2019 yılında Bağdat’ta başlayıp Irak geneline yayılan gösterilerin ardından, dönemin başbakanı Adil Abdulmehdi istifa emek zorunda kalmış ve aylarca bir hükümet kurulamamıştı. Pragmatizmi ile tanınmış eski istihbarat şefi ve geçiş döneminin başbakanı olan Mustafa Kazımi, bir bürokrat olarak, ülkedeki etnik grup ve farklı mezhepler arasında yaşanan parçalanmışlığı bir parça toparlama iddiasıyla kurdu hükümeti. Ne var ki ülkedeki sorunlar, bu etnik ve mezhebi ayrılıkları törpülemekten öteye, daha derinlikli bir karaktere sahipti.
ABD ve İran arasında bir denge politikası güderek, Kürtlerle iyi geçinmeye çalışarak ve Sünnileri bir parça gözeten pragmatizmin ömrü de daha fazla olamazdı. Irak, ABD işgalinin yarattığı kriz ve kaos sarmalından uzun yıllardır ne yazık ki çıkamıyor ve henüz çıkamayacağı, 10 Ekim’de yapılan seçimlerin tablosu üzerinden bir kez daha anlaşılmış bulunuyor.
10 Ekim seçimlerinden beklentilerin oldukça yüksek olduğu ve “yeni Irak’ın küllerinden doğacağı” hülyası, seçim sandıklarına bir değer atfetmeyen Irak halkları tarafından adeta protesto edilmiştir. Hiçbir gelecek vadetmeyen düzen partileri ve onların arkasındaki gerici bölge ülkeleri ile emperyalist güçler, bu seçim sonuçlarıyla aslında Irak halkı nezdinde bir kez daha yenilgiye uğramışlardır. Özellikle de 2019 yılında başlayan protesto gösterilerinde başı çeken gençliğin seçimlere çok düşük oranlarda katılımı önemli bir veri olarak not edilmelidir. Düzen partilerinin içinde bulunduğu ve bizzat başını çektiği yolsuzluk, rüşvet ve şiddet sarmalı gençlik başta olmak üzere toplumun çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir.
Nihayetinde erken seçimler de aylarca süren sokak gösterileri ve çatışmaların ardından bir uzlaşmanın göstergesi olarak ilan edilmişti. 2019 yılındaki toplumsal hareketin politik temsil gücünü yaratamadan sönümlenmiş olması ise yeni siyasal hareketlerin ya da aktörlerin ortaya çıkmasına ne yazık ki bir zemin hazırlayamadı. Seçim sonuçları üzerinden de anlaşılacağı üzere ülkedeki kaotik duruma bir parça çıkış noktası olabilecek siyasal bir atmosfer oluşmamıştır.
Son yirmi yılda Şii ağırlıklı İran yanlısı partilerin meclisteki belirleyicilikleri bu seçimlerin ardından da değişmedi ve Mukteda El Sadr’a bağlı Sadr Grubu, 329 sandalyeli meclise 77 milletvekili çıkararak birinciliği elde etti. İkinci büyük parti, eski Meclis Başkanı Muhammed Halbusi’nin (Sünni) Takaddum Partisi (38 milletvekili) oldu. Eski başbakanlardan Nuri el Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu, 37 milletvekili ile üçüncü sırada yer aldı. Kürdistan Bölgesi’nde ise KDP 32, YNK 15 (Goran Hareketi’yle ortak liste oluştururdular), Yeni Nesil Hareketi 9, İslami Birlik Partisi 4 sandalye kazandı. Yüksek Seçim Kurulu tarafından henüz kesin sonuçlar açıklanmadığı için, diğer irili ufaklı partilerin ve bağımsız adayların toplamında ne kadar milletvekili çıkardıkları henüz net değil. Fakat Irak halkı adına değişen bir şey olmayacağı bir kez daha kesinleşmiş bulunuyor.
Seçimlere katılımın %40 civarında gibi çok düşük bir seviyede olması da kitleler nezdinde düzen partilerinin bir adres olarak görülmediğinin açık bir ifadesidir. Seçim sonuçları bir kez daha göstermiştir ki yine Şii ağırlıklı bir meclis oluşacak, Sünnileri ve Kürtleri bakanlıklar vasıtasıyla hükümete dahil eden yeni bir koalisyon ve bilinen siyasal istikrarsızlık hali devam edecektir. Irak halkı son yirmi yıl içinde yaşadığı seçim deneyimleri ve bu deneyimlerin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden bu durumu yeterince idrak etmiş görünüyor. O tam da bu pratik deneyimin ardından, ülkenin zenginliklerine el koymuş bir politik kastın işbirlikçi karakterine güvensizliğini somut bir tutumla, seçime katılım üzerinden gösterdi. Bu sonuçlar geleceğin Irak’ını inşa edecek yeni bir toplumsal sosyolojinin oluştuğunu ve bunun giderek daha ileri bir noktadan siyasal bir temsiliyet düzeyine ulaşacağının ön işaretleri olarak anlaşılabilir.
Devasa bir petrol rezervinin üzerinde oturan Irak gibi bir ülkede toplumu yoksulluğa, yolsuzluğa ve iliklerine kadar çürümüş bir toplumsal düzene mahkum etmek bundan sonrası için çok da kolay olmayacaktır. Yeni bir dip dalganın dinamiklerinin, 2019 yılında gerçekleşen toplumsal hareketin de ötesinde yepyeni bir politik düzlem ortaya çıkarması kuvvetle muhtemeldir. Aynı gelişmelerin Irak-Kürdistan’ı için de geçerli olduğu rahatlıkla söylenebilir. Nihayetinde Kürdistan Bölgesi’nde seçimlere katılımın diğer bölgelere nazaran daha az olduğu ve Kürt partilerine güvenin tam anlamıyla bir dip noktası yaşadığı, bu seçimler vesilesiyle bir kez daha tescillendi.
Emperyalist savaş makinası, büyük bir yıkımın ardından Irak’ta atomize edilmiş bir toplumsal yapı, mevcut haliyle içinden çıkılmaz siyasal bir istikrarsızlık ve ekonomik kriz bırakarak, Irak halkına yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptı. Düzenin politik aktörlerinin Irak halklarının sorunlarına bir çözüm bulabilme yeteneği ve kapasitesi olmadığı ve olamayacağı gün gibi açıktır. Irak işgalinin ardından geride bırakılan yirmi yıllık deneyimin döne döne işaret ettiği en somut sorun ise, Irak halklarının çıkarlarını gözeten, emperyalist işgale ve ülkelerin toplumsal dokusunu bozan bütün işbirlikçilerine karşı ilerici bir duruş sergileyebilecek siyasal önderlik yoksunluğudur.