Bu sayfa hazırlanırken Irak’ta oy kullanma işlemleri yeni başlamıştı. Seçimlerin erken yapılmasının nedeni ise merkezinde gençlerin yer aldığı ekim 2019 ayaklanmasıydı: Başkent Bağdat başta olmak üzere ülke genelinde “işsizlik, yolsuzluk ve kamu hizmeti yoksunluğu” gibi nedenlerle düzenlenen gösterilerde onlarca kişi ölmüş ve yaralanmış ve hükümeti erken seçim kararı almak zorunda bırakmıştı.
Al Halic gazetesinden Irak seçimlerini yakından takip eden Muhammed Sait İdris “Bu seçim, halk hareketi güçlerinin ve erken genel seçim isteyen ekim 2019 ayaklanmasının taleplerine yanıt olarak, normal tarihlerinden önce erken yapıldı” diyerek son seçimin diğerlerinden farklı olan bu yönüne dikkat çekti. İdris, “Ekim 2019’da patlak veren halk hareketini oluşturan güçlerin seçimlere katılma ile boykot etme arasında bölünmüş olmaları; 2003’teki işgalden bu yana hükümet üzerinde egemenlik kuran siyasi kamplara son vermesi umulan gerçek değişim gücünün ortaya çıkmasını önlemektedir” diyerek konuyla ilgili yapılan değerlendirmelerle “Değişimin olmayacağı” fikrine katıldığını vurguladı.
Benzer şekilde Irak’ta yayımlanan Zaman gazetesinden Akademisyen Dr. Fatih Abdusselam, “Tasvir etmeye çalıştıkları gibi yeni bir Irak’ın doğacağı kritik saatler değil bunlar; seçimler, selefleri gibi bitecek ve yeni bir Irak olmadan insanlar seleflerinin yaptığı gibi mevkilere yükselecekler. Bir sonraki meclisin tek bir isim tekrarlamadan tüm yeni yüzleri içereceğini varsaysak da değişim mümkün değil. Yeni isimler aynı büyük bloklara ve partilere ait olacak. Bu beklenen sonuçtan (Beklenmedik bir durum olsa bile) yeni bir Irak doğabilir mi?” diye yazdı.
Amerikan işgali ve seçimler
ABD’nin 2003 yılında işgalinden sonra Irak halkı dün yapılan seçimler dahil 2005, 2010, 2014 ve 2018’de olmak üzere beş sefer sandığa gitmiş oldu. Daha önce yapılan seçimlerde her ne kadar “Irak Ulusal İttifakı” gibi oluşumlar bütün Irak’ı ve taleplerini temsil ettiklerini iddia etseler de pratikte mezhepsel ve etnik kimliklerin dışına çıkamadı ve siyasi güçler ve odaklar Şii, Kürt ve Sünni kimlikler üzerinden şekillendi.
Irak anayasası, hükümeti kurma görevini seçimde en çok oy alan bloka değil, seçimden sonra oluşan en büyük bloka veriyor. Bu nedenle seçim sonrası en büyük bloku oluşturmak için siyasi güçler aralarında mekik dokuyor ve çoğunluk sağlanana kadar hükümet kurulamıyor. Al Kuds al Arabi gazetesinden Yahya Kabisi, geçen dört seçimde Irak siyasi sahnesinin hangi güçler tarafından şekillendiğini detaylı bir şekilde hatırlattı. Yapılan son seçimde de 2018 seçimlerinde olduğu gibi Şii Sairun ve el Fetih bloklarının belirleyici olacakları öngörüsünde bulundu.
Irak: Seçim sonrası senaryo
Yahya KABİSİ
al Kuds al Arabi
Son dört milletvekili seçimi (2005, 2010, 2014 ve 2018) seçim sonrası ittifakların farklı türlerine tanık oldu ve bu ittifaklar genellikle ağırlıklarına göre güç ilişkilerinin oluşmasına ve üç cumhurbaşkanlığının belirlenmesine/seçimine yol açtı.
2005 yılında, Şiiler, Sünniler ve Kürtler gibi ana kimlikleri temsil eden siyasi güçler, açık kimlik niteliğinde ittifaklara girdiler. Bunlar üç ana ittifaktır: Şii Birleşik Ulusal İttifakı, Kürdistan İttifakı ve Irak Mutabakat Cephesi. Bu üç ittifak Irak Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 81.8’ini elde etti. Irak Ulusal İttifakı da kimlik siyasetini kıramadı. Siyasi davranışta değil biçim düzeyinde oluşan bu birlik, Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 9’unu aldı.
