düzene ve onun çarklarına karşı büyüteceğimiz her kavga bu ülkede gerçek özgürlük ve eşitliğin demokrasi ve hakların zemini olacaktır. Alevi, Sünni, Türk Kürt tüm emekçilerin kardeşçe ve gönüllü birlik içinde yaşayacağı zemin ancak işçi sınıfının ortak mücadelesi ile kurulabilinir.
31. yıldönümünde Sivas katliamını bir kez daha lanetliyoruz.
Yaşasın işçilerin birliği hakların kardeşliği!
Etnik, ulusal, mezhepsel baskı ve uygulamalara son verilsin,
Sivas katliamnın gerçek sorumluları yargılansın!"