Hak-İş bürokratı, Lütfi Elvan’ın dünkü açıklamalarına paralel olarak, sermaye ile ücretli emeği uzlaştırma ve sermayenin saldırılarının hayata geçirilmesine göz yumma misyonunu oynamaya başladı.
Emekçilerin hakları için beklenti içerisinde olduğunu dile getiren sermaye işbirlikçisi, “emekçilerin öfkesi büyüyor, biz bile zapt edemiyoruz” tarzında hükümete ‘kırıntılar’ için acele etmesi çağrısında bulundu.
Sermayenin çıkarları doğrultusunda, “reform” adı altında “kaşıkla verip kepçeyle alma” politikası izleyecek olan AKP hükümetine, bu süreçte, işbirlikçi sendika bürokratlarının da büyük yardımları dokunacak.
“Emekçiye bir kaşık yeter, kepçeyle kendinize alın”
Emekçilerin beklentilerini yükseltmemek, kırıntılara razı olmak, kırıntılar için de hükümete baskı yapıyor gözükmek sendika bürokratlarının bu dönemki görevlerinin başında geliyor. Bunun için türlü numaralar, kirli anlaşmalar ve işbirliği ile emekçiler aldatılmaya çalışılacak.
Nitekim Hak-İş bürokratı Mahmut Arslan, tam da buna uygun bir açıklama yaptı. Sermaye işbirlikçisi, kırıntılara “olumlu bakıyoruz” dedi. Öte yandan, “Bakanlar Kurulu, sosyal tarafların da görüşüne başvurarak taşeron işçilikte asıl ve yardımcı işleri acilen belirleyip yasal düzenlemeyi yapmalıdır" diyerek sözde emekçilerin talebini dile getirdi. Oysa, bu adımın ardında, Elvan’ın da itiraf ettiği gibi, esnek çalışma sisteminin yaygınlaştırılması gibi bir saldırı var. Bu adım da, taşeronluğun meşrulaştırılmasına ve yaygınlaştırılmasına hizmet ediyor. Ve bu sermaye ajanı bunu ortaya dökmüyor, “bunu kabul etmiyoruz, taşeronluk yasaklansın” diyemiyor. Ama çok az bir kesimin hakkını karşılayacak değişiklik için, “bunu bir an önce uygulayın” diyerek kırıntılara razı oluyor. Esas saldırıyı gizliyor.
Kıdem tazminatı gaspına göz yummaya devam
Ayrıca, kıdem tazminatı ile ilgili Lütfi Elvan’ın söylediklerinden farklı bir şey söylemeyen bürokrat, adeta bu hakkın gasp edilmesi doğrultusunda yapılacak değişikliklerin üstünü örttü. Bugüne kadar bu hakkın gasp edilmesinde büyük sorumluluğu bulunan Hak-İş başkanı, yeni düzenlemelerle emekçilerin bu hakkının korunacağı yalanını sürdürdü.
Asgari ücretle ilgili ise Arslan, patronların asgari ücretin yükselmesine olumlu bakması gerektiğini belirtti, ama onların çıkarlarına da toz kondurmadı. Bunu, “kayıt dışı istihdamı artırmamak ve işçi çıkarmaları engellemek için asgari ücrette işverenlerin bazı talepleri dikkate alınabilir” sözleriyle ifade eden bürokrat, emekçileri düşünüyormuş gibi de gözükmeye çalıştı. Oysa bu sendika bürokratının görevi zaten sermayenin “kayıt dışı çalışma”, “işten atma” saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltmektir. Yaptığı ise; bunlara engel olacağı yerde, bunlar sözde korunsun diye emekçilerin başka haklarının gasp edilmesinin önünü açmak şeklindedir. Çünkü sendika bürokratının görevi budur: Sermayenin, emekçilere kaşıkla verip, onlardan kepçeyle alma politikalarının güvencesi olmaktır. İşçilere düşen bu bürokratlara prim vermemektir.