2010 yılında Şii partileri, seçimlerden önce iki ana koalisyona girdi: Hukuk Devleti Koalisyonu (Dava Partisi çekirdeğini oluşturmuştu) ve Irak Ulusal İttifakı koalisyonu (Yüce İslam Konseyi ve Sadr hareketini içeriyordu). Ancak iki koalisyonun Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin 48.9’unu elde ettiği seçimlerin sonuçları, seçimlerin ardından onları başbakanlık koltuğunu korumak için “Ulusal İttifak” başlığı altında tek bir koalisyonda toplanmaya zorladı. Başbakanı aday gösteren “en kalabalık blok” ifadesini, seçimlerde kazanan blok değil, ittifak halindeki bloklardan oluşan blok olarak yorumlayan Anayasa’nın 76. maddesinin siyasallaştırılmış Federal Mahkemesi kararından sonra!
2010 yılı Sünni kimliğin ittifakına da tanık oldu. Irak Listesi; İslam Partisi dışındaki tüm Sünni siyasi güçleri kapsadı. Bu ittifak, Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 28’ini elde etti. Ancak bu kırılgan ittifak, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra dağıldı ve her parti kendi başına müzakere ederek diğerlerini ittifaktan uzaklaştırdı!
Bu seçimlerdeki ana ve eşi benzeri olmayan değişken, Anayasa’da belirtildiği gibi, başbakanı aday gösterme yetkisine sahip en kalabalık blokun açıklanmamış olmasıydı.
Kürt kimliği ile iki parti seçime girdi; Kürdistan İttifakı çatısı altında Demokrat Parti ve Yurtseverler Birliği. 2005 seçimlerinde olduğu gibi, Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 13.2’sini elde ettiler.
2014’te partiler ve kimlik güçleri arasındaki parçalanma güçlü bir şekilde mevcuttu; Şiiler, üç ana güç ortaya çıktı: Hukuk Devleti koalisyonu (Çekirdeğini Dava Partisi oluşturuyordu), Yurttaş Koalisyonu ve Sadr Hareketini temsil eden Liberal blok. Birlikte, Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 47.2’sini elde ettiler. Ancak bu güçler, seçimlerden sonra Şii yüksek otoritesi Ali el Sistani’nin adaylık fikrini reddetmesi üzerine Maliki’nin üçüncü dönem adaylığını engellemek için bir araya gelmişti. Buradan Dava Partisinin Hukuk Devleti blokundan ayrılması süreci başladı; Liberaller ve Yurttaş koalisyonundan oluşan en büyük muhalif blokun oluşumuna yol açtı ve Dr. Haydar al Abadi’nin başbakan olarak aday gösterilmesiyle sona erdi!
Sünnilere gelince, Sünni partiler ve faaliyetler çeşitli listelere dağıldı ve bunlardan yedi tanesi sandalye elde etmeyi başardı: Reform için Birleşenler, Ulusal Koalisyon, Arap Koalisyonu, Irak Koalisyonu, Diyala Kimliğimiz Koalisyonu, Kerkük Arap Koalisyonu ve Karama ile birlikte Parlamentodaki koltukların yüzde 20.3’ünü elde ettiler.
Kürt güçlerinin beş ana hareketi, bir blokta bir araya geldi. Demokrat Parti, Yurtseverler Birliği, Değişim, İslam Birliği ve İslami Cemaat bir araya gelerek Temsilciler Meclisindeki sandalyelerin yüzde 16’sını elde ettiler.
Bu parçalanma 2018’de Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında daha da derinleşti. Dört Şii listesi vardı: Hukuk Devleti, el Fetih İttifakı, Sairun ve Hikma.
Sünnilere gelince, koltukları beş ana liste paylaştı: Karar İttifakı, Kimlikler İttifakı, Arap Kitleleri, Kerkük’teki Arap İttifakı ve çeşitli Şii partilerle faaliyet içerisinde olan Ulusal İttifak.
Bu sefer Kürtler, 7 büyük güç arasında koltukları paylaştı: Demokrat Parti, Yurtseverler Birliği, Değişim Hareketi, Yeni Nesil Hareket, Demokrasi ve Adalet Birliği, İslam Birliği ve İslami Cemaat.
Ancak bu seçimlerdeki ana ve benzeri görülmemiş değişken, anayasanın belirttiği gibi, Başbakanı aday gösterme yetkisine sahip en kalabalık blokun açıklanmamış olmasıdır. Sairun İttifakı ve el Fetih İttifakı, iki ittifak dışından bir kişinin adaylığında anlaştılar. Diğerleri Anayasa ihlaline aldırmadan onları takip etti!
Bugün, erken seçime 2 gün kala, seçim sonrası ittifaklar açısından 2018 senaryosunun alternatifi yok. En büyük blokun açıklanmasını ya da açıklanmamasını ve ittifakların şeklini belirleyecek olan silah sahipleridir! Burada el Fetih ve Sairun ittifakları bir kez daha parlamento başkanı adaylığını kontrol edecek blokun çekirdeği olacak. Daha sonra cumhurbaşkanının belirlenmesinde ve son olarak da başbakanın belirlenmesinde en önemli role sahip olacaklardır.
Irak seçimleri ve değişim fırsatları
Muhammed Sait İDRİS
al Halic
Irak genel seçimlerinin atmosferine içeride ve dışarıda iki önemli soru hakim. İlk soru, seçimde Irak için olası yenilenme fırsatlarıyla ilgili. Bu seçim, halk hareketi güçlerinin ve erken genel seçim isteyen ekim 2019 ayaklanmasının taleplerine yanıt olarak, normal tarihlerinden önce yapıldı. Halkın taleplerinin arasına geleneksel partilerin ve blokların iktidar üzerindeki tekeline son verecek yeni bir seçim yasasıyla girmek de vardı.
Herkes soruyor: Bu seçimlerin sonuçları, umulan değişimi, özellikle nüfuzlu güçlerin iktidar tekeline son verecek yeni bir Irak siyasi haritasının dayatılmasını sağlayabilir mi? Mezhepçi kota kuralına son verilebilecek mi? Irak’taki yönetimin temel belirleyicisi olarak “Irak milliyetçiliğinin” umut edilen konumunu geri getirecek bir sonuç ortaya çıkacak mı?
İkinci soru ise, seçim sonuçlarına bağlı olarak Parlamentodaki en büyük blok statüsünü kazanmayı hedefleyen ve yeni başbakanın seçimi ile görevlendirilecek olan üç büyük Şii blokun istekleriyle çelişmesi halinde Irak’ta güvenlik ve istikrarın ne olacağı korkusuyla ilgili. Rekabet, geleneksel iktidar tekeline gerçek bir darbe vurması noktasında güvenilen halk hareketi ve onu destekleyen ulusal güçlerden oluşan dördüncü siyasal kuvvetin yokluğunda, en yüksek oyu alacakları için hükümeti kuracaklarına inanan üç büyük Şii blokla sınırlı. (Halk hareketini destekleyen) Güçler; itirazları ve açıklanacak sonuçlara güven duymaması nedeniyle seçimlerden çekilmeyi tercih ettiler.
Üç parti; Mukteda Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi, Hadi el Amiri (Haşdi Şabi’nin temsilcisi) liderliğindeki Fetih Hareketi ve Dava Partisinin Lideri Nuri el Maliki’nin Kanun Devleti Bloku. Ancak bu korkular, ne olursa olsun sonuçların ortaya çıkmasıyla sınırlı kalmayacak, özellikle hükümeti kurmakla görevlendirilecek “en büyük blok” kavramı üzerindeki geleneksel mücadeleye geri dönülecek. En çok oyu alan, Parlamentodaki partiler arasında en büyük ittifakı kurmayı başarabilecek mi?
Irak’taki yönetici elitlerin yenilenme veya değişme şansına ilişkin ilk soruya gelince, cevap “evet” ile “hayır” arasında kalacak. Ekim 2019’da patlak veren halk hareketini oluşturan güçlerin seçimlere katılma ile boykot etme arasında bölünmüş olmaları; 2003’teki işgalden bu yana hükümet üzerindeki egemenlik kuran siyasi kamplara son vermesi umulan gerçek değişim gücünün ortaya çıkmasını önlemektedir. 2005’teki ilk seçimden 2018’deki son seçime kadar siyasi ve mali yolsuzluğu reddeden değişim güçleri” bu düzeni değiştirmeyi başaramadı.
Hareketin içindeki gruplar; “Yayılma” ve “Demokratik hakkım için iniyorum” hareketi gibi seçimlere katılımı destekleyenler ile “Milli Meclis Partisi” ve “Emek ve Haklar Birliği” gibi reddediciler arasında bölündü. Boykot çağrısı, yenilenme ve değişim fırsatlarının olmaması riskini artırıyor. Çünkü yenilenmeden yana olan halkın en az yüzde 70’inin katılma ve yeni temsilciler seçmekten yoksun bırakılması anlamına geliyor. Yönetici sınıfın dışından milletvekilleri de seçebilirler. Özellikle yeni seçim yasası bağımsız, partizan olmayan adaylara katılma fırsatı vermektedir. Bu büyük oy blokunun yokluğu halinde etkili siyasi partilere ve bloklara sayılan seçmenlerin yüzde 25’inin seçilemeyeceği anlamına geliyor. Dolayısıyla yönetici sınıfta yenilenme, değişim olmayacak ve erken seçimde amaçlanan hedefe ulaşılamayacaktır.
Irak… Tünelin sonunda, ama?
Dr. Fatih ABDUSSELAM
Zaman
Tasvir etmeye çalıştıkları gibi yeni bir Irak’ın doğacağı kritik saatler değil; seçimler selefleri gibi bitecek ve yeni bir Irak olmadan insanlar seleflerinin yaptığı gibi mevkilere yükselecekler. Bir sonraki meclisin tek bir isim tekrarlamadan tüm yeni yüzleri içereceğini varsaysak da değişim mümkün değil. Yeni isimler aynı büyük bloklara ve partilere ait olacak. Bu beklenen sonuçtan (Beklenmedik bir durum olsa bile) yeni bir Irak doğabilir mi?
Dünya liderlerinin ağzından, “Saçma savaşların kralı George W. Bush tarafından başlatılan savaşla” yeni bir Irak’la sonuçlanacağı hakkında çok şey duyduk. Uygar aklın yeni bir hayat üretecek bir savaş hakkında sözlere nasıl inandığını ve güvendiğini hayal edin! Ama buna inananlar vardı!
Savaş ve hemen ardından işgal gerçekleşti. Iraklılar yeni bir ülkenin doğuşunu bekliyorlardı. Ardından, uluslararası medyanın özgürlük, demokrasi, insan hakları, adalet ve insana yakışır bir yaşam gibi sloganlarını taşıyan hükümetler geldi. Yıllar geçti ve biri diğerinden daha sefil birçok iç savaşa girdik. Vadedilen o yeni hayatı bulamadık. Bush, ABD Başkanı Biden’ın kendisini ifşa etmesinin ardından tarihin çöplüğüne gitti. Amerika’yı utanç verici Afganistan savaşının uçurumundan kurtardı. Aynı durum, farklı derecelerde de olsa Irak’ta da yaşanmadı mı?
Hiçbir savaş, hiçbir vaat, hiçbir darbe, hiçbir işgal, hiçbir açık veya gizli bağımlılık “Irak’ı yeni yapamaz”. Belki de şimdiki neslin, yığılmış harabe dağlarından sonra tünelin sonundaki ışığı görme ümidi yoktur. Tabii ki eğer Iraklı; ülkesini inşa eden, tehditleri ve ayartmaları umursamayan, ne Batılı ne de Doğulu, tamamen Iraklı bir kimliğe sahip değilse. Bu mesele cesur kararlar gerektiriyor ve Iraklılar bu kararları alabilir. Son olarak ekim ayaklanmasında bu ana kadar 600 şehit verdi. 18 yıl şehitler kervanına katılan Iraklılardan daha cesuru yoktur.
Irak seçim sandığı
Beşir el BEKİR
al Araby al Cedid
2003’teki ABD işgalinden bu yana ilk kez erken yapılacak seçimler hem içeride hem de dışarıda gözleri kendine çevirdi. Bu seçimi diğerlerinden ayıran 2019 sonbaharında başlayan gençlik ayaklanmasının bir sonucu olması. (Ayaklanma) En önemlisi başbakan pozisyonunda olmak üzere, güç dağılımında birçok değişiklik yapmayı başardı. Mustafa el Kazımi mayıs 2020’de seçilmişti. Protestocular ile bölgesel ve uluslararası güçler arasında bir tür uzlaşmayla gelen bağımsız bir figürdür.
Kazımi, görevini yerine getirdiği bir buçuk yıl boyunca başta Amerikan işgalinden sonra yayılan İran etkisini sınırlandırmak olmak üzere giriştiği projeleri tamamlayabilmek için görevinde kalmaya çalışıyor. Nuri el Maliki’nin iki başbakanlık (2006-2014) döneminde İran’ın siyasi ve ekonomik olarak nüfuzu zirveye ulaştı. Bu yüzden şimdi, güç ve kararın temel mekanizmalarını elinde tutuyor. Kazımi’nin görevi Tahran’ın yoluna çıkmaması. Washington’un, Avrupa başkentlerinin ve Kahire ve Riyad dahil bazı Arap ülkelerinin desteğiyle bunu başarması imkansız değil. Bu misyonun başarısı, ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesine, İran nükleer anlaşması müzakerelerinin yeniden başlamasına ve Tahran ile Riyad arasında Bağdat’ın himayesinde yürütülen görüşmelerin ilerlemesine bağlı.
Seçimler, başta “Ekim protestosu güçleri” olmak üzere devletin silahları toplamadan güvenli bir ortamın olmayacağı gerekçesiyle birçok sivil hareketin erteleme talepleriyle karşı karşıya kaldı. Son dönemde kendisini yumuşak muhalefet ilan eden hareketler de “demokratik sistemi devirmek değil, değiştirmek” talebini yineliyor.
Evrensel / 11.10.21